Ayşe Paşalı’yı hatırlıyor musunuz? Boşandığı eşi tarafından bıçaklanarak öldürülen ardında üç kız çocuğu bırakan Ayşe Paşalı'yı...
Gazetelere, televizyon haberlerine yansıyan fotoğrafı ile darp edilmiş yüzünden ziyade dikkat çeken “ben tükendim” diyen bakışlarıyla Ayşe Paşalı'yı...
Yıllarca aile içi şiddetin simgesi haline gelmiş Ayşe Paşalı'yı... Gitmediği devlet kurumu kalmamış; koruma istemiş, uzaklaştırma istemiş ancak talebi devlet nezdinde kabul görmemiş! 7 Aralık 2010 yılında boşandığı eski eşinin baskı ve şiddeti hız kesmeden sürdü ve en sonunda aldığı bıçak darbeleriyle katledildi!
Elbette ki Ayşe Paşalı cinayetle katledilen ya da ilk defa şiddet gören kadın değildi; ancak son da olmadı! Kadına yönelik şiddet adeta bir töreymişçesine hep vardı; bir gelenek gibi kuşaktan kuşağa katmerlenerek aktarıldı.
Kadın cinayetlerini durduracağız platformunun verilerine göre, sadece Ekim ayında 34 kadın öldürüldü. 14 ü şüpheli ölüm, 6’sının ise neden öldürüldüğü tespit edilemiyor. 9’u kendi hayatına dair karar almak isterken, 2’si boşanmak istediği için öldürüldü! Bununla da bitmiyor; sadece fiziki şiddet değil duygusal, psikolojik şiddete maruz kalıyor, taciz ediliyor-tecavüze uğruyoruz. Umutlarımız kırılıyor, yaşamdan koparılıyoruz! Yine Ekim ayı içinde 14 kadın cinsel saldırıya uğradı. Kadınların 5’i evde, 7’si sokak, hastane-okul, otobüs gibi kamusal alanda cinsel şiddete maruz kaldı.
Bu rakamlar istatistiki veriden öte her biri bir yaşam. Çoğumuzun akşam ana haberlerde ya da gazetelerin 3. sayfasında gördüğü cinayetler... Kadın cinayetleri! İsimleri Güldünya, Deniz, Ayşe, Özgecan, Helin... Kimi tecavüze uğradı öldürüldü, kimisi polis kapıdayken, kimisi boşandığı eşi tarafından, kimisi “Hayır” dediği için, kimisi kendine dayatılanı kabul etmediği için...
Son 10 yılda 2337 kadın şiddet görerek katledildi! 2008 yılında 80 kadın... 2009 yılında 109 kadın...
2010 yılında 180 kadın... 2011 yılında 121 kadın... 2012 yılında 201 kadın... 2013 yılında 237 kadın... 2014 yılında 294 kadın... 2015 yılında 303 kadın... 2016 yılında 328 kadın... 2017 yılında 409 kadın!..
2018 yılı Ocak ve Kasım ayları arasında 363 kadın öldürüldü!..
Dehşet verici bu rakamlar erkeklerden, sevdiği insanlardan gördüğü şiddetle yaşama veda eden, yaşamamış kadınların hikayeleri. Kadına yönelik şiddet istatistikleri hazırlanırken baz alınan ana etken, bir erkek tarafından şiddete uğramış olmak. Ancak şiddetin sadece bu yönünü yaşamakla kalmıyoruz kapitalist sistemden, sistemin devletinden, devletin zor araçlarından, en küçük yapı birimine kadar şiddet görüyoruz. Hayır dediğimiz için, dayatılanları kabul etmeyip mücadele etiğimiz için faşist devlet tarafından yaşamdan alıkonuyoruz, işkencelere uğruyoruz; gözaltı ve tutuklamalarla, tecritlerle iradelerimiz teslim alınmaya çalışılıyor.
