2024 yılı Newrozunu acılarımızın öfkeyle harmanlandığı, baharın gelişiyle yaşamı yeniden kurma gücümüzle ve umutlarımızla karşılıyoruz. Dünyanın dört bir yanında ezilen halklar emperyalizme, kapitalizme ve gericiliğe karşı isyan bayrağını yükseltiyor. Filistin halkının emperyalizmin ve siyonizmin saldırılarına karşı fedakar ve kararlı mücadelesi devam ediyor. Kürt halkı dört parça Kürdistan'da faşizme ve bölge gericiliğinin saldırılarına karşı yiğitçe mücadele ediyor.

Kapitalizmin yarattığı ekonomik ve sosyal krizle birlikte faşist devletin saldırıları da derinleşiyor. Türkiye ve Kürdistan emekçi sınıfları, sermaye egemenliğinin ve faşizmin yarattığı sefaletin, açlığın, geleceksizliğin ve savaşın gölgesinde hayatlarını sürdürmeye çalışıyor. Zindanlarda devrimci tutsaklara yönelik her türlü saldırı ve işkence, tecrit devam ederken, tutsaklar açlık grevi ile bu saldırılara karşı koyuyor. Ekonomik krizin sebep olduğu hayat pahalılığı, yükselen kiralar, barınma krizi, geleceksizlik yaşamlarımızı çıkmaza sürüklüyor. Tüm bu saldırganlığın ortasında kadınlar, işçiler, gençler, Kürt halkı ise sokaklardan vazgeçmiyor. 8 Mart'ta alanları dolduran kadın kitleleri, her gün grevlere çıkan, iş bırakan işçi sınıfı, özgürlük için mücadele etmekten vazgeçmeyen Kürt halkı geleceği kurmak için ayağa kalkıyor.

Yaşadığımız tüm bu sorunlara çözüm olacakmış gibi her dönem karşımıza çıkarılan seçimler, halklarımıza kurtuluş yolu olarak gösteriliyor. Oysa iki ülkenin emekçi sınıflarında, yoksul kitlelerinde bu sömürü, bu baskı düzenine karşı birikmiş güçlü bir devrimci öfke var. Uzlaşmacı anlayışlar, bu düzeni yıkmaya yöneltecekleri bu öfkeyi düzen sınırları içinde yatıştırarak faşizme en büyük hizmeti vereceklerini açıkça ilan etmiş oluyorlar.

İki ülkenin emekçi sınıflarının, yoksul halklarının kurtuluşu, bu düzenin bir devrimle yıkılmasıdır. Devrimci, sosyalist parti ve örgütlerin görevi, açlık ve sefalet içindeki kitleleri birleşik toplumsal devrime yönlendirmektir. Bu sömürü düzenini, bu insanlık dışı düzeni emekçiler için “yaşanabilir, katlanılabilir” hale getirmek değil. İki ülkenin emekçi sınıflarının gerçek kurtuluşunu isteyen, emekçi kitlelere politik iktidarın fethi yolunu göstermelidir.

Sandıktan devrim çıkmaz. Devrim, sokakta, meydanlarda gerçekleşir. Devrimci güçlerin görevi, emekçi sınıfların birikmiş öfkesini yatıştıracak politikalar değil, bu öfkeyi politik iktidarın ele geçirileceği birleşik devrime kanalize etmektir. Bayrağımıza kapitalist sömürü düzenini aşmayan istemler değil, bizi kurtuluşa götürecek istemler, politik iktidarın ele geçirilmesi; Kürt ulusunun kendi kaderini tayin hakkı, zindanların yıkılıp tutsakların özgürleştirilmesi; fabrikaların, tarlaların emeğin olması yazılmalıdır. Faşizm ve dinci gericilik, burjuva egemenliğin, sömürü düzeninin, kapitalist düzenin dayandığı önemli ayaklardır. Mücadele, aynı zamanda bunlara karşı verilmelidir.

Sandık-seçim değil, devrim zamanıdır. Başta Kürt halkı olmak üzere tüm ulusal topluluklar için, işçi ve emekçi sınıflar için gerçek, tam ve kesin kurtuluş için tek yol birleşik devrimdir. Onun için, sosyal reformist partilerin aldatma, oyalama politikalarına kanmadan, kapitalizme, faşizme, dinci gericiliğe karşı hep birlikte sokağa!

NEWROZ PÎROZ BE!

ŞİMDİ DEVRİM ZAMANI!

MÜCADELE BİRLİĞİ PLATFORMU