Konya/Meram'da 30 Temmuz'da bir Kürt ailenin sivil faşistlerce katledilmesi, dinci faşist iktidarın bir dönüm noktasına geçmek için düğmeye bastığının işareti.

Aslında toplu katliamlar sürecinin sinyalleri, değişik olaylarla, uzun zamandır veriliyordu. Kürt işçilerin birer ikişer katledilmeleri, Kürt ailelere saldırılar, göç ettirmeler; bütün bunların istinasız biçimde polis-jandarma-asker gözetim ve desteğinde gerçekleştirilmeleri bu konuda hiç bir tartışmaya gerek bırakmıyordu.

Meram katliamından bir gün önce Ankara'nın yoksul mahallelerinden birinde fazla dikkat çekmeyen bir olay gerçekte dinci faşizmin Kürt halkına yönelik, toplu göçertme; bu göçertmeyi toplu katliamlar pahasına gerçekleştirme arayışında olduğunu kanıtlıyor. Olay Ankara'nın adı sanı pek duyulmamış bir yerinde, Keçiören ilçesine bağlı Bağlum Köprüsü mevkiinde gerçekleşiyor.

Bu ve benzeri tüm olaylarda amaç açıktır: Kürt halkını toplu biçimde göçertme, mallarına mülklerine el koyma; bu amacı gerçekleştirirken aynı zamanda karşı devrim kitlesini kemikleştirme.

Meram katliamında amaç aynıdır. Sadece Meram'daki değil, bölgedeki tüm Kürt halkı üzerinde korku yayarak göçertme, mallarına , mülklerine el koyma, yağmalama, ya da son günlerin yaygın kavramıyla “çökme”. Tıpkı geçmişte Rum halkına, Ermeni halkına, Hatay'ın ilhakı sırasında Arap halkına vb. yaptıkları gibi.

Ancak buraya kadar söylediklerimiz işin sadece bir yüzüdür. Diğer yüzü ise, Hitlervari bir topyekun faşizme geçişin hazırlıklarını yapmaktır. Hitler, sivil alman faşistleri harekete geçirmenin kaldıracı olarak Yahudi halkını hedefe koymuştu. Hitlerin izinden gitmeye çalışan dinci faşist iktidar ve faşist devlet, Kürt halkını hedefe koymuş durumda.

Yavaş yavaş ve tekil saldırılar biçiminde başlayan saldırılar şimdi dört koldan; polisin, jandarmanın, askerin açık desteği ve korumasında genel bir saldırı kampanyasına dönüşmüştür. Önce Kürt işçiler değişik yer ve zamanlarda birer ikişer katledildi. Linç girişimleri yapıldı. Ama Deniz Poyraz'ın katledilmesi bu katliamların artık sistemli ve genişleyerek gerçekleştirileceğinin işareti oldu.

Faşist devlet, tüm güç ve olanaklarını harekete geçirmiştir. Burada dikkat edilmesi gereken nokta, dümenin başında dinci faşist iktidar ve onun başındaki adam görünse de, bunun faşist devletin bir politikası olduğudur. Asker-polis-jandarma bu işin ortasında olmakla birlikte onların da üstünde yer alan, devletin bu tür yaşamsal konularda asıl karar vericileri bu politikanın arkasındaki güçlerdir. Daha somut konuşursak, eski adı Tetkik Seferberlik Kurulu olan Özel Harp Dairesi, Özel Kuvvetler ve şüphesiz Genel Kurmay bu işin merkezindedir.

Kınamalar, basın açıklamaları bir işe yaramaz. Birleşik devrim güçlerinin yapmaları gereken şey açıktır. Öncelikle iki ülkenin işçi sınıfına, emekçi halklarına faşizmle anladığı dilden konuşmak için gerekli donanımı sağlama çağrısı yapılmalıdır. Faşist devletin kendisi işçi sınıfına, Kürt halkına, iki ülkenin emekçi sınıflarına karşı tepeden tırnağa silahlanmıştır. Bununla yetinmeyerek karşı-devrimin kitlesini de silahlandırmıştır. “Kayıp silahlar” meselesinin tek anlamı ve biricik açıklaması budur.

Ordusuyla, polisiyle, özel kuvvetleriyle, sivil faşist güçleriyle böylesine tepeden tırnağa silahlanmış bir düşmanla taş ve sopayla savaşılmaz. Faşist devletin temel kurumları, iç savaşı yeni ve daha üst bir aşamaya taşımanın adımlarını atıyor. Konya/Meram'da Kürt ailenin alçakça ve tümden katledilmesi bunun somut kanıtıdır. Bu katliam, birebir olmasa da, kaba biçimde, 12 Eylül faşizmine giden yolu açan 1 Mayıs 1977 katliamı, Bahçelievler, Maraş, Çorum vb. katliamlarıyla benzeştirilebilir.

Tüm bu plan ve politikaların tekelci sermaye sınıfıyla birlikte emperyalist güçlerin bilgisi, desteği ve onayı ile uygulamaya sokulduğunu ayrıca belirtmek gerekir. Birleşik devrim “belası”ndan, Kürt halkının baş hedefe konduğu son derece kanlı topyekun bir faşist diktatörlükle kurtulma fikri, sadece dinci faşist iktidarın başına ve onun yaverine ait olamaz. Bu kararın sahipleri, iktidarın gerçek sahipleri olan saydığımız bu güçlerdir.

Tüm bunlara rağmen iki ülkenin birleşik devrimi zafere ulaşabilir ve ulaşacaktır. Faşizmin hiç bir şansı yoktur; tarih sahnesini kanlı biçimde terk edecektir. Ancak amacı isteyen aracı da yaratmalı ve önüne doğru politik hedefler koymayı bilmelidir.

Faşizmin kurum ve örgütlenmelerini olduğu gibi koruyacağı hiç bir politik hedef doğru değildir. Doğrusu, faşizmin yukarıda saydığımız örgütlerini, kısaca devlet aygıtını dağıtacak, burjuvaziyi silahsızlandıracak, mülksüzleştirecek; buna karşılık proletarya ve diğer emekçi sınıfları, silahlandıracak bir devrimdir. Türkiye ve Kürdistan proletaryası ele geçireceği politik ve ekonomik iktidarla bu amacına ulaşabilir.

Faşizm, adım adım toplu katliamlar, toplu saldırılar aşamasına ilerliyor. Bu sürece güçlü bir ayaklanmayla, her yerde her türlü eyleme geçerek, faşizmin elebaşı kadrolarını etkisizleştirerek, cevap verilebilir. Faşizmin kanlı saldırılarına taş ve sopayla cevap verilemez.

Her yerde ve her türlü eyleme başvurma zamanı! Şimdi devrim zamanı!