Vahşette her tür sınırın aşılma kararının ilanı bu. Daha doğrusu, uzunca bir zamandır uygulanan “strateji”nin zirve noktalarından biri.

Dün, Moskova’da Krokus Konser Salonu’na acımasız bir saldırı düzenlendi. Uzun namlulu silahlar kuşanan bir grup cani, konser izlemeye gelen binlerce insanın olduğu binaya ateş ederek girdi. Yakın mesafeden, hedef gözeterek, alabildiğine soğukkanlı bir şekilde katliam gerçekleştirdiler. Büyük bir soğukkanlılıkla... Sıradan insanları, çocukları, kadınları... bir bombayla değil, bir topçu atışı veya hava bombardımanı ile değil... yakın mesafeden, vurarak...

Daha bu vahşi katillere karşı operasyon devam ederken, saldırganların konser binasında çıkardıkları yangını kontrol altına almaya çalışırken, yani ortalık tamamen toz duman iken, Beyaz Saray “saldırı IŞİD’in işi” diye açıklama yaptı! Bu açıklama yapıldığı sırada, saldırganların, bu faşist cani sürüsünün binada barikat kurdukları söylentileri dolaşıyordu ortalıkta. Yani kim, ne, nerede, nasıl... hiçbir şey belli değilken, ABD yönetimi olayı çözüvermişti: “Olayla Ukrayna’nın herhangi bir ilgisi yok, saldırıyı IŞİD yaptı”!

Biliniyor. Mart başında ABD yönetimi, hemen ardından İngiltere, Rusya’daki yurttaşlarına “konser salonlarına, kalabalık kutlamalara gitmemeleri çağrısı” yapmıştı. Kısacası, “bildiğim bir şeyler var” demekti bu. Bu “bildiklerini” Rusya istihbaratı ile paylaştığını duyurdu bu olaydan sonra. Rusya tarafı ise paylaşılan bilginin “spesifik değil, genel duyum” olduğunu açıkladı. Buradan anlaşılıyor ki, ABD, “sorumluluğu üstünden atma hamlesi” çerçevesinde bir “duyum” paylaşmış, bir istihbarat değil.

Gelelim “Ukrayna değil, IŞİD” meselesine. Varsayalım bunu yapan IŞİD. Peki IŞİD kim? Kimin eseri? Unutanlar, unutmak isteyenler veya daha önce duymayanlar olmuştur. Gazetemizin X hesabından bugün yeniden paylaştık bunları. Burada Obama’nın Irak’ta “IŞİD dahil Sünni aşiretleri eğitmeye başladıkları” açıklamasını, şu linkte ise ABD eski başkanı Trump’ın Başkan Obama IŞİD'in kurucusudur. IŞİD'in kurucusudur. O IŞİD'i kurdu. Ve kurucu ortağının sahtekar Hillary Clinton olduğunu söyleyebilirim” açıklamasını bulabilirsiniz. Aynı şekilde Suriye’de, Ürdün sınırındaki Tanf Üssü’nde bu cani güruhun ABD tarafından korunup eğitildiği, askeri helikopterlerle dünyanın dört bir yanına nakledildiği haberleri her yerde ayyuka çıktı. Yetmediyse, “Libya’da yakalanan bir IŞİD komutanı”nın Mossad’da görevli bir subay olduğu haberlerini de hatırlatalım.

Bütün bunlar, dünya alemin bildiği “sır”lardır. Ama buna rağmen, ABD-NATO, burnunu soktuğu her yerde “IŞİD’le mücadele” gerekçesini ileri sürer. Başı sıkıştığı her aşamada IŞİD’in adını telaffuz eder. Kuşkusuz sadece IŞİD değil, Afrika’da EşŞabab, Afganistan’da ElKaide, Latin Amerika’da uyuşturucu kartelleri... liste böyle uzayıp gider.

Buradan ne sonuç çıkar? İlk ve en temel sonuç, dünyanın dört bir yanında IŞİD ve türevlerinin yaptığı yahut adının geçtiği her tür vahşet, saldırı, katliam, bizzat ABD’nin, NATO’nun, İsrail’in dahliyle gerçekleşmektedir. Bu “dahil olma” durumu çok çeşitli biçimleri kapsar.

Yani Beyaz Saray’ın Moskova’daki saldırıyı IŞİD’e mal etmesi, gerçekte hiçbir şeyi değiştirmiyor. Verili ilişki açısından bu vahşet, bu katliam, ABD-NATO’nun üzerine yapışmaktadır.

Yeniden dünkü vahşete dönelim. Faşist caniler, Bryansk bölgesinden Ukrayna’ya kaçmaya çalışırken yakalandılar. Biri ormana girerken öldürüldü, dördü sağ olarak yakalandı. Bunlar, FSB’nin açıklamasına göre konser salonundaki katliama doğrudan katılanlardı. Bunların dışında yedi kişi daha gözaltına alındı. Soruşturmanın ayrıntılarına dair basında çokça haber yer alıyor, burada yinelemenin gereği yok.

