Gezi günlerinde “yeni kuşak” genç eylemcilerin, Twitter başta olmak üzere, çeşitli sosyal paylaşım ağlarında “estirdikleri fırtına”, hiç kuşku yok, özellikle sosyalist hareketin ağırlıklı bir bölümü için kelimenin gerçek anlamında “yeni” bir olguydu. Öte yandan, Taksim Dayanışması toplantılarında bu genç kuşak eylemciler, bilmem kaç bin takipçileri olduğunu ifade ederek konumlarına bir “ağırlık kazandırmak” da istiyorlardı.

Her yeni olgunun ilk andaki o parıltısı kişinin gözlerini kamaştırır! Bir iletişim aracı olarak sosyal medyanın, hareketi yaratmak değil de, aslında koşulları olgunlaşmış ve/veya patlamış bir hareketi yönlendirmek gibi bir işlevinin olabileceği kavranamamış, hareket bu “sosyal ağların” sonucu imiş gibi bir yanılsama oluşmuş durumdaydı. Klasik bir baş aşağı duruş!

Bu “sosyal ağların rolü” konusunu ve gerçek hareketin dinamikleriniYeni Evrenin Devrimleri” adlı çalışmada ayrıntılı olarak ele almış bulunuyoruz.

Geniş yığınlar arasında “genel propaganda” son derece önemlidir. Her tür propaganda aracı değerlidir. Sosyal medya ağları gibi hızla etkileşime girme özelliği taşıyan araçlar, hiç kuşku yok, çok daha vazgeçilmezdir. Ama... “sanal” özelliklerinin ayırtında olmak, onun “reel” yaşamla bağlantı noktalarını iyi kurmak kaydıyla. “Sanal etkileşimi” gerçek bir ilişki ve etkileşim haline getirmedikçe, bu “son derece akışkan alem”de yaratılan etki, hızla kaybolup gider. Dahası, bu aracı kullananları bir “sanal fanus” içine hapsederek, gerçek toplumsal ilişkilerin ve gerçek sınıfsal güç dengesinin görülmesini de engeller hale gelir.

Diğer taraftan, bir başka önemli tehlike de şudur. Özellikle toplumsal koşulların gerçek kitlesel hareketleri yarattığı koşullarda etkinlik gücü bir anda katlanan bu “sanal hareket”, gerçek ilişkilere ve gerçek örgütlülüğe dönüşmediği müddetçe, geniş emekçi yığınların değil, “reel hayatta” örgütlü olan güçlerin kazançlı çıkacağı ortamlar yaratmaktadır. Başlangıçta verdiğimiz Dayanışma toplantısındaki genç eylemciler gibi, bireysel etkinlik alanlarının sınırsızlığı yanılsamasına kapılan ve özünde “toplumsal atomizasyonun taşıyıcıları” haline gelen eğilim güçlenir. Oysa bu eğilim, özünde, sermaye egemenliğinin esnek çeperleri içinde “etkin örgütsüz hareket” yaratarak, örgütlü sermaye güçlerinin dayanakları haline gelmektedir. (Bakınız “renkli devrimler”)

Sermaye güçleri, sanal alemde de “örgütlü hareket” üzerinden güçlü bir yönlendirme etkisine sahiptir. Sermaye sınıfına karşı burada da örgütlü karşı duruşun gerçekleştirilmesi gerekir. Bu, işin temel yönlerinden biridir. Diğeri ise şu. Bizzat sanal alemdeki etkinliğin gerçek hayattaki faaliyet üzerine oturtulması gerekmektedir.

