Kapitalizm çelişkin bir toplumdur. Sermaye, kendisini yok edecek olan proletaryayla birlikte doğup gelişir. Kapitalizmin gelişimi, kendi iç çelişkilerini de olgunlaştırıp derinleştirerek ilerler. Bu çelişkiler, sınıflar mücadelesinin üzerinde yükseldiği temeldir. Kapitalizm, kendi iç çelişkilerinin derinleşmesiyle ve bu temelde yükselen sınıf mücadelesiyle kaçınılmaz olarak yıkıma sürüklenir. Toplumsal üretimin boyutlarının büyümesi sosyalizmin maddi ön koşullarını olgunlaştırır. Daha ileri bir topluma geçişin maddi koşulları gelişip güçlendikçe, kapitalizmin çürüme ve çöküş süreci de derinleşir.

Kapitalizmin iki karşıt sınıfı olan burjuvaziyle proletaryanın varlığı bütün toplumun iki karşıt tarafa ayrılmasına varır. Kapitalist üretimin asıl amacı artı-değer sömürüsü ve sermaye birikimidir. Bu nedenle iki karşıt sınıftan her birinin çıkarı diğerinin kaybına dayanır. Yani proletarya ile burjuvazinin çıkarları da birbirine karşıttır. İki sınıf arasındaki bu karşıtlık sınıf çatışmasına ve sınıf mücadelesine neden olur. Bu iki karşıt sınıf arasındaki çatışma tarihsel olarak zorunlu çatışmadır; er ya da geç, bütün toplum kendisini kaçınılmaz olarak bu çatışmanın içinde bulur. Sınıflar mücadelesi kapitalist toplumun bütün tarihi boyunca sürüp gider ve herkes bu mücadelede iki sınıftan birinin yanında saf tutar.

Burjuvazi, toplumdaki egemen konumunu asıl olarak maddi ve ideolojik öğelere dayanarak sürdürür. Başta devlet olmak üzere, felsefe, din, ahlak, hukuk, politika sanat gibi bütün maddi ve ideolojik üst yapı kurumları da sınıflar mücadelesinde yer alır. Burjuva devlet bütün kurumlarıyla burjuva egemenliğin sürmesi için vardır. Bu egemenliğe karşı proletarya ve emekçiler ikili bir mücadele yürütürler: ekonomik mücadele, politik mücadele. Her ekonomik mücadelenin hemen arkasında politik mücadele yer alsa da mücadele araç ve yöntemleri, mücadelenin ekonomik mi yoksa politik mi oluşuna bağlı olarak değişkenlik gösterir. İşçi sınıfı ekonomik mücadelede asıl olarak sendikalar ve dernekler gibi sınıf örgütleri eliyle mücadele verirken; politik mücadelesini asıl olarak işçi sınıfının siyasi parti ve örgütleri eliyle yürütür.

Kapitalist bir ülke olan bizim ülkemizde de partilerin her biri, burjuva sınıfın şu ya da bu kesiminin partileri olsalar da genelde burjuva partilerdirler. Burjuva sınıfın ekonomik ve politik ayrıcalıklarının devamı için, burjuva egemenliğin sürmesi için vardırlar. Ancak bu partiler burjuvazinin sınıf partileri olduklarını inkar ederek, gizleyerek, sanki bütün toplumun çıkarlarını savunan bir partiymiş gibi davranırlar. Oysa işçi sınıfı partileri tam tersine, işçi sınıfı partisi olduklarını ve işçi sınıfının çıkarlarını savunduklarını açıkça ilan eder, belgelerinde de yazıp yayınlarlar.

