Liberallerin ağzı kulaklarında. Emperyalistler bayram ediyor. Sosyalist cenahtaki tüm sosyalizm düşmanları, görünüşte sosyalist özünde burjuva düzenden yana olan bütün burjuva sosyalizmi sevinç içinde ellerini ovuşturuyor.

Sosyalizmin bir türlü “batmayan adası” Küba’da, “Yüzyılımızın Komünü” Küba’da düzen karşıtı gösteriler oldu! Ne mutlu onlara!

Emperyalizmin hegemon gücünün, ABD’nin Florida sahilinden sadece 166 km uzaktaki Küba... Domuzlar Körfezi saldırısından “Füze Krizi”ne, akla hayale gelmeyecek biyolojik-kimyasal saldırılardan suikast girişimlerine, nefes aldırmaz bir ablukaya (ambargo değil, türlü çeşit “ekonomik yaptırım” değil, düpedüz abluka), sosyalist bloktaki 89-91 karşı-devrimlerinden sonra yaşamak zorunda kaldığı korkunç yokluk günlerine (“olağanüstü dönem”) rağmen dimdik ayakta duran, inanılmaz zorluklarla boğuşarak yokluklar içinde devrimini yaşatmayı başaran Küba, tam da iktisadi yeniden yapılanma çalışmalarında belirli bir mesafe katettiğini duyururken protesto gösterilerine tanık oldu.

Havana'ya 30 kilometre mesafedeki San Antonio de los Baños kentinde birkaç bin gösterici sokaklara çıktı. Ayrıca Holguín, Matanzas, Camagüey ve Santiago de Cuba kentlerinde de gösteriler oldu. Eylemlerde ABD bayrakları vardı. (Venezuela’dan tanıdık sahneler!) Elektrik kesintileri, pandemin getirdiği yük, yaşanan zorlukların artışı, gösterilerin ana konularındandı.

Burjuva basın tekellerinin tüm dünyada haberleri geçişi kelimenin gerçek anlamında ibretlikti. Küba’ya uygulanan ambargonun kaldırılması için dünyanın dört bir yanında (ve bu arada özellikle ABD’de pek çok kente) gösteriler yapılırken, tek bir satır olsun eylemlere yer vermeyen basın tekelleri, 60 yıldır yolunu gözledikleri karşı-devrimin (“renkli devrim”!!!) kapıyı çaldığını düşünerek coştular. (Bu arada Google’da arama yaptığınızda ağırlıklı olarak protesto gösterisi fotoğraflarına ulaşabiliyorsunuz, devrimcilerin sokaklara aktığı görüntüler neredeyse hiç yok!)

Öyle ya, eylemciler “insani yardım koridoru” istiyorlardı! (Tesadüfe bakın, Venezuela’daki darbe girişiminde de aynı sloganlar atılmış, Kolombiya üzerinden “yardım” konvoyu geçirilmek istenmişti.) Şu halde “Küba halkını kan gölünden korumak için” harekete geçilmeli, “ABD önderliğinde uluslararası müdahale” yapılmalıydı. Bu aşağılık çağrıyı yapan Miami belediye başkanından başkası değildi! Konuşmasının devamında “Kübalılar tiranlık olmadan kendilerini yönetmeye layık ve hazırlar. Bugün sona erebilir ve sona ermelidir. Bu anın sonuçları, yarım küredeki milyonlarca insan için Nikaragualılar ve Venezuelalılardan ve çok daha fazlası için özgürlük anlamına gelebilir” diyordu bu belediye başkanı. Olayın anlamını gayet iyi kavramış olduğu belliydi.

Küba başkanı Diaz-Canel derhal gösterilerin olduğu kente gitti. Televizyonda konuşma yaptı ve devrimcileri, devrimi savunmak üzere sokaklara davet etti. Çok geçmeden tüm kentlerde Küba devrimini savunanlar sokaklara aktı.

Yoldaş Diaz-Canel son derece samimi ve kavrayıcı konuşmasında San Antonio de los Baños'ta bir grup insan, kentin en merkezi parklarından birinde toplanarak protesto ve taleplerde bulundu. Bu insanlar kim? Bu insanlar, bazı eksiklik ve zorluklar yaşayan, devrimci olup kafası karışan, tartışma ihtiyacı duyan veya memnuniyetsizliklerini dile getiren insanlar.

Bu iki grup insan farklı bir yönteme başvurarak tartışma içerisine girmek istediler ve açıklama istediler. Söyledikleri ilk şey "Ben bir devrimciyim" ve "Devrim'i destekliyorum" oldu.

Bu, sosyal ağlarda ortaya çıkan kampanyalarda yer alan bir grup manipülatör tarafından yönetildi. Ünlü SOSMatanzas veya SOSCuba'yla, tencere tava çağrısıyla, Küba'nın bazı kentlerinde buna benzer gösteri ve toplumsal ayaklanma olmasını beklediler.

