Yoksul köylülüğün düşünce kalıplarının tarihsel arka planına işaret etmiş, ve köklü bir kopuşun gerçekleşmekte olduğunu belirtmiştik. Kuşkusuz bugün ve yeni olarak ortaya çıkmış bir durum değil. Yoğun devrimci mücadelenin de etkisiyle belirli bir dönemdir yaşanan bir olgu.

Tütün üreticileriyle yapılan röportajlar, söyleşiler, bu durumun açık bir olgu haline geldiğini gösteriyor. Daha düne kadar dinci faşist iktidarı desteklemiş olan, genel olarak AKP’ye veya MHP’ye oy veren tütüncüler, “ellerim kırılsaydı” diye başlıyor söze. Sayıp döküyorlar bir bir. Onca medya gücüne, onca propagandaya rağmen çıplak gerçeklerin zihinlerde nasıl bir çırpıda belirgin hale geldiğinin canlı kanıtı adeta söyledikleri. Yalnızca tütüncüler değil, besiciler, çiftçiler... tek kelimeyle küçük ve yoksul köylülük müthiş bir kopuş yaşıyor.

Bu kopuş önemli. Dinci faşist iktidarın “toplumsal dayanaklarının” nasıl büyük bir hızla eridiğinin en canlı kanıtı. Bu aynı zamanda nesnel devrimin tüm bu “uç noktalara” ulaşmakta olduğunun göstergesi. Eğer devrimin, devrimci patlamanın zamanlamasını ölçecek bir barometre varsa, işte kırsal alandaki bu türden gelişmeler, bu kopuş süreci, bu türden ölçme aletidir. Zira tam da bu durum, işçi sınıfının toplumsal ittifak güçlerinin nesnel gelişim düzeyini göstermektedir. Bir devrimin toplumsal dayanaklarının durumunu görmeyi sağlar. Tekrar edelim. Tek bir eylem, tek bir süreç olarak değil; belirli bir tarihsel gelişmenin ifadesi olan bir “patlama” şeklinde düşünülmeli bu gelişmeler.

İktidar, tam bir zabit/polis kafasıyla “kışkırtıcı” avına çıkmış. Tütüncüleri gözaltına alıyor, yetmiyor, “whatsapp grubu kurmak” suçlamasıyla 10 tütüncüyü “elebaşı” olarak tutukluyor! Gerçekten acınası bir durumda dinci faşist iktidar. Elinden başka bir şey gelmiyor. Dinci faşist iktidarın ve faşist devletin bu “tutuklama furyası” artık dengesini yitirdiğini, delice hareket etmeye başladığının işareti kabul edilmeli. Zira bu hareket, ateşe benzin dökmekten farksızdır. Bu kopuş dinamiğini, yarın patlayacak olan volkanın bu yerel parçasını baskı altına alarak cereyan etmekte olan muazzam nesnel gelişmeleri durdurabileceği yanılsamasına kaptırıyor kendini. Ya da öyle olmak zorunda kalıyor.

Yaşamın akışını durdurmak ne mümkün böyle baskı ve zorlamayla! Sonuçta 10 kişiyi tutukluyorlar, binlercesinin kopuşunu hızlandırmış oluyorlar. Toplu halde istifalar gerçekleşiyor dinci faşist iktidarın partilerinden.

Bu ve benzeri gelişmeleri herkes görüyor. Apaçık ortada. Dinci faşizmin kitle desteği güneş altındaki kar yığını gibi eriyip gidiyor. İktidar da, burjuva “muhalefet” de, küçük burjuva muhalefet de, sosyalist hareketin geneli de görüyor, idrak ediyor tüm bunları.

Ortada nesnel ve somut bir gerçeklik var. Fakat aynı gerçekliğe göre farklı farklı konumlanmalar var. Çünkü farklı sınıfsal gerçeklikler, farklı sınıfsal perspektifler var.

Burjuva “muhalefet” emekçi yığınlardaki köklü kopuşu görüyor. Düzen dışına taşan bu eğilimi “sandık” yoluyla yeniden düzen sınırlarına çekme işine soyunuyor. Onun bu çabası, en çok küçük burjuva uzlaşmacı harekette karşılık buluyor. Sosyalist hareketin bir kısmını da çeperine alan bu eğilim, nihayetinde, iktidarın kitle desteğindeki bu erimenin sandığa yansıyacağı, seçimlerle RTE ve ekibinden kurtulunacağı fikrinin propagandasını yapıyor.

Oysa, birleşik devrimin tüm koşulları hızla olgunlaşıyor. Yoksul ve küçük tarla sahibi köylünün düzenden ve dinci faşist iktidardan kopuşu birleşik devrimin en önemli koşullarından birisi; hatta denilebilir ki, birincisidir. Bu, karşıt sınıflar arası güç dengesinin, güç ilişkisinin proletarya lehine, birleşik devrim lehine, pratik biçimde ve hızla değişmeye başladığının somut, elle tutulur bir kanıtıdır.

Yoksul ve küçük köylü, düzenden, düzenin politik güçlerinden koparken hızla proletaryaya yaklaşıyor. Bu gelişme, sadece dinci faşist iktidarın, karşı devrimin toplumsal desteğini önemli ölçüde kaybetmesi anlamına gelmiyor ama aynı zamanda proletaryanın da büyük güç kazanması anlamına geliyor.

Tekelci sermayenin, bankaların ve faşist devletin iflasa sürüklediği, borç batağına saplayarak tarlasına el koyduğu, üretim yapamaz hale getirdiği, vergilerle boğduğu yoksul ve küçük üretici köylüyü sadece antikapitalist bir devrim kurtarır. Yoksul ve küçük tarla sahibi köylü için bunun dışında hiç bir kurtuluş yolu yoktur. Köyün, tarlanın yalnızlaştırıcı koşullarında dağınık, örgütsüz ve daha önemlisi bilinçten yoksul kalan bu toplumsal kesimler şimdi faşizme ve düzene karşı kararlı bir mücadelenin içine giriyorlar, girmek zorunda kalıyorlar. İşçi sınıfı, devrimci proletarya şimdi en önemli müttefiklerini kazanıyor.

Bu gelişmelerle birlikte birleşik devrim şimdi çok daha güçlü ve çok daha güncel. Bu gelişmelerle birlikte “Şimdi Devrim Zamanı” şiarı iyice ete kemiğe bürünüyor. Birleşik devrimin kaçınılmazlığını, güncelliğini, derinliğini, kapsayıcılığını işçi kitlelerine, emekçilere, tarım proletaryasına, yoksul ve küçük emekçi köylüye anlatmak yaşamsal önemdedir. Devrimci kalmanın, proletaryanın sınıf çıkarlarına bağlı kalmanın günümüzdeki koşulu budur.

Kentin ve köyün emekçi kitlelerini sadece birleşik toplumsal devrim kurtarır.

Zaferin yolu, birleşik devrimci odağın bir “devrim programı” ile işçi ve emekçilerin karşısına çıkmasından geçer.

Devrim programı, kavganın en önünde göndere çekilen bir bayraktır. Cesaretle dalgalandırılmalıdır.