Libya'nın kuzeydoğusundaki Derne kentinde yaklaşık 20.000 kişinin ölümüne neden olan ve binlercesinden hala haber alınamayan korkunç sel felaketinin sorumlusu, doğrudan Batı kapitalizmi ve ABD'nin emperyalist askeri tehdididir.
2011 yılında ABD liderliğindeki NATO'nun Libya'ya karşı başlattığı savaş, ülkeyi zayıflattı ve savunmasız bir durumda bıraktı. Son ölümcül aşırı hava olayı olan bu felaket, dizginlenemeyen ABD kapitalizmi ve militarizmi ile küresel ısınma krizini hafifletme mücadelesi arasındaki bağlantıya daha açık bir şekilde işaret etmektedir.
Enerji kârları peşinde koşmak, ABD'nin İkinci Dünya Savaşı'nın sonunda emperyalist güçler yığınının tepesine çıkmasından bu yana, Pentagon'un birincil odak noktası olmuştur. ABD ordusu ve ABD tarafından organize edilen çeşitli askeri ittifaklar, devasa sera gazını (GHG) doğaya yaymaktadır.
Brown Üniversitesi araştırmacıları tarafından 2017 yılında yapılan bir çalışmada, “ABD ordusunun gaz salınımlarının İsveç, Danimarka ve Portekiz gibi tüm sanayileşmiş ülkelerin sera gazı emisyonlarından daha fazla olduğu ve ayrıca ABD'nin demir ve çelik üretiminden kaynaklanan tüm CO2 emisyonlarından daha fazla olduğu” bildirilmiştir. ABD ordusu, askeri emisyonların 1997 Kyoto Protokolü sayım sürecinin dışında tutulması için mücadele etti ve kazandı. Şimdi, çeşitli ülkelerin sera gazı emisyonlarını gösteren listeler ABD lehine çarpıtılmış durumda.
Pentagon'un sera gazları -istatistikler ne kadar şok edici ve suç teşkil edici olursa olsun- ordunun küresel ısınmanın kötüleşmesindeki rolünün en önemli parçası değildir. Pentagon'un emperyalist tahakkümün, ulusların yağmalanmasının ve dayatılan yoksulluğun uygulayıcısı olarak oynadığı rol, Küresel Güney'i ABD, Avrupa, Japonya ve Avustralya gibi büyük kapitalist güçlere kıyasla bu kadar savunmasız bir durumda bırakmıştır.
Küresel Güney'in yoksulluğu doğal bir olay değildir. Emperyalist yağmadan kaynaklanmaktadır ve emperyalist ordunun yarattığı tehditle sürdürülmektedir.
Kaddafi, ABD Destekli Hükümdarın Devrilmesine Öncülük Etti
Libya'da yaşanan felaket, 2011 yılında ABD öncülüğündeki NATO saldırısı dikkate alınmadan tam olarak anlaşılamaz. Muammer Kaddafi'nin 1969 yılında ABD müttefiki Kral İdris'i devirmesi derin ve olumlu bir dönüşümü beraberinde getirdi. Kaddafi, British Petroleum da dahil olmak üzere, Batılı şirketlerden petrol endüstrisinin kârının ve kontrolünün büyük kısmını geri aldı ve burada faaliyet gösteren yabancı bankalardan pay aldı.
Kısa süre içinde konutlar, hastaneler ve üniversiteler inşa edildi, ortalama yaşam süresi ve okuryazarlık oranı yükseldi. Eğitim, modern Libya tarihinde ilk kez kadınlar da dahil olmak üzere herkes için ücretsiz ve zorunlu oldu. Yollar ve diğer altyapılar inşa edildi.
Libya bölgedeki insanlar için bir mıknatıs haline geldi. Filistinli mülteciler ve daha iyi bir yaşam arayan binlerce kişi Libya'ya göç etti ve memnuniyetle karşılandı. Kaddafi ayrıca İngiliz ve ABD ordularını ülkeden kovdu ve askeri üslerini kapattı.