Bu suç teşkil eden, çok acımasız bir olay, özellikle insanların kendini pandemi döneminde koruması için evde kalmasını sağlamamız gerek şu dönemde. Devrim'in getirdiği moralle, San Antonio de los Baños'un devrimcileri, vilayet yönetimi ve ülke yönetiminden bir grup yoldaş San Antonio de los Baños'ta bizi temsil etti.

Bu devrimci kitle, karşı devrimcilerin karşısına çıktı. Devrimcilerle ve bazı devrimci olmayan ancak tartışmak isteyenlerle konuştuk. Daha sonra Küba'ya sokakların devrimcilere ait olduğunu göstermek için kentte yürüyüş ve tur gerçekleştirdik.

Bu gerçekleşirken, ülkenin başka kentlerinde insanların böylesine sağlıksız amaçlarla motive olarak belli sokak ve meydanlarda toplandığını biliyorduk.

Devlet, diyalog ve aynı zamanda katılım için tüm siyasi iradeye sahiptir. Bu ülkenin egemenliğini ve bağımsızlığını teslim etmeyeceğiz. Devrimi yok etmek için cesetlerimizi çiğnemeleri gerekir.

Bu net duruş, sokakların devrim taraftarlarınca doldurulması, protestocuların geri çekilmesini sağladı şimdilik. Diaz-Canel’in sokakta yaptığı açıklamalar, açıklamaların kararlı ve kapsayıcı tonu, karşı-devrimci planlar yapanların hesaplarını bozuyor.

Diğer taraftan Latinlerde art arda destek açıklamaları geliyor Küba yönetimine. Rusya “Küba ve çevresindeki gelişmeleri dikkatli bir şekilde izliyoruz. Küba hükümetinin anayasa ve mevcut iç mevzuat kapsamında kamusal düzeni vatandaşların çıkarına olacak şekilde yeniden sağlamak için gerekli tüm önlemleri alacağına inanıyoruz. Egemen bir ülkenin içişlerine dışarıdan müdahale edilmesini ve Küba'daki istikrarsızlığı artıracak yıkıcı eylemleri kabul edilemez buluyoruz” diyerek doğrudan Washington’ı hedef alıyor. ABD’nin “şeytanlaştırma” planları yine boşa düşüyor.

Küba'daki bu karşı-devrimci girişimin, Haiti devlet başkanının öldürülmesinin hemen sonrasına denk gelmesine dikkat. Benzer suikast ve darbe girişimini Venezuela’da yapmaya çalıştılar, başarılı olmadılar. Belarus’ta aynı tarz bir suikast ve darbe planı, daha işin başında Rus istihbaratı tarafından açığa çıkarıldı. İşin içinde doğrudan ABD’li görevliler vardı! Haiti’de ise başkanı (ki ABD yanlısıydı) öldürmeyi “başardılar”. Bundan sonrasının nasıl pervasız ve fütursuz olacağının işaretiydi, bir gözdağı idi bu cinayet.

Cinayeti Sam Amcaya bağlayan bağlar her gün daha belirgin ortaya çıkarken, tüm ülkeler de bundan ne anlaması gerektiğini görüyorlar. Özellikle Latinler, bu durumu gayet iyi anlıyor. Adım adım darbeye sürüklenen Peru’sundan Arjantin’ine, Meksika’sından Panama’sına, hepsi görüyor ve anlıyor ki, “ABD geri döndü”! Biden bu sözü iş olsun diye söylemedi!..

Yanlış anlaşılmasın. Bu durum kişilere has bir şey değil elbette. Kişilerin rolü her zaman sınırlıdır. “Müesses nizam” belirler uzun dönemli politikaları. Dev tekellerin ihtiyaçları belirler. Bir bütün olarak çöküp gitmekte olan düzeni ayakta tutmak adına saldırganlık sürekli tırmandırılmak zorunda. Öyle de yapıyorlar.

Küba’da yokluk, küresel salgın vb. nesnel şartların ağırlığı, ABD maddi desteği ve kışkırtmasıyla birleşince, sokaklarda belirli bir karşılık bulan bir hareket ortaya çıkardı. Bu “küçük halka”yı sımsıkı tutmaya çalıştı Washington. Görünen o ki daha ilk adımda kayıp gitmeye başladı bu halka. Fakat içinde bulunduğumuz bu şartlar, Küba’yı, tüm bölge ülkelerini ve tüm dünyayı, çöküş sürecinin etkisiyle alabildiğine saldırganlaşan emperyalizmin yıkıcı eylemlerine açık hale getiriyor.

Çöküş, öyle kendiliğinden, sessiz sedasız gerçekleşmiyor. Dişe diş, zorlu, kanlı, acılarla dolu kapışmalar içinden geçiyor dünyamız. Yeni, ancak bu zorlu mücadelenin kazanılmasıyla doğacak.