Evet, bugün cümle sosyal reformist, uzlaşmacı, liberal parti örgüt ve çevrelerin, ağız birliği etmişçesine, “her şey” gibi göstermeye çalıştıkları yerel yönetimler, hadi onların tabirini kullanalım “ele geçirilen mevziler”, elbette Türkiye ve Kürdistan halklarının yaşamsal çıkarları açısından düşünüldüğünde, bir hiç'tir. Buna karşılık, merkezi iktidar, merkezi iktidarın birleşik devrimle ele geçirilmesi, her şeydir.

Devrimci teoriden, devrimci düşünceden biraz olsun nasibini alan herkes bu yaklaşımın doğruluğunu hemen kabul eder. Yine de, Türkiye ve Kürdistan halklarına çok önemli bir şeymiş gibi gösterilen yerel yönetimlerin bir hiç olduğunu anlamak için devrimci, hele de “komünist” olmaya hiç gerek yok. Sosyal reformist önyargılara teslim olmamış her açık düşünceli insan bu gerçeği hemen anlar.

Yerel yönetimlerin, yani belediye vb yönetimlerin iki ülke halklarının baskı, sömürü ve zülümden kurtulmaları bağlamında hiçbir etkilerinin, güç ve yetkilerinin olmadığını anlatan pratik olay ve örnekler her gün karşımıza çıkıyor. Dinci faşist iktidarın başı, bu aralar, bunun sayısız örneklerini önümüze serip duruyor. Örneğin, yerel yönetimlerin etkisizliğini, 4 Şubat'ta Hatay'da yaptığı konuşmada, itiraf gibi sözlerle, şöyle anlatmış:

Merkezi yönetimle yerel yönetim el ele vermezse, dayanışma halinde olmazsa o şehre herhangi bir şey gelmez. Hatay'a geldi mi? Şu anda Hatay garip kaldı, mahzun kaldı”

Dinci faşist iktidar ve onun başı, depremin en yıkıcı olduğu anda bu söylediklerini yapmadı mı, yani Hatay halkını yalnız bırakmadı mı? Hadi kendi sözleriyle söyleyelim, Hatay halkına bir şey “geldi mi?” Gelmedi. Bu sözlerde bir yalan var mı? Yok!

Sosyal reformist partiler, dinci faşist iktidarın başının bu sözlerinin ne anlama geldiğini, merkezi iktidarla ilişkisini kurup devrimci bir bakış anlayışıyla açıklayacağına işe yaramaz bir ahlaki “öfke” yağdırıyor ve seçimlerde bunun hesabını soracaklarını söyleyip duruyorlar. Merkezi iktidar burjuvazinin elinde dururken ne yapabilirsiniz? Biz söyleyelim, kocaman bir hiç! Ne hesabı soracaksınız, kestiğiniz hesabı nasıl “tahsil” edeceksiniz, cezasını nasıl vereceksiniz? Bunların hepsinin boş laflar, iki ülkenin yoksul emekçi halklarını oyalamaya, aldatmaya dönük boş sözler olduğu çok açık.

Halkları aldatmak için söylenen bu boş lafları, en çok da “kayyum” meselesinde görüyoruz. “Belediyeleri kayyumlardan alacağız” deniyor. Önümüzdeki ilk seçimlerde belediyelerin bir kısmını, hatta hepsini alabilirsiniz. Ama bir ya da bir kaç ay sonra “kazandığınız” belediyelere “kayyum” atanmayacağının güvencesi nedir? Merkezi iktidar, içişleri bakanlığı bir yazıyla “kayyum atadığında bunu önleyecek ne gücünüz var? Tankınız, topunuz, tüfeğiniz mi var? “Kayyum” atanmasını önleyebilecekseniz, öncekileri neden önlemediniz? Sorular böyle sıralanıp gider. Ama tüm bunlardan tek bir sonuç, bütün bu sözlerin boş laflardan ibaret olduğu sonucu çıkar.

