1960’ların sonunda savaşması için Vietnam’a gönderilmiş bir Amerikan ordusu emekli askeri olan yazar, aktif görevdeki hava kuvvetleri üyesi Aaron Bushnell’in birkaç hafta önceki feda eylemi sonrasında 3 Mart gecesi organize edilen Philadelphia’daki anmada konuştu. Bu makale Piette’nin konuşmasına dayanmaktadır.
Aaron Bushnell bir ABD hava kuvvetleri üyesiydi. 50 seneyi aşkın bir zaman önceki ben gibi. Ben 1966 senesinde askerliğe çağrıldım ve en nihayetinde Güneydoğu Asya’da milyonlarca insanın ölümünden, Birleşik Devletler emperyalistleri çıkarına kanlı para kazanılmasına yardımcı olmak için Vietnam’a gönderildim.
Aaron Bushnell, Gazze’deki ABD/İsrail soykırımına katılmak yerine ABD ve Britanya’nın Filistin’deki yerleşimci-sömürgeci projesi olan İsrail’in Washington D.C.’deki elçiliği önünde 25 Şubat Pazar günü saat 13.00’de kendini feda etmenin en ileri örneğini gerçekleştirdi.
Bildiğim kadarıyla Bushnell, son on yılda Birleşik Devletlerin emperyalist savaşına karşıt olarak alenen eylem gerçekleştiren az sayıdaki Amerikan ordusu üyelerinden bir tanesiydi. Ne yapacağı konusunda kendisine söylenenlere ideolojik olarak son derece karşı olan ve bundan dolayı yüzbinlerce kişilik ordu içinde ayrı bir birey olarak Bushnell, ABD ve İsrail’in Gazze’deki soykırım savaşına karşı gelmek için yapmak zorunda olduğunu hissettiği şeyi yaptı.
Onun eyleminin, bu sebeple statükoyu reddetmenin ve Birleşik Devletler emperyalist terör savaşına karşı gelmenin güçlü yollarını bulma konusunda daha fazla insanı ikna edeceğini umuyoruz.
Benim hava kuvvetlerinde olduğum dönem farklıydı. 1960’ların sonuna kadar Birleşik Devletler’in hala kolluk kuvvetlerine insan çağırdığı dönemde askerlikte faal görevde olan insanların çoğunluğu Birleşik Devletler’in Vietnam’daki savaşına karşıydı ve savaşı durdurmak için birçok yol denediler.
Bazıları Vietnamlılar’ın tarafına geçti. Bazıları Avrupa ya da Kanada’ya firar etti. Birçoğu, tek başına on binlerce üyesi olan Amerikan Askerleri Birliği gibi savaş karşıtı asker gruplarına katıldı. Birçoğu da düpedüz savaşmayı reddetti. Ve eğer bir subay, savaşmayı reddettiği için bir kişiyi tehdit edecek kadar dangalak olursa çadırında uyurken el bombasıyla bombalanabilirdi. Pentagon, 1969-1972 yılları arasında neredeyse 1000 bombalama eylemi belgeledi.
Eğer ordu içindeki muhalefet üzerine daha fazla şey bilmek istiyorsanız Catalinotto’nun “Turn The Guns Around“ kitabını okuyunuz ya da David Zeiger’in “Sir, No Sir“ belgeselini izleyiniz.
Vietnamlılar 1975’te Kazandı
Pentagon, Vietnam’daki emir komuta zincirinin çöküşü tehdidine ve Amerika’daki büyüyen direnişe 1969’da 550.000 kişilik devasa rakamlara ulaşan birlikleri geri çekerek ve savaşı Vietnamlı acemi erlerden oluşan kukla bir orduya devrederek tepki verdi. Bu, savaşın “Vietnamlılaştırılması“ şeklinde adlandırıldı. 1973’ün başlarında ABD hükümeti askere alımı sonlandırdı.