Konumuz açısından önemli olan nokta, faşist güruhun Ukrayna’ya kaçmaya çalışması. Putin’in yaptığı konuşmada vurguladığı gibi “Ukrayna’da onlara açılmış bir pencere” vardı ve o “pencereden” kendileri açısından güvenli olan bölgeye geçeceklerdi. Bu vahşetin planlaması böyle yapılmıştı.

Çok önceden, daha emperyalistlerin Suriye’yi yıkmak için dinci çeteler eliyle giriştikleri vahşetin en başlarında, “Suriye’nin dinci faşist yetiştirme ve ihraç etme çiftliğine dönüştürülmek isten”diğine işaret etmiştik. Benzer bir durumu, faşist Maydan darbesi sonrası Ukrayna için uygulamaya sokduklarını da defalarca ortaya koyduk. Kendi burjuva sınıflarına şirin görünmek isteyen, emperyalistlerin hiddetini üzerlerine çekmekten korkan niceleri Kiev’deki faşist cuntanın rolünü, dünyanın dört bir yanından neo-Nazisinden islamcı dinci faşistine kadar her türden faşist sürüsünün Ukrayna’ya doluşmasını sessizlikle geçiştirirken, biz ısrarla, Suriye’de istediklerini elde edemeyen emperyalistlerin Ukrayna’da önemli bir faşist üs kurduklarını söylüyorduk.

Bu, aslında çıplak gözle görülen bir olgu. Zaharova dünkü açıklamasında Ukrayna’yı “Batılı liberal rejimlerin eliyle on yıldır, aşırılıkçı çılgınlıkta Kosova’nın bile önüne geçerek Avrupa’da terörizmin yayılması merkezine dönüşen ülke” şeklinde tanımlarken, bu somut olguyu tarif etmiş oluyor. Ama bunun sebebini ortaya koymak gerek. Bu anlaşılmadan, emperyalistlerin, ABD-NATO’nun şurada burada attıkları adımlar, geçici ve raslansal olarak görülecektir.

Emperyalistlerin bu türden küresel karşı-devrim merkezleri, yahut “faşist üretim ve ihraç çiftlikleri” kurmak için böylesine çılgınca hareket etmelerinin altında yatan temel etmen, emekle sermaye, sosyalizmle kapitalizm güçleri arasında küresel ölçekte sürmekte ve her geçen gün yoğunlaşmakta olan iç savaştır. Küresel iç savaştır. Emperyalist-kapitalist sistemin durdurulamaz çöküş süreci, bu sürecin dayatması sonucu 11 Eylül provokasyonu ile küresel iç savaş biçiminde başlattıkları üçüncü dünya savaşı hayal sınırlarını zorlayan dizginsiz bir vahşetin kapılarını açmış durumda. Son çeyrek asırda dünya genelinde tanık olduğumuz düzeyi sürekli artan vahşet, bu sürecin ürünüdür.

Çökmekte olan sistem, “dış akınlar” ile değil, asıl olarak “iç süreçler ve etkenler” nedeniyle yıkılıp gidecek. Bunu en iyi burjuvazi biliyor. O yüzden, emperyalist metropoller dahil her kıtada gelişmekte ve güçlenmekte olan emek cephesinin karşısına süreceği asıl vurucu güçler, faşist hareketlerdir. Bizzat silahlandırdığı, örgütlediği, bir dizi ülkede iktidara getirmeyi başardığı faşist hareketler eliyle devrimci gelişmeleri boğmak için adım atıyor.

Ukrayna, bunun güncel ve en öne çıkan cephe ülkesidir. Emperyalistler, burada yetiştirdikleri ve donattıkları faşist güruhlar üzerinden sınırsız bir vahşet uygulama örnekleri yaratmaktadır. Krokus katliamı, bunun son örneği olarak karşımızdadır.

Soruşturmanın sonucunda ne çıkar, Nuland’ından Budanov’una, ABD-NATO’sundan İsrail’ine, CIA-Mossad’ından MI6’sına, somut olarak ucu kimlere varır, veya varır mı, bilemeyiz. Ama bu katliamın “sevk ve idaresi”nin Ukrayna üzerinden yapıldığından en ufak bir kuşku duyulamaz. Bir şeyden daha kuşku duyulamaz. Emperyalistler, vahşet ve “tarihsel çılgınlık” düzeyinde yeni bir eşiğe ulaşmış durumdalar. Önümüzdeki dönem, özellikle Ukrayna cephesinde çok daha kanlı uygulamalara tanık olacağımız kesindir.

Yukarıda da söyledik. Çökmekte olan sistemi yıkacak olan başlıca, temel güç dünya işçi sınıfı ve diğer emekçi sınıfların isyan, ayaklanma ve toplumsal devrimidir. Yani,“iç etkenler”dir. Bu vahşet döneminden devrimden ve iktidarın proletarya tarafından ele geçirilmesinden başka bir çıkış yolu yok.