Bu iki sınıfın partilerinin yanı sıra çeşitli küçük burjuva partiler de vardır. Burjuva partilerinde olduğu gibi küçük-burjuva partilerin saflarında da bütün sınıf ve katmanlar yer alabilir. Hatta bazı küçük-burjuva partiler, kendilerini işçi sınıfı partisi gibi göstermeye bile çalışırlar. Ancak bu partiler esas olarak devrimci bir sınıf olan proletaryanın toplumu ve yaşamı devrimci yoldan dönüştürmesine karşı çıkarlar. Burjuva ideolojinin proletaryanın saflarına sızmasına, yerleşmesine aracılık ederler. Bu partiler işçi sınıfının asıl görevlerini yerine getirmesi gereken devrimci görevlerini yerine getirmesini engelleyerek, işçi sınıfının bilincini bulandırarak burjuva egemenliğin sürmesine neden olurlar. İşçi sınıfı partisinin proleter devrimci sınıf karakterinin bozulmasına; sınıf mücadelesinde işçi sınıfının asıl hedefi olan tam kurtuluşun gözden kaçırılmasına çalışırlar. Proletaryanın devrimci sınıf partisi burada hem küçük burjuva partilere karşı hem de işçi sınıfı partisinin sınıf karakterini bozabilecek, sınıf mücadelesinin hedeflerini bulanıklaştırabilecek unsurlara karşı kesin tutum alır; kararlı ideolojik mücadele yürütür.

Kapitalizm kendi doğası gereği hem kentlerde hem de kırlarda nüfusun büyük çoğunluğunu mülksüzleştirerek ilerler. Bu nedenle işçi sınıfının yanı sıra köylülerin mücadelesi de sermayenin egemenliğine, burjuva egemenliğe karşı bir yönelim gösterir. İşçi sınıfını da köylüleri ve diğer emekçileri de sömüren, mülksüzleştiren, kapitalizmin egemen sınıfı olan burjuvazidir, sermaye sınıfıdır. İşçi sınıfı başta olmak üzere bütün emekçi sınıfların mücadelesinin esas olarak burjuva sınıfın egemenliğine, kapitalizme karşı gelişmesi eşyanın tabiatına uygun bir durumdur. Burjuvazi, sermaye birikimin sürdürmek için tüm emekçi sınıfları sömüren ve ezen sınıftır. Bu nedenle tüm emekçi sınıfların da düşmanıdır. İşçi sınıfı, köylüler ve diğer tüm emekçi kesimlerin mücadelelerinin aynı ve ortak düşman olan burjuvaziye ve kapitalist egemenliğe yönelmesi, tüm emekçi sınıfların ittifakının somut, maddi temelidir. Bu durum bizde olduğu kadar diğer ülkeler içinde geçerli bir durumdur.

Gerek tek tek ülkelerde gerek dünya genelinde işçi sınıfının mücadelesi çok uzun yıllardan beri sürüyor. Bu süreçte güçlü ve büyük mücadeleler veren işçi sınıfının tarihinde yenilgiler de zaferler de yer alıyor. Bu mücadele tarihi büyük bir deneyim ve birikim yarattı. Kendi deneyiminden olduğu kadar uluslararası proletaryanın mücadele deneyiminden ve birikiminden de öğrenen işçi sınıfı artık pek çok yerde örgütlü bir güç olarak hareket ediyor. Ancak pek çok yerde de eylemlerini işçi sınıfının korunması, yaşam koşullarının iyileştirilmesiyle sınırlıyor. Bunu yapmakta mücadele ekonomik mücadele sınırlarını aşmıyor. Oysa emeğin tam kurtuluşunu isteyen işçi sınıfı ekonomik ve politik mücadelesini aynı sınıf mücadelesi içinde birleştirmeyi başarmalıdır. Örgütlü bir güç olarak davranan işçi sınıfı politik özgürlükler uğruna mücadeleyi yükseltirse, politik iktidarı ele geçirmek amacıyla hareket ederse hem ekonomik kazanımlarını arttırır, hem de asıl olanı, işçi sınıfının tam kurtuluş hedefini gözetebilir. Asıl olan, bu örgütlü gücün, emeğin tam kurtuluşu perspektifiyle hareket etmesi; politik iktidarı devrim yoluyla ele geçirerek daha ileri bir toplum olan sosyalizme geçmeyi hedeflemesidir.

Özgür Güven