Kukla ordu 1975’te çöktü ve Vietnam halkı 1975’te Saigon özgürleştirildiğinde, Birleşik Devletler emperyalistlerine karşı savaşı kazandı. EVET... ALKIŞ!
Bu yenilgiden sonra Pentagon olarak bilinen Birleşik Devletler savaş departmanı, zorunlu askerliğin yerine tam-gönüllü kolluk kuvvetlerini getirdi.
Peki Birleşik Devletler, nasıl gönüllü bir orduyla dünya genelinde 80’den fazla ülkede 750’den fazla askeri üs ile süreğen savaş ve işgallerini devam ettirebilmektedir?
Savaşı Dış Kaynaklarla Sürdürme
Aaron Bushnell’in neden ABD hava kuvvetlerine katıldığını açıklayan ekonomik bir çerçeve var. Ek olarak, birçok askeri iş ve askeri rutin şu an ordu birlikleri yerine özel paralı askerler tarafından yapılmaktadır. Yaklaşık olarak 1.4 milyon faal askeri hizmet üyesi ve 813.000 yedek askerin yanı sıra 762.000 federal sivil tam zamanlı eş değer çalışan ve yaklaşık 600.000 tam zamanlı paralı asker var. Bu, 1 trilyon dolara yakın bir maliyet pahasına, toplamda savaş savunma bakanlığının yönetiminde neredeyse 4 milyon insan olduğu anlamına gelir. Eğer geçmiş savaşların maliyetini, faizleri ve yurt dışı askeri yardımı sayarsak, 1 trilyon dolardan daha fazla bir rakam karşımıza çıkar.
Ama ben Birleşik Devletler askeri birliklerinin insan öldürmek için nasıl motive edildikleri hakkında konuşmak istiyorum.
Başka bir insanı öldürmek normal değildir. Birini öldürmek zihninizi alt üst eder. Bu yüzden, sıklıkla savaş gazilerinde yaygın görülen bir hastalık olan travma sonrası stres bozukluğuna yol açar. Askerlerin muzdarip oldukları sorunlar, generaller ve kapitalist politikacıların umurunda bile değildir. Onlar sadece büyük şirket karları için, sömürülmeye başkaldıran her ülkeyi yenilgiye uğratma ve işgal etme becerisine sahip etkili ve agresif kolluk kuvvetlerine sahip olmayı umursarlar.
Pentagon, askeri birlikleri öldürme emirlerine uysun diye biz askerler ve onlar (hedeflenen ülkenin halkı) arasında karşıtlık yaratmak için ırkçılık, cinsiyetçilik, sınıf ayrımı ve diğer ayrımcı pratiklere yaslanır. Şiddetli propaganda, sürekli tekrarlayan talimatlar ve diğer manipüle edici eğitim metotları; emirleri yerine getirmeye ve öldürmeye istekli askerler yaratmaktadır.
Bu endoktrinasyon (beyin yıkama), “Bana sadece düşmanın kim olduğunu söyle ve ben senin sağladığın her silahla onun peşinden gideceğim” reaksiyonunu yaratmayı amaçlamaktadır. Fakat endoktrinasyon, ancak bu kadar ileri gidebiliyor. Generallerin Vietnam’da öğrendikleri buydu, ki bu yüzden profesyonel orduya geçmeye ikna oldular.
Silahlı Zalimler Topluluğu
‘Esprit de corps (Askeri birlik ruhu)’ profesyonel bir orduda liderler için çok önemlidir. Esprit de corps tam olarak ‘bedenin ruhu’ şeklinde çevrilen Fransızca bir ifadedir. Sözlük, bu kavramı; ilham verici coşku, adanmışlık, grup onuru için kuvvetli riayet oluşturan ve grup üyelerinde var olan ortak ruh şeklinde tanımlamaktadır. Bu zümreler Karl Marx, V. İ. Lenin ve diğer komünist ve devrimcilerin; burjuva devlet, onun polisi ve düzenli ordusu hakkında konuşurken kastettikleriydi. Özel silahlı kuvvetler, kapitalist toplumun tepesindeki sermaye sahibi egemenleri korumaları ve onlar adına savaşmaları gerektiği için toplumun üzerinde yer alır ve kendilerini topluma yabancılaştırırlar.
