Birkaç gün önce deprem bölgesinden dönen gönüllü bir işçinin anlatımlarıdır:
Depremi duyduğumda, akrabalarından birkaç kişiyle deprem bölgesine gitmeye karar verdik. İlk iki gün yolların tıkanması ve engellemelerden bahsedildi. Deprem bölgesindeki on ilden hangisine gideceğimizi düşündük. Antakya'da yıkımın çok olduğunu öğrenince, oraya gitme kararı aldık ve üçüncü gün yola çıktık. Yollarda sıkıntılarla karşılaştık. İskenderun'u geçtik, Antakya girişi, Antep ayrımına kadar gittik. Burada yolların kesildiğini gördük. Buradan yaya olarak devam ettik. Hatta yaya geçişlerine de izin vermiyorlardı, ama biz bir şekilde yürüyerek yola devam ettik. Sebebini bilmediğimiz, anlayamadığımız bir şekilde devlet tarafından engellendik. Ve ancak beş saatlik yürüme sonrasında TTK madencileri minibüsle gidiyorlardı, bizi de aldılar sağolsunlar.
Burada işçi ve emekçinin, yoksulun yoksuldan başka kimsesi olmadığını gördük. Sebepsiz yere engellendik ve deprem bölgesine gitmekte saatlerce geciktirildik.
Çarşamba günü akşama doğru Antakya'ya vardık. Antakya'ya ulaştığımızda depremin gerçek yüzünü de görmüş olduk. Yolda gelirken de Belen - İskenderun civarında yıkıntılara rastlamıştık. Ama Antakya, deyim yerindeyse yerle bir olmuştu.
Gidince oradaki arkadaşlarımız, çalışma yapan gönüllüler, gece çalışma yapamadıklarını gündüz arama kurtarma çalışması yapabildiklerini söyledi. Çünkü elektrik yok, ışık verecek bir alet yok, su yok....
Ertesi gün sabahtan arama kurtarma ekipleriyle birlikte çalışmalara başladık.
Antakya'da yollarda giderken, kısım kısım bölünmüştü. Öyle ki yüz metrede bir yollar kesik kesik... Deprem yüzeye çok yakın olduğundan sanırım, göçükler, yarıklar oluşmuştu. O yarıklar tarlalara doğru oldukça uzun bir şekilde devam ediyordu.
Antakya'da sağlam bir tane binanın kaldığını göremezsiniz. Binalar yıkılmış, binanın geri kalanı taşıyıcı kolonlar üzerine binmiş, bina duruyor gibi görünse de içine girilebilecek durumda değil hiçbiri ve binanın tamamı hasar görmüş şekilde yıkıntıların üzerinde kalmış. Sağlam tek bir bina kalmamış.
Antakya merkeze girdiğimizde bir telaş, sağa sola koşmalar, gönüllü arama kurtarma ekiplerinin çabası... Böyle bir manzarayla karşılaştık.
Emniyet güçlerimiz, jandarmamız çalışıyor falan deniyor medyada, ama hayır. Bu kötülemek değil olduğu gibi anlatıyorum. Sadece trafik polisliği yapmaktan, insanları daha çok zor durumda bırakmaktan başka bir şey yapmadıklarını gördük. Ben en çok gönüllü olarak gelenlerin çabasına tanık oldum açıkçası... İnsanların ayağında ayakkabısı yok. Çünkü evinden hiçbir şey alamadan çıkmış. Alana varıncaya kadar bunları gördük.
Uğur Mumcu, Defne bölgesine geçecektik, yine yolumuz kesildi, engellendik. Farklı yollardan gitmek zorunda kaldık.
Perşembe günü saha çalışmalarına başladık. Orada bir arkadaşımızın yakınını ve iki kişiyi enkazdan çıkardık. Üç günde toplamda 7 kişiye ulaşabildik. Birisini sağ olarak çıkardık, 45-50 yaşlarında bir kadın. Beşinci gündü sanırım. Kadının eşini ex olarak çıkardık.
Herkeste bir yardımlaşma vardı. Aslında bir şişe suyu bile parasız vermeyen bir sistemdeyiz ve giyimden, yiyeceğe, jeneratöre kadar her şeyi ulaştırmak için çaba harcayan birçok insan vardı.
Kim yardım ederse etsin, insanların yardım beklentisi devletten oluyor, ama devlet unsurlarının çabasını, çalıştığını göremedik. Canlı bir kadının çıkarılmasında, belli bir aşamaya gelinmişken bile AFAD ekiplerinin bize karşı farklı davranışlarıyla karşılaştık. Bize "çıkın oradan biz çıkaracağız" diyerek birlikte çalışmayı reddettiler.