Merkezi iktidarın uygulamaları karşısında sosyal reformist, uzlaşmacı parti ve çevrelerin merkezi iktidarın uygulamaları karşısında ellerinden bir şey gelmez. Çünkü, gerçek güç ve yetki merkezi iktidarın elindedir ve iki ülke emekçi sınıflarının gerçek kurtuluş için bu güç ve yetkiyi ellerine almaları, ellerine geçirmeleri lazım. Gücün böyle bir el değiştirmesinin ancak zorla, zora dayalı bir devrimle gerçekleşebileceğini söylemeye gerek yok.

Burjuva toplum bütünsel bir sistemdir. İki ülkenin işçi sınıfı ve emekçi halkları bu sistemi kısmi, sınırlı, yerel önlemlerle aşamazlar. Sistemi aşmak bir yana, sistem için en ufak bir tehlike oluşturacak faaliyet belirdiğinde, faşist devletin, merkezi iktidarın bütün gücüyle saldıracağını biliyoruz. Arkamızda 70'li yılların “Fatsa-Fikri Sönmez” örneği var. Faşist devlet ya da burjuva iktidar diyelim, kendi egemenlik sınırları içinde devrimci bir yapılanmaya ancak belli sınırlar içinde tahammül eder. O sınırlar zorlandığında o yapılanmayı ortadan kaldırmak için bütün gücüyle harekete geçer. Bu noktada, burjuva iktidarın, faşist devletin amacına ulaşmasını engelleyebilmenin tek yolu, zor araçlarına sahip olmak, faşist devlete zor araçlarıyla karşı koymaktır.

“Toplumcu belediyecilik”, “katılımcı belediyecilik”, “komünist belediyecilik” iki ülke işçi sınıflarını ve emekçi halklarını aldatmaya, oyalamaya, beklenti içine sokmaya boş sözlerden başka bir şey değil. Belediyeler aracılığıyla halkın yaşamında kısmi, sınırlı iyileştirmeler, düzenlemeler yapılamaz mı? Elbette yapılabilir. Ancak bunlar, emekçi, yoksul halklar için bu zülüm düzenini biraz daha katlanılabilir kılmaya; böylece burjuva sınıfın devrimci krizi bir “devrim kazası”na uğradan atlatmasına, burjuva egemenliğin ömrünü uzatmasına yardımcı olur. Bu politika, olsa olsa, proletaryanın ve emekçi kitlelerin bütünsel devrimci görevlerini, yani bir isyan ve ayaklanmayla sömürücü düzeni yıkma görevlerini yerine getirmelerini engeller. Sosyal reformist, uzlaşmacı parti ve örgütlerin yaptıkları tam da budur. Fabrikalar, bankalar, toprak, ulaşım gibi üretim araçları burjuvazinin elinde durdukça belediyelerin, “yerel yönetimler”in yapabilecekleri oldukça sınırlıdır. Bu koşullarda emekçi sınıfların yaşamında gerçek, kalıcı bir iyileştirme yapılamaz. Haliyle, emekçi sınıfları, “komünist belediyecilik” vb sözlerle emekçi sınıflara vaatlerde bulunmak onları aldatmaktan başka bir anlama gelmez.

Tıpkı genel seçimlerde olduğu gibi, yerel seçimlerde sosyal reformist ve uzlaşmacı partileri bekleyen şey, belediye başkanlıklarının çoğunu kazansalar bile, tam bir bozgundur. Ancak bunun acısını, her bozgun sonrası, hacıyatmaz gibi ayağa dikilen sosyal reformist ve uzlaşmacı partiler değil, onlara kulak verdikleri ölçüde, iki ülkenin işçi ve emekçi sınıfları çekecek.

Çünkü Türkiye ve Kürdistan emekçi sınıfları onlara kulak verdikleri ölçüde, burjuva devlet aygıtını bir devrimle yıkma tarihi görevlerinden uzaklaştırılmış olacaklar.

Bir kez daha, Türkiye ve Kürdistan emekçi sınıflarının yaşamsal, tarihi çıkarları açısından yerel yönetimler, belediyecilik bir hiç'tir; merkezi iktidarın bir devrimle ele geçirilmesi her şeydir. Ya da Rosa Luxemburg'un sözleriyle söylersek: Devrim dışında her şey ıvır zıvırdır.