Üniformayı giyindiğin anda ‘esprit de corps’, dost askeri birliklerin; her gününü beraber geçirdiğin, birlikte antrenman yaptığın, içmeye gittiğin insanlar olduğu anlamına gelir. Onlar senin ailendir. Yoldaşlarındır. Korumak ve uğruna ölmek isteyeceğin insanlardır. Eğer grup kendini tehlikede hissederse bir bütün olarak ağır silahlanmış şekilde kendini koruyacaktır.
Bu ölçüsüz grup dinamiği, zenginliğin ve gücün bir aracı olarak, düşman bölgesine indiğinde yüzbinlerce insanın ölümüne ve ABD’deki ‘wounded knee’ katliamı, Vietnam’daki ‘my lai’ katliamı ve son zamanlarda Gazze’deki soykırımlar gibi felaketlere sebep olabilen her işe hazır bir savaş makinesi yaratmaktadır.
Esprit de corps, birlik ya da polisler tehdit edilmiş hissederse istediği zaman müdaafa olarak düşmanına misilleme yapabilir düşüncesinin ortaya çıkmasına neden olmaktadır. Kaç tane siyahi insan polisler tarafından öldürüldü ve buna, polisin “Suçsuzum çünkü tehdit altında hissetmiştim“ bahanesiyle ABD yüksek mahkemesi tarafından arka çıkıldı!
Ayrıca bu, İsrail işgal güçleri fırtına birliklerinin, 29 Şubat günü kıtlık içindeki Filistinlilerden oluşan kalabalığı neden katlettikleri hakkında söyledikleriydi: “Tehdit altında hissettik!”
ABD ordusu ödül dağıtmayı sever. Onur madalyaları, mor kalp madalyaları, bronz yıldızlar ve dahası… bunların neredeyse hepsi, birbirlerini korudukları için askerlere verilir. Sözde cesur askerlerin nasıl da sayıca eksik düşmüş dost birlikleri, kötü düşmana karşı savunduğu üzerine sayısız film çekilmiştir. Bu filmlerin her biri emperyalist bir propagandadır.
Dayanışma içinde olmamız gereken insanlar; medya tarafından yaratılmış masum, kendilerini savunan ABD birlikleri değil, ABD emperyalizmine karşı ülkelerini savunan insanlardır.
Tüm dünya genelinde Vietnamlı, Iraklı, Kübalı, Filistinli, Afrikalı, (Sudan’da, Kongo’da, Nijerya’da), Koreli, Filipinli insanların emperyalist işgal ve sömürüye karşı kendilerini savunma hakkı yok mudur?
Umarım Bushnell’in eylemi ordu içerisinde yankı uyandırır ve diğer askerlere, deniz kuvvetleri üyelerine, deniz piyadelerine ve hava kuvvetleri üyelerine, kendilerine verilen mevzilenme emirlerini sorgulamaya başlatır. Umarım bu, esprit de corps anlayışının bir kısmını yıkar.
ABD hükümeti dünya halklarının düşmanıdır. ABD asla, asla, asla ama asla ordusunu herhangi bir ülkenin işçilerinin çıkarına hiçbir yere göndermez. Askeri birlikler, oralara ABD’yi yöneten holdinglerin çıkarına gönderilir. Hiçbir zaman iyi bir şey uğruna değildir.
Aaron Bushnell’in ---artık herhangi bir şey söyleyemeyecek duruma gelmeden hemen önce--- söylediği gibi “Filistin’e Özgürlük! Buna, şunu eklemek isterim: Kapitalizm ve emperyalizmin sömürdüğü ve ezdiği dünyanın her yerindeki işçilere özgürlük!
Filistin’den Philadelphia’ya Halk İktidara!
NOT: Workers.org sitesinden alınarak çevrilmiştir.
Çeviri Kolektifi