Türkiye ve Kürdistan'da bir ayaklanma ortamının bütün yönleriyle olgunlaştığı gerçeği en değme sosyal reformist, liberal ya da uzlaşmacı küçük burjuva partiler tarafından bile artık inkar edilemeyecek, görmezlikten gelinemeyecek kadar ortada.

23 Kasım günü aniden ortaya çıkan ve pek çok kente yayılan kitle gösterileri bu gerçeği, burjuva sınıf ve onun politik güçlerinin gözüne dahi soktu. Türkiye ve Kürdistan, ekonomik ve politik krizin son dönemde olağanüstü derinleşmesiyle birlikte, tutuşmaya hazır bir bozkıra dönüştü. Daha doğru bir ifadeyle, zaten bu haldeki ortam tutuşmak için çok daha elverişli hale geldi. 23 Kasım ve onu takip eden günlerdeki gösteriler, küçük bir kıvılcımın, bir söylentinin, herhangi bir sıradan eylemin bozkırı tutuşturmaya yetebileceğini gösterdi.

Bu durum Leninist Parti ve Leninist güçler için sürpriz olmadı. Leninist Parti, uzun süredir iki ülkenin tutuşmaya hazır bir bozkıra dönüştüğüne işaret ediyordu. Ekonomik ve politik kriz yeni bir olgu değil. Son haftaların, günlerin özelliği bu krizi yeni, daha derin, kitlelerin yaşamında anında hissedebilecekleri denli bir aşamaya taşımış olmasıdır.

Bir ayaklanma havası var. Bugün için eylemler dinse bile bu ortam ortadan kalkmayacak, aksine derinleşerek devam edecek. Çünkü bu ortamın temel kaynağı olan tekelci kapitalist sistemin kendisidir ve bu sistem değiştirilmeden, sorunların kaynağı ortadan kaldırılmadan sonuçları ortadan kaldırılamaz. Sonuçları ortadan kaldırmak, kaynağı ortadan kaldırmakla mümkün.

Ortamın ayaklanmaya uygun olması, her şeyin kendiliğinden olup biteceği anlamına gelmiyor. Tersine, politik güçlerin ortaya koyacakları çabalar, mevcut şartlarda her iki yönde de son derece etin olacaktır. Nitekim, burjuva sınıftan sosyal reformistlere; oradan liberal ve uzlaşmacılara kadar geniş bir politik güç çevresi bu ortamın burjuva egemenliğin yıkılabileceği bir ayaklanmaya, bir devrime dönüşmemesi için kolları sıvamışlar bile.

23 Kasım ve takip eden günlerdeki gösterilerde, sosyal reformistlerin, uzlaşmacıların, liberal çevrelerin büyük bir gayretle öne çıkardıkları “hükümet istifa” sloganı ve kitlelerin bu slogan peşinde sürüklenmeleri işte bu çabanın somutlaşmış halidir.

Sözünü ettiğimiz bu çevrelerin bu sloganla amaçladıkları, devrim ve ayaklanma için olgunlaşmış koşullardan burjuva egemenliği yıkmak için yararlanmak değil, dinci faşist hükümet yerine bir başka burjuva hükümeti iktidara taşımak için yararlanmaktır. Daha somut haliyle söylersek, bu sloganla amaçlanan, dinci faşist iktidar ve onun başı olan RTE yerine “Millet İttifakı” denen CHP-İYİP vb. benzeri burjuva partileri iktidara taşımaktır. Onların işini kolaylaştıran şey ise, emekçi sınıfların, yoksul kitlelerin, Kürt halkının dinci faşist iktidara ve onun başına duydukları kin ve öfkedir; köklü değişim isteğidir.

Köklü değişim, özgürlük, tam ve kesin kurtuluş isteği içindeki kitlelere, varolan hükümet yerine bir başka burjuva hükümetin kurtuluş olacağını söylemek kitleleri aldatmaktır; kitlelerin devrimci enerjisinden burjuva sınıf hesabına yararlanmaya çalışmaktır. Şüphesiz, sosyal reformist partiler ve onların şefleri bu amaçlarını açıkça ifade etmiyorlar. Edemezler de. Onlar, bir burjuva hükümet yerine bir başka burjuva hükümeti başa getirmek için çalıştıklarını kitlelere söyleyemezler. Ama BUGÜNÜN koşullarında “hükümet istifa” sloganı tam da bu amaca hizmet ediyor. Bu slogan gerçekte yarıda kesilmiş bir slogandır. Bu sloganın BUGÜNÜN koşullarındaki devamı CHP-İYİP-DEVA-SP gibi gerici faşist partilerin koalisyonunun hükümetinin kurulmasıdır.

