Çöküş öyle bir hal aldı ki, kara mizah toplumsal-siyasal hayatın olağan bir bileşeni haline geldi. Ya da tersten, bütün kurumlarıyla burjuva düzenin olağan faaliyeti, ancak kara mizahla yarışacak güldürü ögesine dönüştü.

18 Kasım’da, “Sermaye Piyasası Kanunu’na muhalefet” etmekle suçlanan 36 kişilik bir dava vardı. Üç yıl önce sosyal medyada “dolar 10 TL olacak, devlet döviz hesaplarına çökecek” dedikleri için yargılanıyorlar. İş bu ya, tam da Merkez Bankası’nın 1 puanlık faiz indirimiyle dolar, bırakın 10 TL’yi, 11 TL’yi geçmişti. Hal böyle olunca duruşmanın yapılmaması daha uygun görülmüş olmalı ki, mahkemenin yargıcı “izin” almış! Dedik ya, artık toplumsal-siyasal hayatın akışı kara mizaha taş çıkartıyor!

Uzun süreli ekonomik krizin öldürücü dalgaları art arda bindirdikçe dinci faşizmin eli ayağı iyiden iyiye birbirine dolanıyor. Daha 2016 sonbaharında ekonomik krizin dikkat çekici bir düzeye tırmandığı belli oluyordu. Zamanında ucuz ve bol dövizin şişirdiği yelkenlerle kopup yükselen dinci faşist iktidar, rüzgarın önce hız kesmesi, ardından terse dönmesiyle önü alınmaz bir çöküşe sürüklendi.

15 Temmuz’un yarattığı sarsıntının da etkisiyle faizler hızla tırmandı, hemen ardından da kredilere kamu güvencesi verildi. Hükümetle (ve ona sırtını dayamış tekellerle) bankaların temsil ettiği tekeller arasındaki kapışmanın ilk raundun kazananı bankalar oldu. Bankalar böylece hem yüksek faizle kredi veriyor, hem de batık kredileri kamuya yıkarak, bu işten alabildiğine karlı çıkıyordu.

Ama nihayetinde “Allah’ın lütfu” değil miydi darbe! OHAL ilanıyla yalnızca emekçi sınıflara değil, çekişme ve çatışma yaşadığı sermaye kesimlerine de baskı uyguladı dinci faşist iktidar. Hasımlarının, Doğan Medya’yı ele geçirme örneğinde olduğu gibi, üzerine gitti. Kamu bankalarını doğrudan oyuna soktu (128 milyar dolar hikayesi hatırlansın). Kriz derinleştikçe tekellerin tepişmesi arttı. Çelişkiler yoğunlaştı. Kapışma arttıkça kriz daha da derinleşti.

Tepedeki tüm bu kapışma, emekçi yığınların dolaysız yıkımı koşullarında sürüp gitti. Ekonomideki irili ufaklı her sarsıntı, işçi ve emekçiler için tahammül edilmez zorluklar ve yıkımlar yarattı. IMF’nin 2017 Mayıs raporuna bile yansıyacak denli sıkıntılı bir durumdu. Yüksek faiz, sanayi üretiminin asıl yükünü taşıyan organize sanayi bölgelerinin belini büktü. 200 bin esnaf kepenk kapattı!

Katlanarak gelen yıkımın toplumsal boyutu korkunçtu. Tek başına bu bile dinci faşist iktidar için alarm zillerini çaldırmaya yeterdi. Ama bunun ötesinde, en başta inşaat ve enerji sektörü olmak üzere, dinci faşist iktidarla yakın ilişki içindeki sermaye grupları bu yıkımın altında kaldılar. RTE’nin “yazdığı ekonomi kitabı”nın yüksek faiz maddesini bir de bu açıdan okumak gerek! Ayaklarının altındaki toprak böylesine kayıp giderken “faiz sebep, enflasyon sonuçtur” tekerlemesini diline dolamayıp da ne yapsın!

