Şüphesiz tarih “hızlı tarih”tir; olağanüstü akıyor. Geçmiş on yıllar öncesinde yıllara sığan olaylar dizisi şimdi bir yıla hatta bir aya, bir haftaya sığıyor. Haliyle, kişi bir kaç gün önce olan biteni dahi anımsamakta zorlanıyor.

Ancak “hız” izafi, yani göreceli, değişken bir kavramdır. Günümüzde tarih hızlı akıyor, fakat bu gerçek gelecekte tarihin akışının daha da hızlanmayacağı anlamına gelmiyor. Olaylar dizisi şimdi bu akışının daha da hızlanacağı bir gelecek için birikiyor. Devletler arası savaş, bu birikimin en etkili koludur.

Emperyalist devletler, özellikle de İngiliz ve Amerikan emperyalistleri, öncelikle Avrupa'yı kana boğacak böyle bir savaşa dört koldan hazırlık yapıyorlar. Dünya tarihinin akışına olağanüstü itki verecek böyle bir savaş, gökten zembille düşmez ve aynı anlamda, duru gökte çakan bir şimşek gibi aniden sökün edip gelmez.

Savaş hazırlıkları, her şeyi devlet adamlarının, hükümetlerin yaptıkları açıklamalara göre değerlendiren darkafalının sandığının aksine yıllar öncesine dayanır. Örneğin, Engels, I.Dünya emperyalist paylaşım savaşını neredeyse otuzbeş yıl öncesinde, 1879'da August Bebel'e yazdığı bir mektupta, şu sözlerle haber vermişti:

“Öteki konulara gelince, dünya tarihi, bu bilge ve ılımlı darkafalıları dikkate almaksızın kendi yolunu izliyor. Rusya’da birkaç aya kadar işler, bir dönüm noktasına gelecektir. Ya mutlakiyet yıkılacak ve ondan sonra, gericiliğin büyük kaynağının devrilmesinin ardından Avrupa’yı derhal farklı bir hava kaplayacaktır ya da bir Avrupa savaşı patlak verecek ve o savaş, Almanya’da şimdiki partiyi, her bir halkın kaçınılmaz ulusal varolma savaşımının altına gömecektir.”

Emperyalistler, uzakdoğuda olduğu için pek göze batmayan Japonya da dahil, bir dünya savaşına uzun yıllardır büyük bir hazırlık yapıyorlar. Bu hazırlıkları bir kaç yıl ile sınırlamak değil, bir kaç on yıl gerilere götürmek mümkün. Sovyetler Birliği'nin dağıtılması, emperyalistlerin savaş iştahını büyük ölçüde kabartı. İhtiyaçları vardı ve Sovyetler Birliği'nin dağıtılması kendilerinde, önlerindeki büyük bir engelin, nükleer güce sahip caydırıcı bir engelin kalktığı düşüncesine yol açtı. Önce Irak'ın, arkasından Afganistan'ın işgali; Yugoslavya'nın parçalanması, Irak'ın 2003'te yeniden işgali, Libya ve Suriye'yi işgal girişimleri; Afrika kıtasında kışkırttıkları ya da bizzat yer aldıkları iç savaşlar, darbeler, Latin Amerika'da çoğu fiyaskoyla sonuçlanan darbe girişimleri -Venezuela gibi- dünyayı zapturapt altına alma politikasının sonuçlarıydı.

Ne var ki, bu politika, özellikle 2010'lu yıllardan itibaren her adımda Rusya duvarına toslamaya başlamıştı. Venezuela onların midesinden böyle alındı. Küba, emperyalistlerin ekonomik ablukasında boğulmaktan böyle kurtuldu. Bolivya, yem olmak üzereyken midelerinden çekilip alındı. KDHC, Japon ve ABD emperyalistleri ile kapitalist Kore'nin tehditlerine karşı koyarken Çin ve Rusya'nın varlıklarını arkasında hissetti; Suriye, Türkiye, gerici Arap devletleri, dinci faşist katil sürüleri ve onların gerçek sponsoru tüm emperyalist devletlerle İsrail'in elinden kurtarıldı vb. vb.

Rusya devleti bir engeldi, bu engelin ortadan kaldırılması, dünyayı zapturapt altına almanın kesin koşuluydu. Türkiye'nin de aktif biçimde desteklediği1994-96 I Çeçenistan savaşı; arkasından 1999-2009 II.Çeçenistan savaşı engelin ortadan kaldırılması yönündeki ciddi girişimlerdi. Başaramadılar. Düşünmesini bilmeyenlerin akıl sır erdiremedikleri ve bu yüzden sordukları soru şu: Sovyetler Birliği dağıtılıp kapitalizme geçiş süreci başlatıldığına göre emperyalistler neden Rusya'yı parçalara bölüp ortadan kaldırmayı istesinler ki?

Bu sorunun yanıtı ayrı ve uzun bir yazı konusu olabilir ancak. Şu kadarını söyleyelim: SSCB dağılmakla birlikte miras bıraktığı ordu, istihbarat, iç ve dış güvenlik örgütleri, devlet bürokrasisi ve en önemlisi, Rusya halklarının sosyalizme olan özlemi, tutkusu ortadan kaldırılamamıştı. Oysa emperyalistler, işbilir burjuvalar olarak işlerini şansa bırakmazlardı. Onlar, boğayı boynuzlarından yakalamak isterler. Kızılordunun devamı olarak kalan Rusya ordusu, güvenlik aygıtları, sosyalizm sembolleri vb vb ortadan kaldırılmadan onlar rahat uyuyamazlardı vb. vb. Bu faslı burada kesip devam etmeliyiz.