Elbette, bunun burjuva egemenliğe uygun yolu, seçimlerdir. İşin püf noktası burasıdır. Devrimci dönemlerde seçimlerin nasıl bir rol oynadığını, şimdi arkasından kimsenin bir damla gözyaşı dökmediği gerici Süleyman Demirel “seçimler sokakları temizler” sözüyle veciz biçimde ifade etmişti. Dinci faşist iktidar ya da “Cumhur ittifakı” denen faşist ittifak dışında kalan tüm gerici/faşist burjuva güçlerle beraber sosyal reformistlerin, liberallerin, uzlaşmacı küçük burjuva partinin “erken seçim” çağrılarının arkasında işte bu düşünce ve amaç yatıyor.

En kısa biçimiyle özetlersek, kitlelerin devrimci yıkıcı enerjisinden yararlanarak burjuvazinin bir başka politik gücünü iktidara taşımak -“erken seçim” ve “hükümet istifa” sloganlarının amacı budur. Sosyal reformist partiler, uzlaşmacı küçük burjuva parti emekçi sınıfları, yoksul kitleleri, Kürt halkını değil, burjuvazinin politik güçlerinden bir kısmını iktidara taşımaya çalışıyorlar. Bu, burjuvaziyle sınıf işbirliğidir; burjuva sınıf hesabına çalışmaktır.

Yine de tüm bu burjuva işbirlikçilerin planları bozulabilir ve bozulmalıdır. Onlar nasıl ki emekçi sınıfların, yoksul kitlelerin, Kürt halkının bu dinci faşist iktidara duydukları kin ve nefretten bir burjuva gücü iktidara taşımak için yararlanıyorlarsa devrimci komünist güçler de emekçi sınıfları iktidara taşımak için yararlanmalılar.

Üstelik, yaşam bizden yana. Yaşam, devrimci durum, kapitalizmin yapısal bir kriz içinde olması kitleleri bir ayaklanmaya, bir devrime doğru götürüyor. Sosyal reformistlerin, uzlaşmacı küçük burjuva partinin gerçek amaçlarını kitlelerden gizlemelerinin nedeni de budur. Hiç biri çıkıp açıklıkla “biz CHP-İYİP” ve diğer gerici/faşist partilerin iktidarı için çalışıyoruz deme cesaretini gösteremez. Ama devrimci komünist güçler gerçek amaçlarını açıklıkla ortaya koyuyorlar. Bu amaç, emekçi sınıfları, yoksul kitleleri, yoksul köylüyü, Kürt halkını iktidara taşımaktır. Bu amaç Halk İktidarını kurmaktır.

Devrimci komünist güçler emekçi sınıflara, yoksul köylülere, kentlerin yoksullarına, Kürt halkına açıklıkla şunu söylüyorlar: “Sizi ancak ve sadece bir devrim kurtarır.” Koşullar bunun için hiç olmadığı kadar uygun ve olgundur. Devrimci komünist güçler; Leninist Parti kitlelere şunu söylüyor: Ayaklanacaksanız, kurtuluş için kanınızı dökmeyi göze almışsanız bunu Kılıçdaroğlu'nu, Akşener denen faşisti; bunların gerici/faşist partilerini hükümete taşımak için değil, kendi iktidarınızı, emeğin iktidarını, halk iktidarını kurmak için ayaklanın. Kanınızı bunun için dökün.

Ayaklanma havası var. Burjuva sınıfın, onun politik güçlerinin bunu tersine çevirecek ya da ortadan kaldıracak hiç bir olanağı yok. Süreç büyük bir halk ayaklanmasına doğru akıyor. Ne var ki, bu, zaferin kesin olduğu anlamına gelmiyor. Zaferi mümkün hale getirmek için proletaryanın, emekçi sınıfların ve devrimci güçlerin zaman geçirmeden bir devrim programını temel alan güç odağını oluşturmaları gerekiyor. Bu güç odağı, devrim programını göndere çekerek işçi sınıfının, emekçilerin, Kürt halkının önüne halk iktidarı ve Geçici Devrim Hükümeti hedefini koymalıdır.

Sosyal reformistler, uzlaşmacı küçük burjuva parti, liberaller ve onların ayak izinden gitmek isteyenler erken seçim açıklamaları yapıp “hükümet istifa” sloganları atıp dursunlar; devrimci komünistlerin, Leninistlerin sloganları şöyle olacak: “Bizi Bir Devrim Kurtarır”, “Şimdi Devrim Zamanı”, “Halk İktidarı” ve “Geçici Devrim Hükümeti”!