Devrimci komünist hareketin günümüzdeki en önemli sorunu nedir diye sorulsa, hiç tereddüt etmeden, “devrime karşı görevlerimiz nelerdir” sorusuna verilecek net, kesin, iki anlama gelmeyecek açıklıkta yanıt vermektir deriz.

En azından şimdilik, önümüzdeki dönem için devrimi güncel, pratik politika sorunu olarak görmeyen sosyal reformist parti ve örgütler, doğal olarak, tüm dikkatlerini, tüm çaba ve enerjilerini, tüm güçlerini yaklaşan yerel seçimlere çevirmiş; onun üzerine odaklanmış durumdalar.

Nerede kimi belediye başkan adayı gösterelim, kiminle hangi ittifakı kuralım, ittifak ya da güç/eylem birliği kuracağımız güçlerle hangi pazarlıkları yapalım, kaç belediye başkanlığı, muhtarlık vb vb. isteyelim? Sosyal reformist parti ve örgütlerin enselerini kaşıya kaşıya yanıtını aradıkları, meşgul oldukları, emekçi sınıfları da meşgul etmeye çalıştıkları soru ve sorunlar aşağı-yukarı bunlardır; bundan hiç bir kuşku yok. Kendilerine de sorsanız aksini söylemezler zaten.

Devrimci komünist parti ve sınıf bilinçli devrimci öncü işçiler ise, güncel görevlerimiz sorununa bambaşka bir açıdan yaklaşıyorlar. Devrimi güncel, pratik bir mesele olarak kabul eden ve politikalarını bu kabule dayandıran devrimci komünist güçler bütün dikkat, çaba ve enerjilerini devrimin hazırlanmasına, iki ülkenin işçi sınıfını ve ezilen, sömürülen emekçi halklarını devrime hazırlamaya odaklıyorlar.

Bu iki farklı, taban tabana zıt görüş ve yaklaşım her iki ülkede, Türkiye ve Kürdistan'da devrimci durumun varlığı sorununa verilen/verilecek yanıttan doğuyor.

Lenin, iki yıl sonra aniden patlak verecek Büyük Ekim Devrimi henüz ortalıkta yok iken, sorunu şöyle koyar:

“Şimdi mesele şudur: İkisinden biri. Ya Avrupa'da savaşın devrimci bir durum yarattığı, emperyalist dönemin tüm ekonomik, sosyal ve politik durumunun proleter devrime yol açtığına gerçekten sağlam bir inancımız vardır. O zaman kitlelere devrimin zorunluluğunu anlatmak, onlara devrim çağrısı yapmak, uygun örgütleri yaratmak ve şiddete dayalı mücadelenin çeşitli yöntemleri ve ‘tekniği’ üzerine en somut biçimde hiç çekinmeden konuşmak bizim mutlak görevimiz ve boyun borcumuzdur. Bu mutlak görevimiz, devrimin yeterli güçte olup olmayacağından... vs. bağımsızdır”

Sosyal reformist partilerin ayak izlerini takip eden oportünist hareketlerin yarattığı kafa karışıklığına son vermek için bu sözlere şu cümleyi eklemeliyiz: Lenin'in devrimci durum ortamında işaret ettiği görevlerin yerine getirilmeleri, aynı zamanda, devrimci komünist partinin, örgütlü devrimci güçlerin vb vb. yeterli güçte olup olmadıklarından da bağımsızdır.

Öyleyse, artık sosyal reformist partileri belediye başkanlığı, muhtarlık, oy hesapları, burjuva partilerle işbirliği vb vb. hesaplarıyla baş başa bırakıp devrimci durum koşullarında, devrimin pratik bir mesele haline geldiği koşullarda yani günümüzde önümüzde yerine getirmemiz gereken görevlere gelebiliriz.

Birincisi, devrimin yarın mı, bir yıl sonra mı, beş yıl sonra mı vb vb. sorulardan bağımsız olarak, devrimin propagandasını yapmak, devrim çağrısı yapmak. Leninistlerin başta gelen görevlerinden biri budur.

