< < Agrobay’ın İşçi Kadınları Bize Ne Anlatıyor?


Kadın işçilerin öncülüğünde şekillenen Agrobay Seracılık‘taki mücadele, içeride kalan ödenmeyen ücret ve yıllık izin alacaklarının ödenmesiyle ilk önemli kazanımını elde etti. Agrobay Seracılık’ta sendikaya üye olmanın bedeli işçilere kod 46 ile işten çıkartılarak ödetilmeye çalışılsa da işçiler haklarını arama kararlılığıyla aylardır mücadele ediyor. Bu mücadele sonucunda işçilerin Ağustos ayı maaşları ve yıllık izin hakları ödenmiş durumda.

Agrobay işçilerinin eylem süreci serada ağır koşullarda; 60 dereceye kadar çıkan sıcaklık altında, eski araçlarla, güvenlik önlemleri alınmaksızın, kimyasal maddelere maruz kalarak çalışılan, kışın buz, yazın cehennem gibi servis araçlarıyla işe getirilip götürülen işçilerin sendikalaşması ile başladı. Sendikalaşma yeni baskıları ve işten çıkarmaları beraberinde getirdi. Ücretlerin düzenli yatırılmaması ve patronun üç ile altı aylık ücretsiz izin dayatması işçileri eyleme geçirdi. Bu manzara bize ETF Tekstil ve Flormar işçilerinin ve daha birçok eylemden çok tanıdık geliyor. İşçiler koşullarının iyileştirilmesi için binbir zorlukla sendikaya üye olduktan sonra işten çıkarılıyor. Agrobay işçisi bir kadın “sürekli hakarete maruz kalıyorduk, sessizce köşeye çekilip ağlıyordum, her bitkinin kökünde gözyaşım var,” diyor. Bir başka kadın işçi "Kimileri cebimden mi vereyim parayı, kimileri duygu sömürüsü yapma dedi. Biz buraya emeğinizin hakkı için geldik." diyor.

İşçiler tüm bu kötü koşullara rağmen çalışmaya devam ederken, patron Arzu Şentürk Salık, işçilerin eylemlerine ilişkin, “Hak bu şekilde aranmaz, yargıya gidilir. Hepimiz biliyoruz ki işçi zaten bu ülkede 1-0 önde başlıyor. Biz burada gece gündüz çalışıyoruz.” ifadelerini kullanabiliyor. Oysa ki o seralarda gece gündüz çalışan, hakarete, mobbinge uğrayan, çocuklarını göremeyen kadınlardır. Çocuğunu görmeyen işçilerden biri çocuklarına kendi annesinin baktığını ve hâlâ çocuklarının anneannelerine “anne” diye seslendiğini anlatıyor ve buna ne denli içlendiğinden bahsediyor. “Bizi görmeden büyüdü bu çocuklar” diyor.

Belki de eylemdeki Agrobay işçileri hayatlarında ilk kez sokaktaki bir eylemin parçası oldular. Tıpkı daha önce ETF işçisi kadınların, Flormar işçisi kadınların bir çoğunun ilk kez eylemde olması gibi. Belki de ilk kez, haklarını bu denli kararlı, inançlı savundular.

Tarım İşçileri Sendikası (Tarım-Sen) öncülüğünde yürütülen mücadelenin ilk yedi ayında muhatap alınmayan işçiler, 18 Mart’ta Bergama’dan Ankara’ya doğru başlattıkları yürüyüş sonrası, Madenci Anıtı önünde açıklama yaparak eylemlerini sonlandırdı. “Agrobay işçisi köle değildir!” cümlesiyle biten açıklama her işçi eyleminin ortak noktası halinde, işçilerin bize anlattığı asıl meseledir. Kadın işçilerden birisi yürüyüşün başlangıcında şu ifadeleri kullanıyordu: “Fakir olduğumuz için buralarda sürünüyoruz. Zenginin arkasında duran vardır. Bizim hiçbir değerimiz yok. Çünkü böcek gibi görüyorlar. Diyeceğim bu kadar. Suçumuz fakir olmak herhalde. Hakkımızı arıyoruz, hakkımızı. Hakkımızı versinler biz çekilelim buradan!”

Çoğunluğu kadın işçiler olan bu eylemlerde kadınların sendikalaşırken aşması gereken birçok engel aynı zamanda eyleme geçerken de karşılarına çıkıyor. Flormar, Migros, ETF, Agrobay gibi kadınların ön planda olduğu eylemlerde gördük ki işçi kadınlar örgütlü bir mücadelenin gerekliliğini görmüyor değiller. Ancak sendikalı olmaya karar vermek de dahil, eyleme geçerken ve yaparken, erkek işçilerden daha fazla “ince eleyip, sık dokumak”, önce ailelerini ikna etmek ya da karşılarına almak zorunda kalıyorlar. Genç bir kadın işçinin maaşının sahibi aile olurken, evli bir işçi kadının maaşı ise, kocasının olmaktadır. Kadın işçiler çalışırken bile eve geldiklerinde, ev işçiliğine, çocuk-aile bakım işine devam ediyorken, eyleme giriştiklerinde evde onların işini kimin yapacağı sorusu ortaya .çıkıyor. Evdeki çamaşırı, bulaşığı kim yıkayacak, yemeği kim yapacak, çocuklara kim bakacak... O yüzden kadınlar “destekçileri” baba ya da koca olmadan bu kararı almakta zorlanıyorlar. Haliyle kadın işçilerin örgütlenme ve eylem kararları gerçekten de büyük bir karar ve ileri atılmış bir adım oluyor. Agrobay işçisi kadınlar bu durumu şu sözlerle ifade ediyor. Kadınlardan biri, Ankara yürüyüşü için sabah evden çıkarken birkaç günlük yemeğini yapıp evi kızına emanet ettiğini anlatırken, bir diğeri de eşi ile kavga ederek yürüyüşe katıldığını anlatıyor. “Eşim, Ankara’ya gidersen bir daha bu eve dönme dedi. Ben de dedim ki, Ankara’ya da gideceğim, eve de geri döneceğim. Geldiğimde sen gideceksin.”

Agrobay işçisi kadınlar tüm bu yaşadıkları zorluklara karşın eylemlerini haftalardır, kararlılıkla yürüttü. Onlar yalnızca patronlara, kapitalistlere ve onların güvenliğini üstlenen kolluk güçlerine karşı değil, aynı zamanda gerici ataerkil aile ilişkilerine de kafa tuttu. Birbirinden öğrenen ve güçlenen, önü durdurulamaz bu büyük devrimci güç kadınların özgürlük ve gerçek toplumsal eşitlik mücadelesi için ve tüm tahakküm biçimlerine son verecek insanlığın kurtuluşu için yürüyor. O yüzden, işçi kadınlar daha cüretli ve daha kararlı bir şekilde öne çıkarak kendi kurtuluşlarını kendi ellerine almalıdır.

Ayla Gök