Tarih boyunca tecrübeyle sabittir. Uzlaşmaz karşıtlığa dayalı savaşımlarda kim ki "barış" adına, "uzlaşma" adına mücadeleyi bırakır, o, korkunç acılarla yüzleşmek zorunda kalır. Ödenen ve ödenecek bedellerin ağırlığı yüzünden devrimden her vazgeçiş, çok daha ağır bedellere aralar kapıyı.

Çeyrek asır önce Guatemala’da URNG, bu türden bir hatanın bedelini, pek çok eski üyesinin kaçırılıp kaybedilmesi ve öldürülmesi şeklinde ödedi. Sonrasında da “yasal parti” olarak yüzde 2-3’lük bir parti olarak bitkisel hayatını devam ettirdi. FARC’ın Kolombiya narko-faşist egemenleriyle yaptığı uzlaşma, 1200 “toplumsal önder/halk önderi” ve eski gerillanın “paramiliter” güçlerce katledilmesine kapı araladı. Latinler, bu türden uzlaşmaların yarattığı mezarlıklarla dolu!

Ama sadece o değil. Çok daha yakınımızdaki örneklerden biri Filistin’dir. Geçtiğimiz yüzyılın ikinci yarısının en önemli ulusal-toplumsal kurtuluş mücadelesi, enternasyonalizmin görkemli örneği, koca bir emperyalist sistemin dişine kadar silahlandırdığı siyonizme karşı bir halkın inanılmaz özverili savaşıdır Filistin devrimi. Uzun on yıllar Filistin burjuva güçleri de “ulusal devrimci” yolda yürüdü.

1948 15 Mayıs’ında siyonist İsrail, Filistin köylerini basıp 750 bin dolayında Filistinliyi evlerinden, yurtlarından sürdü. Filistin tarihinde Nakba (Felaket) diye geçer. Bu vahşi baskı, yerinden yurdundan sürülme, mülteci bir ulus durumuna düşürülme ve silahlı saldırılar sürüp gitti yıllar yılı. Nihayetinde Filistin halkının bağrından direniş örgütleri çıktı. El-Fetih, FHDC, FHKC ve diğerleri. Muazzam bir mücadele, dişe diş bir savaş... Gerilla mücadelesi, Lübnan’ın işgali, sürgünler... ve her şey bitti derken işgal altında patlayan taşlı ayaklanma İntifada! Filistin halkının acıları hiç bitmedi. Baskı ve işkenceler, sürekli genişleyen işgaller durmadı. Ama mücadele de durmadı. Siyonistler bugününden ve yarınından emin olamaz konumdaydı. Derken... çatı örgütü Filistin Kurtuluş Örgütü’nün burjuva önderliği (Arafat), “Oslo Barışı”na tav oldu. Sözde iki devletli çözüm olacak, savaş sona erecek, barış gelecek(ti)!..

FHKC anlaşmaya şiddetle karşı çıktı. Arafat’ı vazgeçirmeye uğraştı ama nafile. Tarihin şaşmaz kuralı işledi yine. Uzlaşma ve barış umudu, çok daha fazla acıların çekilmesine araladı kapıyı. Arafat Ramallah’ta bir nevi rehin başkana dönüştü. Kendi elleriyle Ahmad Saadat’ı (FHKC Genel Sekreteri) tutuklayıp, dolambaçlı yollardan İsrail’in zindanlarına kaçırılmasına vesile oldu. Kendi “sağ kolu” Ebu Mazen’in (şu andaki “başkan” Mahmud Abbas) dahlinin kesin olduğu bir zehirlenme ile öldürüldü.

Filistin devriminin sosyalist eğilimine ket vurmak adına zamanında bizzat Siyonist rejim ve emperyalistler tarafından desteklenen, önü açılan, göz yumulan dinci örgütler güçlendi. Gazze’de yönetimi ele geçirdi ve görünüşe bakılırsa Batı Şeria’da da yakında çoğunluğu ele geçirecekler.

İsrail, altına imza attığı “Oslo Barışı” maddelerinin hiçbirine uymadı. En son Trump’ın meşhur “Yüzyılın Barışı” adını verdiği adım ile Filistin’in tümden yok edilmesi amacı resmi olarak ilan edilmiş oldu.

Bu arada Filistinlilerin ellerinde kalan topraklar kesin bir şekilde birbirinden yalıtıldı. Beton duvarlar arkasında kaldı. Sürekli yeni Yahudi yerleşimciler getirildi, Filistinliler adım adım topraklarından kovuldu. “Önleyici tutuklama” ile sorgusuz sualsiz binlerce ve binlerce Filistinli kaçırıldı, İsrail zindanlarına atıldı. Ağır işkencelere maruz bırakıldı.

Geçiş bölgelerine kontrol noktaları kuruldu. Bu noktalarda sürekli Filistinliler öldürülüyor İsrail askerlerince. Daha bir kaç gün önce iki Filistinli genç yine katledildi kontrol noktasında.

Şimdi iş “Kudüs’ün Filistinlilerden temizlenmesi”ne gelmiş bulunuyor. Şeyh Cerrah mahallesinde Filistinli ailelerin sürülüp yerlerine Yahudi yerleşimci (ki bunlar genelde düpedüz faşist ırkçı Yahudilerdir) getirilmek istenmesi yeni gösterileri tetikledi. İsrail polisi El Aksa Camisi’nin içine gaz bombaları atmak dahil, açıktan saldırıya geçti. Günlerdir gözaltılar, tutuklamalar, hastanelere taşınan yaralılar eşliğinde çatışmalar devam ediyor.

Filistin halkı yarım asırdır savaşıyor. Bedel ödemekten hiç çekinmedi. “Daha fazla acı çekilmesin, kan dökülmesin” diye pazarlanan uzlaşma ve barış girişimleri ise Filistin halkının acılarını artırmaktan, durumu daha da kötüleştirmekten başka bir işe yaramadı.

Bir kez daha görmüş olduk ki, toplumsal mücadelelerde barış ve uzlaşma, mevcut egemenliğin onanmasından, kabulünden başka bir şey değildir. Ezilenlerin acılarına son vermeyi bırakın, onu hafifletmez bile. Tarihin hiçbir döneminde bunun tersi bir örnek görülmemiştir.

Ezenle ezilen arasında süren mücadele, belirli bir aşamaya ulaşmış ve açık çatışma veya savaş halini almışsa, sonuna kadar yürümek, kesin sonuca ulaşmak gerekir. Yarı yolda duralamak, mevcut statükonun korunmasını savunmaktan, onu güçlendirmekten başka bir işe yaramaz.

Niyetleri ne olursa olsun, uzlaşmacıların oynadığı evrensel rol, budur.

Zaferi kazanmak isteyen, ilk başta uzlaşmacılarla yollarını ayırmalıdır.