15 Temmuz’dan bu yana geçen 10 ayda KESK kendi tarihinin en sistematik saldırısıyla karşılaşmış ve maalesef asgari düzeyde bile saldırıları göğüsleyememiştir. Açığa almalar, ihraçlar, gözaltılar, tutuklamalar… Tüm bu yaşananlar karşısında, KESK tabanındaki devrimci unsurlar, tarihinden gelen bilinç ve tecrübeyle örgütü hareket ettirmeye, sokağa indirmeye çalışmış fakat “uyuyan devi” uyandıramamıştır.

Kaybedilmesi muhtemel her bir günün önemini gören tabandaki devrimci unsurlar inisiyatif alıp sokağa inmiş, bir üç beş derken sayı ve etki alanı giderek artmıştır. Hatta sınırlı da olsa bazı şubelerde KESK adıyla karar alınabilmiş ve sokağa çıkılmıştır.

KESK yine kendi tarihinde bir ilke imza atmış ve valiliğin yasaklamasından dolayı yapmayı planladığı mitingi iptal etmiş, bir daha da miting kelimesini cümle içinde kullanmamıştır. Açığa almalar ve ihraçlarla birlikte yaygın bir şekilde yürütülen “29 Aralık Grevi” soruşturmasından sonra ise “grev” kelimesini lügatinden tamamen çıkarmıştır.

Sokağın niceliği, üye ve ihraç sayısı düşünülürse fazlasıyla cılız kalmıştır. Ama sokakta ısrar birçok emekçiye umut olmuştur. Nuriye Gülmen ve Semih Özakça’nın başlatmış olduğu Süresiz Açlık Grevinin kritik bir aşamaya gelmesiyle birlikte, ihraçlar ve KHK’lar, emekçilerin ve toplumun ciddi bir kesiminde gündem olmuştur. Bu aşamada KESK, mecburi ve göstermelik basın açıklamalarıyla nihayet üyeleri olduğunu hatırladığı Nuriye Gülmen ve Semih Özakça için destek çağrısı yapmıştır.

Reformizm ve sendikal bürokrasi şerbetini fazla kaçırmanın etkisiyle derin uykuya dalan “Dev”, yaptığı birkaç göstermelik hamleyle uyanık imajı yaratmaya çalışıyor. Açlık grevlerinin gelmiş olduğu bu kritik aşamada Nuriye ve Semih’in yaşayacağı en ufak olumsuzluktan en başta KESK sorumlu olacaktır. Eylemin doğruluğu ya da yanlışlığı tartışması da KESK’i bu sorumluluktan kurtaramayacaktır.

Nuriye Gülmen ve Semih Özakça Onurumuzdur!

Yaşasın Emekçilerin Mücadele Birliği!

DEK (Devrimci Emekçi Komiteleri)