Artık işin cılkı çıktı. Faşizmin kadro ve kitle yapısı lümpendir. Düzeysizdir. Erkek egemendir. Her tür suça bulaşmış ve bulanmıştır. Ama böylesine bir seviyesizliğin burjuva siyaset dünyasının en tepesine tırmanması, en azından bu ülke açısından, pek görülmüş şey değil.

En bayağı sövgüler, hitabetin temel ögesi olmuş. Ağzını açan “şerefsiz, haysiyetsiz” ile başlıyor söze, besmele çeker gibi. İnanılmaz kelimeler sarf ediliyor, cümleler kuruluyor gittikçe kızışan iç kavgalarında. Mafya liderinin konuşmaları, bakan titrini taşıyanların üslubu karşısında, neredeyse akademik bir düzey temsil eder hale geliyor. Damat’ın Saray’dan kaçarken itiraf ettiği gibi, at izi it izine karışmış. Her şey kördüğüm dinci faşist iktidar cephesinde.

İçişleri Bakanı’nın ipi mi çekiliyor, işin ardında RTE’nin kendisi mi var, yoksa işin şirazesi çoktan kaydı ve mafya babası tümden “itirafçı” konuma mı sürükleniyor... anlayan beri gelsin. Hepsi veya hiçbiri belki de. Ama bunların hiçbir önemi yok. Hangi saiklerle yaşanıyor olursa olsun, düzenin ipliği tamamen pazara çıkıyor. Çürümüşlük, çöküş, tel tel dökülüş, lime lime oluş... Hepsi bir arada.

Daha önce üzerine çokça konuşulan, belgeseller yapılan, kitaplar yazılan, dosyalar oluşturulan nice cinayet, katliam, her türden vahşi suç, bu defa mafya babasının ağzından yineleniyor. Fark şurada ki, bunların çoğunun katılımcısı, plancısı, suç ortağı, bir şekilde irtibatlı kişisi olarak anlatıyor bu korkunç suçları. Bir “insider-içeriden biri” olarak konuşuyor. Haliyle inandırıcılığı da, toplumda bulduğu karşılık da bir o kadar yüksek oluyor.

Bunlar “AKP içindeki hesaplaşma” mı? İşin ardında Damat-RTE ikilisi mi var? Bu türden “şeytan ayrıntıda gizlidir” tarzı mantık yürütenler çok. Merak içinde kurgulara dalıyor, masa başı projeler döktürüyorlar. Oysa bunların hiçbir önemi yok. Sürecin kendisi her tür plan ve denetimi aşan güçlü bir akış. Olsa olsa bu akıştan kendine avantaj sağlamaya çalışanlar vardır. Ama sonuçta bu akış, bu anafor, bir bütün olarak sistemi derinden sarsıyor, onu yıkım hattına daha fazla yakınlaştırıyor. Burjuva toplumun damı yanıyor!

Sürekli vurguluyoruz. Ekonomik ve politik kriz bu kapitalist düzeni zaten içinden çıkılmaz karanlıklara yuvarlıyor. Kapitalist düzenin doğal asalaklaşma eğilimi derinleşiyor. Uzun iç savaş ve devrimin baskısı, faşist devletteki çürüme ve yozlaşmayı en uç noktalara taşıyor. Mafya babasının “itiraflarının” daha şimdiden siyasi cinayetlere, katliamlara gelmiş olması durumu yeterince anlaşılır kılmıyor mu? Birleşik devrime karşı mücadelede faşist devletin, bizzat mafyayı ve her türden suç şebekesini doğrudan aparat olarak kullandığı net değil mi?

Dilerseniz şöyle söyleyelim. Henüz sadece ucundan köşesinden konuşulmaya başlayan bu siyasi cinayetler ve katliamlar, üç beş tamahkar insanın işi mi? “Ağargiller” veya “Tayyipgiller” olmasa bu işler olmaz mı? Sahi bu çeşitli “...giller”in bu işleri yapabilmesini yaratan ortam nedir?

Bunlar işin abecesi niteliğinde sorular. Yine de sormak zorunda kalıyoruz. Çünkü bir şekilde işi “tek adamın hırsları”na, “Saray rejimi”ne, RTE’ye, Ağar’a, Soylu’ya vb. bağlayıp sistemi aklama çabaları aralıksız sürüyor.

Kuşku yok, Peker’in itirafları, gerekçeleri ve (eğer birileriyle birlikte planlanmışsa) planları ne olursa olsun, dinci faşist iktidarın ve dinci faşizmin teşhirine neden oluyor. En geniş emekçi kesimlerin gözünde çıplak bir suç şebekesi resmediliyor. Tüm kutsallar bir bir yıkılıp gidiyor. Bunlar nesnel olarak birleşik devrimi güçlendiriyor. Zaten bu gelişmelerin devrimin baskısı altında gerçekleşiyor oluşunun doğal sonuçlarından biridir bu.

Ama öte yandan, yine geniş kesimlerde, bir “seyirci pozisyonu” yaratma özelliği var gelişmelerin. Birleşik devrim saflarında bu zamana kadar yürütülen yanlış politik tutumlardan biri, “tek adam rejimi”ne karşı olan gelişmelere aşırı bel bağlama, onları olumlama dolaylı destek olma şeklinde ortaya çıkıyor. Her tür niyetten bağımsız olarak bu tarz bir politik yaklaşım, sonuçta, burjuva düzenin bu iç kavgasında taraflardan birine yedeklenmeyi, düzen içi çıkışlara güç kazandırılmasını yaratır. Burjuva muhalefetin elini güçlendirmekten başka bir işe yaramaz bu yaklaşım.

Bugüne kadar çokça tanık olduk. Kaldı ki “araştırma komisyonu kurulsun” türünden çağrılar şimdiden başladı bile. Tepkinin burjuva kanallara yedeklenmesi için liberal tayfa yoğun bir faaliyet yürütüyor.

Oysa tüm bu çürüme belirtileri, topluma karşı işlenen tüm bu suçlar, bizzat düzenin ve faşist devletin varoluş biçimidir. A veya B kişi yahut grubunun işi değil. Bu yüzden de tüm bunların ortadan kaldırılması, temizlenmesi, ancak toplumsal bir devrimle mümkündür. Sadece dinci faşist iktidar değil, devletin ve düzenin de alt üst edilmesini gerekiyor.

İşin diğer yönü şu... Tüm bunlar bir devrimi zorunlu ve kaçınılmaz kılıyor. Tüm bunlar aynı zamanda bir devrimi yakınlaştırıyor. “Şimdi devrim zamanı” şiarı, her gelişmede günümüzün en acil, yakıcı ve güncel şiarı olarak yeniden ve yeniden öne çıkıyor.