Bunların hiçbiri emperyalist güçler tarafından hafife alınmadı. 2011'de, tüm bölgeye yayılan “Arap Baharı” sırasında Kaddafi'ye karşı ayaklanmaları fırsat bilerek saldırmak için uygun zamanı buldular. Beyaz Saray başlangıçta sessiz kaldı ama daha sonra Katar ve BAE'den karşı devrimcilere yapılan silah sevkiyatlarını açıkça destekledi.
Gösteriler kısa sürede Kaddafi güçlerine karşı silahlı saldırılara dönüştü. ABD tarafından silahlandırılan karşı devrimciler Tawergha'daki Siyah Libyalılara ve Çad, Senegal ve diğer ülkelerden gelen Siyah misafir işçilere saldırarak yüzlerce kişiyi linç etti. Obama/Clinton Dışişleri Bakanlığı buna itiraz etmedi. Kaddafi güçleri saldırılara karşı başarılı bir savunma yaptığında, ABD yedi ay boyunca yaklaşık 10.000 hava saldırısı gerçekleştiren bir NATO saldırısı düzenledi, 222 gün boyunca her gün yaklaşık 46 hava saldırısı. Kaddafi, ABD destekli gericiler tarafından yakalanıp öldürüldü ve Libya'da kaydedilen büyük ilerlemeler artık silinmiş oldu.
Kapitalist İklim Değişikliğine Eleştirel Tepki
Geçtiğimiz hafta çöken barajlar, 1970'lerde gerçekleşen altyapı iyileştirme dalgasının bir parçasıydı. ABD destekli Kral İdris'in uzun yıllar süren hükümdarlığı sırasında bu barajlar yoktu. Ancak Kaddafi, kuzeydoğu Libya'daki insanları sık sık yaşanan sellerden korumak için mühendisleri görevlendirmişti.
Akdeniz'den kaynaklanan fırtınalar her zaman bir tehditti. Ancak iklim değişikliğinin etkilerinden biri olan yüksek okyanus sıcaklıkları fırtınaları şiddetlendirdi ve aynı zamanda hareketlerini yavaşlattı, bazen büyük miktarlarda yağmur yağdırırken günlerce yerinde durdu. NATO'nun Kaddafi'nin devrimini yok eden kanlı saldırısından sonra barajların önemli denetimleri ve bakımları yapılmadığı için barajlar, içlerinden geçen ve Derne kentinin dörtte birini Akdeniz sularına gömen 22 metre yüksekliğindeki suyla başa çıkamadı.
BM ve çeşitli bilim insanlarından oluşan gruplar, dünyanın Paris İklim görüşmelerinde belirlenen mütevazı hedeflere bile ulaşma yolunda olmadığı konusunda defalarca uyarıda bulunmuştu. ABD'nin Rusya'ya karşı yürüttüğü vekalet savaşı, sera gazı salınımında dramatik bir artışa yol açmış ve petrol çıkarmak için daha fazla projenin önünü açmıştır.
Taraflar Konferansı adı verilen kritik uluslararası konferanslar, her yıl düzenlenmektedir. COP28 30 Kasım'da Birleşik Arap Emirlikleri'nde başlıyor. Kopenhag'daki son konferansta, öfkenin kabarmasıyla birlikte Batılı kapitalist güçlere bir “kayıp ve zarar fonu” anlaşması dayatıldı. Amaç, ABD ve diğer kapitalist devlerin küresel ısınmadaki suçlarını ele almak ve onları, emperyalizm tarafından o kadar sömürülen ülkelere uyum için fon sağlamaya zorlamaktı ki, nüfusları tahliye edecek, daha güçlü alt yapı inşa edecek ya da tarım veya sanayi zarar gördüğünde toparlanacak fonları bulunmuyordu.
Elbette bu fon henüz oluşturulmadı ve COP28'de bir tartışma konusu olacak. Birleşik Arap Emirlikleri'ndeki tartışmanın bir parçası olamasalar da, “Pentagon lağvedilsin” ve “Kahrolsun ABD emperyalizmi” sloganlarının küresel ısınma ve fosil yakıtlara karşı mücadele eden halk hareketinde yaygınlaştırılması gerekiyor.
Struggle La Lucha’da 17 Eylül’de yayınlanan makaleden çevrilmiştir.
Çeviri Kolektifi