İkincisi, devrimin zorunluluğunu, kaçınılmazlığını, genişliğini ve kapsayıcılığını anlatmak. Başka bir ifadeyle, işçi sınıfına, ezilenlere, gençliğe, kadınlara, Kürt halkına “Bize Devrim Gerek”, “Bizi Devrim Kurtarır”, “Kurtuluşumuz Birleşik Devrimde” vb vb. slogan, pankart, döviz, bildiri; kısaca akla gelebilecek her türlü propaganda aracıyla gitmek.

Üçüncüsü, zora dayalı mücadelenin “tekniği” üzerinde en somut biçimde konuşmak, bu konuda olanaklar yaratmak vb.

Dördüncüsü, “Bütün İktidar Emeğin Olacak” talebini iki ülkenin işçi sınıfı ve emekçilerinin, genç kadın ve erkeklerinin önüne koymak. İktidar dışında her şeyin bir hiç olduğunu anlatmak...

Beşincisi; tıpkı Haziran/Gezi Halk Ayaklanmasında yapıldığı gibi, Halk İktidarının ya da Emeğin İktidarının, devrimci demokratik hükümetinin ilk elden alacağı önlemleri geniş bir şekilde propaganda etmek.

Örneğin; Bankaların, tekellerin, büyük kapitalist işletmelerin, emperyalist şirket ve işletmelerin, büyük iç ve dış ticaret şirketlerinin, devrimci demokratik hükümet tarafından kamulaştırılması. (Söylemeye gerek yok, bu önlemin şimdi sosyal reformist partilerin burjuva sınıfın egemenliği altında ve burjuva devlet koşullarında öne sürdükleri “kamuculuk”la uzaktan yakından alakası yok. Sosyal reformistlerin kapitalizm koşullarında öne sürdükleri “kamuculuk” tamamıyla burjuvazinin çıkarına ve halkların aldatılmasına yöneliktir). Toprak üzerinde özel mülkiyet hakkının yasaklanması.

Altıncısı, her halk devriminin burjuva devlet makinasına karşı görevlerin; bu konuda Geçici Devrim Hükümeti'nin alacağı önlemlerin propagandası vb vb.

Bu saydıklarımızın kimi çok kısa, özet program maddeleri halinde, tıpkı Haziran Halk Ayaklanmasında olduğu gibi, yazılı-görsel biçimde; kimisi sözlü propaganda biçiminde yapılabilir. Hangisinin nasıl yapılacağına pratik faaliyet içinde kararlaştırılır.

Ön önemli noktaya gelince... Bir devrimci komünist, bir sınıf bilinçli devrimci öncü işçi için bu görevler, devrimin propagandası, devrim çağrıları, devrime ilişkin konuşmalar vs. ara sıra yapılacak bir faaliyet değil. Aksine, tüm pratik-politik çalışmaların merkezine bunları oturtmalı.

Bütün bunlar, devrimin açık ve doğrudan propagandasını içerir; bunların bir devrimin başlamasıyla karıştırmamak gerek. Lenin'in işaret ettiği gibi, devrim bir kez başladığında onu liberaller, uzlaşmacılar, sosyal reformistler de “kabul ederler”; ama onu dolandırmak için, ona ihanet etmek için kabul ederler.

Devrimci komünistlere gelince; onlar devrim pratik biçimde, pratik ayaklanma biçiminde başlamadan önce, onu öngörerek kitlelere devrimin propagandasını yapar, devrimin yol ve yöntemlerini açıklarlar.

Bırakalım sosyal reformistler sandığa, seçimlere karşı görevlerini yapsınlar; bu esnada burjuva güçlerle ittifaklar, uzlaşılar, işbirlikleri yapsınlar.

Devrimci komünistler kendi yollarından yürüsün ve tüm enerjilerini, tüm çabalarını, tüm güçlerini devrime karşı görevlerimizi yerine getirmek için harcasınlar.