Zonguldak maden işçilerinin çabasını gördük. Maden işçileriyle çalışmalarımız oldu. Esenyurt Belediyesinden işçilerle ortak çalışmalarımız oldu. Gönüllü olarak gelen arkadaşlarımızla birlikte çalıştık. Yine Mersin Belediyesi işçileriyle çalışmalarımız oldu. Birlikte çalışmak istemeyen bir tek AFAD'ı gördük. İnsan gibi davranılmıyor. O davranış biçimleri çok ürkütücü. Bizimle birlikte çalışmayı kabul etmedi. Maden işçileri ve belediye işçileriyle de çalışmak istemediler. Kimseyle birlikte çalışmak istemiyorlar.
Altın saat denilen 72 saati geçtikten sonra bile biz insanları canlı bulabiliyorsak o enkazların altında... Daha erken müdahale edilseydi çok daha fazla insan kurtarılabilirdi.
Binlerce bina yıkıldığı için binaların değişik şekillerde yıkılması var. Binanın alt kısmı çökmüş ama binanın geri kalanı taşıyıcı kolonlar üzerine binmiş, o şekilde duruyor. İnsanlar bu şekildeki binalardan kendi imkanlarıyla çıkmış insanlar. Komşularını çıkartmışlar.
İlk iki gün seferberlik ilan edip, her türlü imkanı oraya yönlendirmiş olsalardı, bu kadar çok insanın ölümüyle sonuçlanan bir durum olacağını sanmıyorum.
Çok üzgünüm gerçekten. Bir şehir yerle bir oldu, bir şehir yok oldu. Tahmin edemeyeceğiniz bir şey. Buradan televizyonda, sosyal medyada izlediğiniz gibi değil. Medya sadece sağ çıkan insanları görüntülüyor, biraz da insanların acısını. Ama burada öyle değil, daha yakından gözlemlemek gerekiyor insanların bu yaşadıklarını.
Bir abiyle karşılaştım. Evinin enkazdan çıkarabildiği, tozlu kirli, döküntü haldeki battaniyeyi bırakmıyor. "Abi alma onu, ne yapacaksın" dedik. "Ne yapayım yeğenim bir bunu alabildim. Ben buradan nereye gideyim" dedi. "Bırak onu başka battaniye buluruz, biz sana yardım ederiz" dedik. Yardımcı da olduk, battaniye verdik, ilgilendik. Nasıl mutlu oldu... Tekrar tekrar teşekkürler ediyor. İnsanlar o kadar mütevazı, öylesine iyiler ki bu kadar acıya rağmen.
Ama biz öfkeliyiz. Neden öfkeliyiz? Halkına düşman ben böyle bir sistem görmedim. Halk bu kadar büyük bir acıyı yaşıyorsa, bu kadar zorluklar içinde bırakılıyorsa, biz de bunları söylemekten imtina edersek biz de insan değiliz demektir.
Devlet dediğin, böyle durumlarda insanların yaralarını sarar. Reyhanlı yolu çökmüş. Japonya'yla karşılaştırmıyorum ama çöken yer 200 metre alan. On kamyon moloz döksen kapanır, üstünden araba geçer. Yardımlaşma budur, böyle olur. Sen insanların sorunlarına çözüm üretiyorsan güçlüsün, yoksa senin gücün yoktur zaten.
Halkın orada bir komün durumu yarattığını da gördüm. Herkes birbirine yardım ediyor, paylaşıyor.
Üç buçuk dört gün kaldım ama aynı durumu yollarda da gördüm. Bir kadın anlattı. "Onsekiz kişilik aile kendi imkanlarımızla enkazdan çıktık. Komşularımızı kendi imkanlarımızla çıkardık" diye anlattı.
Biz deprem bölgelerindeyiz, bu deprem yine başımıza gelecek ve ne zaman geleceğini bilmiyoruz. Bunu bile bile önlem alınmıyorsa yani ne zaman alınacak.
Yağmalama ve rant var deniyor. Evet yağmalama da rant da var. Köylerde eczane yok. Köye ilaç şehirden gider. İnsanlar ilaca ulaşamıyorsa bir zahmet, o eczanenin kapısı kırılıp içinden ilaçlar alınsın. Güçlü olan sistem, devlet ya insanların ihtiyaçlarını karşılayacaksın ya da insanlar kendileri bir çözümünü bulur.
Bu yağma değildir. Bu insanların çaresizlik karşısında yapmak zorunda kaldıkları bir durumdur. Marketlerin, dükkanların yağmalandığı söyleniyor. Ben üç gün boyunca hiç böyle bir durumla karşılaşmadım.
