“Bir halk ki tekme-tokattan başka bir şey görmez, gerçekten toplumsal devrimi yapacak halk işte o halktır”

Engels, 1870'te Marx'a işte böyle yazıyordu.

Son günlerde Alevilere yönelik faşist saldırılar, Alevilerin devrimle ilişkisini bir daha gündeme getirdi. Ankara'da biri Çankaya'da, ikisi Mamak'ta bulunan Cemevlerine aynı günde faşist saldırılar düzenlendi. Saldırıların organize olduğu ve tek merkezden yönetildiği o kadar açık ki, üzerinde söz söylemeye bile gerek yok.

Başta İçişleri Bakanı olmak üzere, iktidar, saldırıları, her zaman yaptığı gibi, münferit, kendini bilmez kişilerin, çoluk-çocukların işi olduğunu ve faillerin en kısa zamanda, yakalanarak “adalete” teslim edileceklerini açıkladı. Alevilere saldırıların baş kışkırtıcısı Diyanet İşleri Başkanı anında bir “geçmiş olsun” mesajı yayınladı vb vb. Kısacası, her zamanki masalı dinledik.

Oysa gerçeklik bambaşkadır. Faşist devlet, doğrudan işin içine girme ihtiyacı duymadığı zamanlarda, katliamın organizatörlerini ve faillerini saklamayı, korumayı, temize çıkarmayı her zaman üstlenmiştir.

Aleviler, sadece TC tarihi boyunca değil, TC tarihiyle birlikte, Osmanlı tarihi boyunca devletten “tekme-tokat”tan başka bir şey görmedi.

“Tekme-tokat” dediğimiz toplu katliamlardır. Tarihin derinliklerine gitmeye gerek yok. Elli-altmış yaşlarındaki kuşak, Maraş, Çorum katliamlarını bilir. Kırk-elli yaşlarındaki kuşak Gazi, Sivas katliamlarını bilir. Bu katliamlarda insanların canlı canlı fırınlara nasıl atıldıklarını, hamile kadınların karınlarının nasıl deşildiğini; yaşlıların gözlerinin nasıl oyulduğunu, çocukların ebeveynlerinin kucaklarında nasıl katledildiklerini bilir. Ve böyle uzayıp gider faşist katliamların vahşet biçimlerinin anlatımı...

Faşist devlet, arasıra, ihtiyaç duydukça faşist tosuncuklarını ömürbillah tekme-tokattan başka bir şey görmemiş bu halkın üzerine salar. Ama sadece Alevilerin üzerine mi? Ermenilerin geçirildikleri soykırımı; halen bir nefret objesi olarak gösterilmelerini, “affedersiniz Ermeni” söylemini saymıyoruz bile... Rumlar, her daim şovenizmi kışkırtmak için hazır ve nazır el altında tutulmuyorlar mı? İsrail'le “iyi geçinmek” zorunda kalmasalar Yahudileri farklı bir akıbet mi bekleyecekti?

Kürt halkına karşı yapılan katliamlara tanık kuşak aramaya gerek yok. Türkiye ve Kürdistan topraklarında yaşayan istisnasız bütün kuşaklar Kürt halkına yönelik katliamlara tanıktır. Bugünlerde Kılıçdaroğlu'nun “helalleşme” numarasıyla halkların hesap defterinden silmeye çalıştığı Roboski, bu topraklarda tanık olduğumuz sonuncu katliamdır. Elbette son değil, ve faşist devlet ayakta kaldığı sürece son olmayacaktır.

Bütün bu katliamlar tarihini birleştiren ortak payda, istisnasız hepsinin devletin denetimi, kontrolü ve organizasyonuyla gerçekleşmiş olmalarıdır. Örneğin, Maraş-Çorum katliamları CHP iktidarı döneminde; Sivas katliamı DYP-SHP iktidarı döneminde, Rumlara yönelik tehcir-yağma-pogromu Celal Bayar-Adnan Menderes iktidarlarında yapıldı.

Kürt ulusuna yönelik toplu katliamlara gelince... TC'nin kuruluşundan başlayarak yönetime gelen her iktidar burjuvaziye rüşdünü Kürt katliamı yaparak kanıtlamıştır. Başka bir ifadeyle, Kürt halkını toplu katliamlardan geçirmek her iktidarın rüşdünü kanıtlama biçimi olmuştur. Kürt halkına yönelik son toplu katliam sayabileceğimiz Roboski katliamı, bilindiği gibi dinci faşist iktidar tarafından işlenmişti. Buna, Güney Kürdistan topraklarında işlenen katliamları katmıyoruz bile.

Gözlerini dünyaya katliamlarla açan, pembemsi “komünistler”imizin pek sevdiği “Cumhuriyet”in ilk işi, yine aynı “komünistler”imizin kurucu önder kabul ettikleri Mustafa Suphi ve on beş yoldaşını katletmek olmuştu. Böylece, “Cumhuriyet”in harcı Mustafa Suphi ve yoldaşlarının kanıyla karılmış oldu.

Bütün bunlardan şu basit ama son derece önemli sonuç çıkar: Türkiye ve Kürdistan halkları, katliamsız, katliam tehditlerinin olmadığı bir yaşam için tüm katliamların altından ortak payda olarak çıkan faşist devleti bir devrimle yıkmak zorundalar.

Dinci faşist iktidarın değişmesiyle, “toplumsal barışla”, uzlaşmayla katliamların son bulacağını söyleyenler, iki ülkenin emekçi sınıflarına yalan söyleyerek onları aldatıyorlar. Faşist devlet ayakta ve hayatta kaldığı sürece Aleviler, Kürt halkı ve diğer tüm dini-ulusal topluluklar üzerinden katliam tehditleri ve katliamlar ortadan kalkmayacaktır.

Günümüzün faşist devleti, kuruluşundan itibaren bir din devleti olagelmiştir. Devletin bütün kurumları, başta ordu olmak üzere, dini temel alan kurumlardır. Sosyal reformistler, uzlaşmacılar ve liberaller şimdi tüm sorumluluğu dinci faşist iktidara yükleyerek aslında faşist devleti aklamaya, onu temize çıkarmaya çalışıyorlar. Oysa tarihe kısaca bir göz atmak, devletin tarihi boyunca, tüm kurumlarıyla dini referans aldığını görürüz.

Tam da bu nedenle, Alevilerin bu din devletinden, dolayısıyla katliamlardan ve katliam tehditlerinden kurtulmalarının tek yolu, dinci faşist iktidarla birlikte faşist devleti de yıkacak bir devrimdir.

Alevileri ve tüm ulusal-dini toplulukları sadece bir devrim kurtarır.