Rusya'yı -ve elbette arkasından Çin, Küba, KDHC, Venezuela, Nikaragua ve daha başka devrimci demokratik iktidarları- ortadan kaldırma planları emperyalistlerin kafasında yeni zuhur eden bir düşünce değildi. Hazırlıklara çok önceden başlamışlardı. Biz bu planlara, emperyalist devletlerin savaş hazırlıklarına çok önceden, üstelik kendi açıklamalarına dayanarak bir kaç makaleyle işaret etmiştik.

Şimdi bu hazırlıklar kapsamında çok daha somut, elle tutulur bir durumla karşı karşıyayız. İngiliz Genelkurmay Başkanı, sürmekte olan savaşı bahane ederek bir “Avrupa Savaşı”na nasıl hazırlandıklarını şu sözlerle açıklıyor:

Rusya'nın Ukrayna'yı işgali, İngiltere'yi karada savaşmaya ve savaşları kazanmaya hazır hale getirmeli. Artık müttefiklerimizle birlikte savaşabilecek ve savaşta Rusya'yı yenebilecek ordu oluşturmak için yakıcı bir zorunluluk var. Orduyu bir kez daha Avrupa'da savaşmaya hazırlaması gereken nesiliz.”

İngiliz Genelkurmay Başkanı ile aynı günde Stoltenberg ve eğlence partilerinden artakalan zamanlarında İngiltere'ye başbakanlık yapan Johnson'un uzun bir savaşa hazırlık için yaptıkları açıklamalar savaş tehlikesinin yakınlığı ve ciddiyeti hakkında fikir vermeye yeter.

NATO ve emperyalistlerin gizli muhibbi sosyal reformistlerle onların peşinden ayrılmayan “ne NATO ne Rusya”cı oportünist hareketlere sorsanız çöle salacakları günah keçisini hemen önünüze koyarlar. Bu günah keçisinin adı Rusya'dır. Foyaları açığa çıkmasın diye ne iki Halk Cumhuriyeti'nden ne neonazilerden ne de emperyalist devletlerin yıllardır onları örgütlediklerinden tek kelimeyle olsun söz ederler. Geçmişi sıfırlarlar, tarihi 24 Şubat 2022 ile başlatırlar. Sıkışıp neonazilerden söz etmek zorunda kaldıklarında ise “onlar önemsiz güçtür” deyip geçerler.

Sonuçta emperyalistlerin bir Avrupa savaşı hazırlamakta oldukları kendi sözleri ve açıklamalarıyla ortada.

Bu tablo ve emperyalist-kapitalist sistemin genel durumu, sadece bir “Avrupa Savaşı”nın değil, onunla birlikte bir dünya devriminin de yaklaşmakta olduğunu gösteriyor. Emperyalistlerin her şeyi doğru hesapladıklarını düşünmek büyük bir yanılgıdır. I. Emperyalist Paylaşım Savaşının içinden Büyük Ekim Devrimi doğmuştu. Özü komünizme karşı savaş olan II. Emperyalist Paylaşım Savaşı dünyanın üçte birinin sosyalizme geçmesiyle sonuçlandı.

Elbette tarih tekerrür etmez. Dünya işçi sınıfı, emekçi ve ezilen halklarının içinde bulundukları koşullar iki dünya savaşında olduğundan çok daha farklıdır. Emperyalist-kapitalist devletlerin ve dünya burjuvazisinin de öyle. Dünya burjuvazisi ile dünya işçi sınıfı ve emekçi halkları arasındaki sınıf savaşı, geçmişle kıyaslanmayacak kadar derin, yaygın ve şiddetli. Bütün dünyayı etkisi altına alacak bir “Avrupa Savaşı” dünya işçi sınıfının dünya burjuvazisine karşı savaşımına olağanüstü bir hız ve derinlik kazandıracak.

Öyle görünüyor ki, kapitalizm dünyaya gözünü açtığı yerde, İngiltere'de tarih sahnesinden silinecek.

Bir dünya savaşı yaklaşıyorsa, devrimci işçiler bir dünya devriminin de yaklaşmakta olduğunu görmelidir. Emperyalist-kapitalist dünyayı bir dünya devrimi bekliyor. Zincirin en zayıf halkalarının başında ise, düşmesi beklenen “ilk domino taşı” olarak Türkiye geliyor.

Bütün dikkatler bir devrime, devrimin en önemli, en yaşamsal organı olarak Geçici Devrim Hükümeti'ne çevrilmelidir. Bütün propaganda ve ajitasyon çalışmalarının temeline bunların zorunluluğu, kaçınılmazlığı; Geçici Devrim Hükümetinin tekelci sermaye sınıfı ve emperyalistlere karşı alacağı önlemler; işçi ve emekçi yoksulların yaşamını değiştirmek için daha ilk günden uygulayacağı politikalar oturtulmalıdır.

Ya devrimler dünya savaşını önleyecek ya da dünya savaşı dünya devrimine yol açacak!