Bu noktayı özellikle vurgulamak istiyoruz. Çünkü sosyal medya mecraları, “toplumsal muhalefet” açısından çoğu zaman bir “katarsis alanı” haline geliyor. Her tür bilgi, görüş, eleştiri, sövgü, iç acıtıcı olay, isyankar çağrılar... büyük bir hızla dolaşıma giriyor. Kısa bir zaman diliminde binlerce ve binlerce insanın etkileşim alanından geçiyor. Tepkiler gelişiyor. Bu tepkilerin neredeyse tamamı sanal alemle sınırlı oluyor. Tepki verenlerin çok büyük bir kısmı “bir görev yapmanın rahatlığı” ile “gerçek yaşama” dönüyor. Geriye gerçek bir tortu bile kalmıyor.

İş dönüp dolaşıp gerçek hayatta, gerçek insanlarla, somut gerçek araçlarla kurulan bağlara gelip dayanıyor.

Çözüm bilinmedik, yepyeni bir şey değil. Tam tersine, proleter hareketin tüm tarihi boyunca başvurduğu temel yöntemden, “bıktırıcı günlük faaliyet”ten başka bir şey değil. Birebir temas, somut, gerçek (“reel”) bağ ve ilişki, gerçek hayatın yük ve sorunlarının, bir o kadar sevinç ve mutluluklarının doğrudan paylaşılması... “Çağ dışı kalmış, dinozor” alaylarına aldırış etmeden, bir kez daha, dikkatleri bu noktaya çekmek zorundayız.

Birileri çıkıp “bunlar birbirine karşıt şeyler değil” diyecek olursa, “elbette değiller” diye karşılık veririz. Başta da belirttik. Her tür genel propaganda aracı önemlidir, değerlidir. Sosyal paylaşım ağları, sanal alem son derece güçlü ve gerekli araçlardır. Ama gerçek hayattaki hareket ve ilişkilerin üzerinde yükseldiği oranda böyledir. Asla gerçek ilişkilerin yerine geçirilecek araçlar değil.

Sosyalist hareketin ve genel olarak toplumsal “muhalefetin” son on yılında gözle görülür bir tek yanlılık gelişiyor. Tehlikeli olan budur. Örgütlü ve örgütsüz çevrelerde etkinliği sanal aleme yığma kolaycılığı gittikçe güçleniyor. Sanal alemdeki tepkilerle gerçek hayatta, sokakta geliştirilen tepkilerin bir karşılaştırılması, bunlar arasındaki orantısızlık, hatta uçurum, anlatılmak isteneni göstermeye yeter!

Bilinen bir gerçektir. İnsanla “uğraşmak” zordur. Yıpratıcıdır. İnsanların hayatına dokunmak, sorunlarıyla ilgilenmek, sadece çalışma ortamında değil, özel hayatlarında uzun mesailer geçirmek, onlarla hemhal olmak, ve meşakkatli uğraşılardan sonra onları yatay ve dikey örgütlerin bilinçli üyelerine dönüştürmek... kitle faaliyetinin özü budur. Ve bu, sanal alemde kotarılamayacak denli kanlı canlı bir “iş”tir!

Bu “iş” için işçilerin kahvelerini, yaşadığı mahalleleri, servis duraklarını, organize sanayi bölgelerini mesken tutmak gerekir. Yetmez. “Kendi evini” unutup, onların evlerinin bir üyesi haline gelmek gerekir. Yukarıda belirttiğimiz gibi, bilinmedik, yepyeni bir “reçete” değil söylediklerimiz. Gittikçe “unutulan” ama aslında faaliyetimizin temeline oturtmamız gereken çalışma biçimidir.

Asıl güç, gerçek örgütlü güçtür. Burada “örgüt” kavramını en dar anlamıyla, yani siyasal öncü örgüt ve partiler anlamıyla sınırlamıyoruz. Onlar da dahil, işçi ve emekçilerin bizzat kendi öz örgütleri anlamında kullanıyoruz, ki bunların en başında komite ve konseyler, meclisler, forumlar, birlikler ve benzerleri geliyor.

İşçi ve emekçiler bu örgütlerle gerçek bir güç haline getirilmelidir. Bunun yolu “reel” günlük faaliyetten geçiyor.