“Şu anda Kobani de düştü düşüyor” diyordu Erdoğan, büyük bir iştah ve gizleyemediği; daha doğrusu, gizleme ihtiyacı duymadığı bir sevinç ve zafer sarhoşluğu içinde.
“Kobani de” diyordu, çünkü dinci faşist çeteler Suriye'de almış başlarını gidiyorlardı. Suriye hükümetinin evinin içine kadar girmişlerdi. ABD, İngiltere ve diğer emperyalistler, Katar, Suudi Arabistan, BAE ve elbette Türkiye'nin dinci faşist iktidarı, faşist devletle birlikte zaferin artık cepte olduğunu düşünüyorlardı.
Geriye ne kalmıştı? Kobane! O da düştüğünde işler tamam olacaktı. Erdoğan'ın sevinç çığlığındaki “de” takısı işte buydu. Çok eminlerdi çünkü, IŞİD denen katil sürüleri, Moğol sürülerini aratmayan bir vahşetle, her yeri yakıp yıkarak, Kobane'ye ilerliyorlardı.
Erdoğan, tam da buna ve elbette Şam kapılarına dayanan dinci faşist çetelerin zaferine duyduğu sonsuz güvene dayanarak böyle diyordu: “Kobane de düştü düşecek”!
Kobane düşmedi! Erdoğan'ın hesaba katmadığı Kürt halkının kahramanlığı tüm hesaplarını bozdu. Elbette, bozulan sadece Erdoğan'ın hesabı değildi. ABD-İngiliz emperyalist ikilisinden yukarıda saydığımız tüm emperyalist-gerici-faşist devletlere kadar hepsinin hesabı bozuldu.
Kürt halkı, elindeki çok kısıtlı imkanlara, evlerinde bulundurdukları hafif silahlara dayanarak, sağda solda ne buldularsa silaha dönüştürerek Kobane'yi savundu. Ölümüne bir savaştı. “Bir adım geri çekilmek yok” parolasıyla yürütülen bir savaştı. Kendini fedanın Kürt gençliği saflarında sıradanlaştığı, ölümün üzerine üzerine yüründüğü, kahramanca eylemlerle düşmanın şaşkınlığa düşürüldüğü bir savaştı.
Arin Mirkan işte bu anda tarih sahnesine çıktı. “Kobane de düştü düşecek” diyenlerin asla anlamadıkları ve anlayamayacakları feda eylemiyle düşmanı duraksattı. Kendisiyle birlikte, kendisini kuşatan onlarca çeteyi havaya uçurdu. İşler tersine dönmeye başladı. Dinci faşist çeteler ilk orada duraksadılar. Geri çekilmeye başladılar. Yenilgilerinin başlangıç noktasıdır.
Ama Arin Mirkan'ın kahramanlığının gücü, bunun çok daha ötesindeydi. Onun kahramanlığı Kuzey Kürdistan halkını ateşleyen bir fitil oldu. Kuzey Kürdistan halkı, onun kahramanlığına sokaklara akarak yanıt verdi. IŞİD denen katil sürüleri kaçmaya başlarken yangın Kuzey Kürdistan'a sıçramıştı. 6-8 Ekim Serhıldanı budur.
6-8 Ekim serhıldanıyla faşist devlet ve dinci faşist iktidar bir yıl önceki Haziran Halk Ayaklanmasından sonra tarihinde gördüğü en şiddetli ayaklanmalardan birine tanık oluyordu. Kürt halkı, özgürlük hakkı için bir kez daha, hem de olabilecek en şiddetli biçimde, ayağa kalkmıştı.
Kobane savaşı ve ondan ayrı düşünelemeyecek olan 6-8 Ekim Serhıldanı Kürt ulusunun kendi kaderini tayin hakkını nasıl elde edebileceğinin yolunu gösteriyor. Ne “toplumsal barış” çağrıları, ne “masa” teklifleri, ne “uzlaşma” çabaları; bunların hiç biri Kürt ulusunun kendi kaderini tayin hakkını elde etmesini sağlayamaz.
“Kobani de düştü düşecek” diyenleri ancak Arin Mirkan'ların, 6-8 Ekim Serhıldanın yolu dize getirebilir.
Bunun için bir kez daha: Kürt ulusunun kendi kaderini tayin hakkına giden yolu, Kobane zaferi gösteriyor!
Mücadele Birliği Platformu