Rant ve yağma nerede var biliyor musunuz? Deprem bölgelerinde... Devlet bu bölgelerin tarım alanları olduğunu çok iyi biliyor. Burası tarım alanı, zemin yumuşak, oralara binalar dikildi.
Ve şimdi deprem olan bölgede binaları yapan müteahhitlere yıkım işini verecekler ve yine aynı insanlara şirketlere oralara yeni binalar yaptıracak.
O bölge tarım alanı o güzelim portakal ağaçlarının olacağı yerlere binaları dikersen, o binalar yıkılır.
Onur yoldaşı çıkarmayı çok defa denedik. Çok uğraştık. Bir yoldaşımızın babasının cansız bedenini çıkardık. Ama genç Onur yoldaşımızı ne kadar denediysek de çıkaramadık. Bina tamamen taşıyıcı kolonlar üzerine bindiği için, alt betonla üst kirişin arasında sıkışmış durumda. Çok üzgünüm çıkaramadığımız için. Onur’u çıkarabilmek için yıkım aracı makineler gerekiyor. Binanın durumu çok riskli...
Bu arada altıncı gününde, ayakta duran binaların yıkımına girilmemesi kararı alınmış, bu tür çalışmalar durduruldu devlet tarafından. Bu nedenle hala yoldaşımızın bedeni orada...
Yoldaşımız hala enkazın altıda... Binlerce insan enkazların altında... Çıkanlar çıkarılacak, çıkarılamayanlar, gözlemimiz o ki, döküm sahalarına gidecek enkazlarla beraber... Böyle düşünüyoruz açıkçası.
Enkazların altında yüzbin, ikiyüz bin, belki beşyüz bin kişinin olabileceğini düşünüyorum. Binlerce insan enkazların altında. İnsanlar çaresiz kalmış. İnsanlar diyor ki, çocuğumun bir mezarı olsun, annemin, babamın, oğlumun, gelinimin bir mezarı olsun...
Şuna da defalarca şahit olduk. Enkazdan çıkarıyoruz. 112'yi arıyoruz, cenazeleri almaya gelmiyor. Canlı olmadıkça gelmiyor. Belki araçlar yetmiyordur bilmiyorum ama... İnsanların ölümüne bile saygının olmadığı bu sistem yıkılmalıdır. Bu sistem yerle bir edilmelidir.
Halk kendi çabalarıyla yaralarını sarmaya çalışıyorsa, böyle bir yerden devlete gerek olduğunu düşünmüyorum.
Kendi çabasıyla insanlar yardım ediyorsa, kendi çabasıyla TIR'larla yardım organize edebiliyorsa... Biz 15-20 kişilik ekiplerle bir çok şey yapabildik orada. Ama artık binalar riskli durumda oldukları için durmak ve geri çekilmek zorunda kaldık. Yoldaşlarımız hala bölgede çalışmalarına devam ediyor. Köylere gidiyorlar. Köylere çadır gitmemiş olara çadır battaniye gibi malzemeleri ulaştırmaya çalışıyor. Sağlık emekçisi arkadaşlarımız var, onlar köylere ilaçları ve ihtiyaç maddelerini ulaştırmaya çalışıyor. Köylerde yaşlı insanlar, hasta insanlar var. Şeker, tansiyon, kalp rahatsızlığı olanlar ilaçlarını kullanamamış günlerdir. Sağlık emekçisi arkadaşlar bunlarla ilgileniyor.
Merkezde çadır, battaniye ve en çok da tuvalet sıkıntısı yaşanıyordu. Yiyecek sıkıntısı kalmadı, yiyecek ulaştı, mutfaklar kurulmaya başlandı.
Şimdi daha önce gidilmemiş, hiçbir yardım ulaşmamış köylere bölgelere gidilmesi gerekiyor acilen.
Dışarıda yağmacı diye dövülen insanlar var. Böyle ekipler oluşturulmuş sanırım. Üstlerinde kamuflaj kıyafeti var. Biz şimdiye kadar böyle bir durumla karşılaşmadık. İnsanların bunları ırkçı bir tavırla yaptıklarını düşünüyoruz. İnsanlar mecbur kalmadığı sürece hiçbir şey çalmazlar. Bazı yerlere hiçbir yardım ulaşmamış durumda. Merkezi yerler sosyal medyadan da duyurulabildiği için ulaşılıyor. Ama hiç bir yardımın ulaşmadığı köyler, bölgeler var. Bundan sonra asıl olarak köylere, merkezden uzak yerlere acilen gidilmesi, gereken yardımlaşmanın sağlanması gerekiyor.