“Yandaş sermaye grupları” için işlerin daha da kötüye gittiği bu noktada dinci faşist iktidar “benden sonra tufan” diyerek tüm sistem açısından tehlike çanlarının çalmasına sebep olan faiz adımlarını attı. Faizler zor yoluyla düşürüldü; enflasyon, büyüme, tüm rakamlar maniple edildi; ardı ardına çıkartılan kararnameler yoluyla talana olağanüstü ivme kazandırıldı. Üstüne bir de milyarlarca dolarlık kredi “batık kredi” ilan edildi. Bu muazzam talan ve sermaye aktarma, dinci faşist iktidarın dayandığı kesimler için ancak durumu idare etmeye yaradı. Sonuçta ne ekonomik krizin dipsiz uçurumuna düşüş durdurulabildi, ne görece istikrar yakalanabildi. Tersine, krizin yıkım gücü katlanarak büyüdü.

Nihayetinde ekonomik kriz iç çelişkileri derinleştirdi; sermayenin bu iç çelişki ve çatışması ise krizi boyutlandırdı. Son dönemde CHP'nin “majestelerinin muhalefeti” olmaktan çıkıp, gerçek bir burjuva muhalif kılığına bürünmesinde, tekelci sermaye arasındaki çatlakların önemli bir yeri var. Devrim karşısında egemen sınıfın yaşadığı dağınıklık, yalnızca devrimin darbelerine bağlı değildir. Burada örneğini gördüğümüz türden iç kavganın da sonucudur. Kuşkusuz sürgit devam etmez bu dağınıklık. Geçicidir. Lenin’in vurguladığı “yıkmadıkça yıkılmayacak olan” sözü, tam da bu yüzden söylenmiştir.

Öte yandan tüm bu kapışma, emekçi yığınlarda biriken muazzam öfke ve ayaklanmacı ruh halinin üzerinde biçimlendi. RTE’nin TÜSİAD’ı hedef tahtasına koyup “yatırım edebiyatı” üzerinden vurmaya çalışması dahil, tepedeki bu rant kavgasının “aşağılara” yansıması, korkunç bir işsizlik ve katlanılmaz bir açlıktır. İşçi sınıfı ve emekçi yığınların uğradığı bu tarifsiz yıkım, aynı zamanda devrimi olgunlaştıran ve giderek kaçınılmaz hale getiren bir süreç yaratıyor. Açlık dalgası artık toplumun bütün yoksul kesimlerini kuşatıyor. Devrimimiz, hiç olmadığı kadar, ekonomik çöküşün yarattığı öfkeden yararlanacaktır ve yararlanıyor.

Fakat kriz aynı zamanda umutsuzluk ve kararsızlık da üretiyor. Özellikle küçük burjuva kesimlerde karşılaştığımız gibi politik tutum ve davranışlarda muazzam yalpalamalar yaratıyor. Burjuvazinin iç kavgalarından ötesini görmeyenler kendilerini tamamen düzen içi muhalefete hapsediyor. Apaçık bir gerçektir. Düzen içi muhalefetin hemen tüm pratik programı bizzat CHP tarafından hayata geçirilir oldu. Bu sınır aşılmadıkça, ister vicdan ve adalet hedefli sivil itaatsizlikler, isterse daha kavgacı haklar ve özgürlükler eylemleri olsun, dönüp dolaşıp, CHP'nin muhalif kulvarına kan taşıyacaktır.

Yalnızca proletarya bu devrimci hareketin ortak çıkarlarını ve geleceğini temsil etme kapasitesindedir. Bu kriz uzayıp derinleştikçe, proletaryanın öne çıkışı için en uygun zemin olgunlaşıyor.

Güncel mücadelede bir sonraki halka, proleter kitlelerin ölümüne kararlılığıdır. Burjuvaziyi olduğundan güçlü gösteren her söz, bu kararlılığın oluşmasını geciktirir, ama sadece geciktirir. Bu kararlılığı proleter kitlelere kazandırmak için çabalayan öncü sınıf partisi, krizin bütün yakıcı duygularından yararlanabilmek için daha enerjik, kararlı, cüretli ve özgüvenli davranmak zorundadır.

Mevcut kriz, “Bütün İktidar Emeğin Olacak” yazan kızıl bayrağın altında proletaryayı ve diğer emekçi kesimleri toplanmaya zorluyor; toplumsal bir devrimin kapılarını sonuna dek açıyor. O kapıdan, yalnızca iktidarı zor yoluyla fethetme iddia ve cüretine sahip olanlar geçebilir!