Yukarıdaki istatistik acı gerçeği gösterirken diğer taraftan ideolojik olarak eksik bırakılanları tamamlayıp madalyonun öteki yüzüne bakalım. O verilerin içinde 10 Ağustos 2015 katledilip çıplak bedenine işkence edilen Ekin Wan’ı göremeyiz. 8 Ocak 2016 Diyarbakır Sur’da vurularak katledilen Rozerin Çukur’u göremeyiz. Rozerin, annesinin aylar süren açlık grevi eylemi sonucu, ancak 5 ay sonra defnedilebildi. Bu veriler,Şırnak’ın Silopi ilçesinde yine vurularak katledilen, cenazesi çocuklarının gözü önünde 7 gün yerde bekletilen 57 yaşındaki Taybet anayı yansıtmaz! Ya da Cizre’de, Silopi’de öldürülüp çıplak bedenleri teşhir edilen kadınları vermez bu rakamlar. Çocuğunu gömemediği için, kokmasın diye derin dondurucuda bekleten annenin feryadını göstermez. 78 yaşında Tarsus zindanında tüm sağlık sorunlarına, yaşına rağmen direnen Sise nineyi vermez bu rakamlar! Zindanlardaki devrimci kadınların irade savaşını yansıtmaz! Özgürlük için bedenini ölüme yatıran kadınları göstermez! Ankara’da, Suruç’ta katilleri belli olan katliamlarda ölümsüzleşen kadınları vermez! Polis tarafından ailesinin gözü önünde katledilen Dilek Doğan'ı, MİT tarafından kaçırılıp günlerce işkencede tutulan Ayten Öztürk'ü vermez. Yaşamın dışına, toplumsal üretimin dışına itilmeye çalışılan işçi kadınların işyerinde gördüğü mobingi vermez, eyleme geçtiğinde hakkını aradığında polisin şiddetini göstermez! Oğluna pantolon alamadığı için kendini asan babanın arkasında bıraktığı kadının acılarını yansıtmaz!
Kadına yönelik şiddet raporları hazırlanırken bilinçli olarak işin politik yanı yansıtılmıyor. Oysaki 25 Kasım da yaklaşıyorken bir kez daha hatırlatmakta fayda var. Bugünü bize bırakan komünist kadınların, Mirabal kardeşlerin, faşist Trujillo diktatörlüğüne karşı özgürlük için nasıl mücadele ettiklerini, Clandestino hareketi ile tüm topluma nasıl umut verdiklerini ve bu uğurda faşizmin şiddeti ile ölümsüzleştiklerini unutmayalım! Bu nedenle kadına yönelik her türlü şiddet politiktir ve sınıfsaldır. Bu büyük bütünü görüp asıl kaynağa inmekte mesele.
Burjuvazinin emekçi kadınlara layık gördüğü yaşam, şiddet ve kıyımdan öte değil. Bu nedenle sınıfımızın içine enjekte olan burjuva doktrinlerle asıl amaçtan sapıyor gerçek kurtuluş yerine küçük reformlar peşinde kadın kitlelerinin gücü heba ediliyor. Verilen rakamlar ya da yukarıda değindiğimiz acı hikayeler bile kadınların bilincinin ulaştığı aşamayı gösteriyor. Bu bilinç kendine dayatılanı kabul etmiyor! "Hayır" diyor! Yaşamak istediği toplumu inşaa etmek, hatta yönetmek istiyor.
İşte bu kıyımlar biz emekçi kadınların gelişmesinden doğan çelişkidir. Ve bu çelişki kadınların eski, çürümüş köhne bir toplumsal sistemde yaşamak istemediğini gösteriyor. Bedeninin, emeğinin sömürülmediği, meta olarak görülmediği bir sistemde toplumsal üretimin içinde yaşamı var etmek ve büyük bir bütünün önemli yarısı olmak istiyor.
Emekçi kadınlar örgütlü bir güce dönüştüğü zaman ve ideolojik kirlilikten arınıp gerçek özgürlükler için mücadele ettiğinde sonuç alacaktır. Bir kelebek değil, binlerce kelebek kanat çırptığında, şiddetin kaynağı olan kapitalizmi yıkıp yerine özlemini duyduğumuz sosyalist toplumu kurduğumuzda eskinin çürümüş kabuğunu kıracağız. Beynimize bir karabasan gibi çöken ölmüş kuşakların gelenekleri yerle bir olacak. İşte o zaman yeni toplumun filizlerinin yeryüzünü nasıl sardığını göreceğiz.