< Haine Hain Demeli

Faşist devlet, son bir hafta içinde Kürdistan'a yönelik iki önemli saldırı gerçekleştirdi. İlk saldırı KNK Başûr Temsilciliği’ne yapıldı ve orada KNK yöneticilerinden Cevdet Deniz Bülbün katledildi.

İkinci saldırı, Erbet Tarım Havaalanına yapıldı. Silahlı dronlarla yapılan bu saldırıda ise, üçü KYB güçlerinde Peşmerge olarak görev yapan dört kişi katledildi. Bu, faşist devlet adına şaşılacak bir durum değildi. Faşist devletin her fırsatta G.Kürdistan'da suikastler yaptığı, Kürt halkının devrimci öncülerini katletmek için hiçbir fırsatı kaçırmadığı biliniyor.

Bir havaalanına saldırı yapılması ise faşist devletin saldırı alanını daha da genişlettiğini, sadece UKH güçlerini değil, KDP dışında kalan güçleri de hedef aldığını ortaya koydu.

Aslında G.Kürdistan illerinde gözü olduğunu, oraları işgal etmek için elverişli dış ve iç koşulları kolladığını pek gizlemeyen; Türkiye'nin il plaka numaralarını Musul ve Kerkük'e kadar uzatma planlarını açıklayan dinci faşist iktidar ve faşist devlet için bunda da şaşılacak durum yok.

Burada üzerinde durulması ve Kürt halkının bilincinin son derece net hale getirilmesi gereken nokta KDP'nin Türkiye ile bu alanda yaptığı işbirliğidir. Çok açık ki, KDP'nin işbirliği ve Irak devleti ile başta ABD olmak üzere emperyalist devletlerin göz yumması olmasaydı faşist devlet ne böyle işgal planları yapmaya cesaret edebilirdi, ne de böyle saldırıları organize edebilirdi.

G.Kürdistan içlerinde yer alan Süleymaniye kentinin beş kilometre yakınındaki havaalanına saldırması, faşist devletin saldırı alanını ne kadar genişlettiğini gösteriyor. Birkaç yıl öncesine kadar Şengal, Zaxo, Dohuk gibi sınır bölgelerine saldırı düzenleyebilen faşist devlet, şimdi Kerkük-Süleymaniye hattına kadar uzanabileceğini ve uzanacağını belli ediyor.

Bir kez daha belirtmekte yarar var: Bu kadar geniş bir coğrafya'da KDP'nin kesin ve açık desteği; Irak devleti ve ABD'nin “sert” açıklamaları geçmeyen karşı çıkışları; yani göz yummaları, hatta zımni desteği olmadan faşist devlet “operasyon” yapamazdı.

Bu durum biliniyor ve KDP'nin özel olarak MİT'le, genel olarak faşist devletle girdiği işbirliği giderek derinleşmektedir. KDP’nin MİT ve genel olarak faşist devletle girdiği işbirliği, onlarca UKH devrimcisinin G. Kürdistan topraklarında MİT tarafından katledilmesine yol açtı. KNK Başûr Temsilciliğine yapılan saldırı sonucu Cevdet Deniz Bülbün'ün katledilmesi bu işbirliğinin son örneği oldu.

KDP'nin Türk devletiyle girdiği işbirliği ve “ihanet” süreci çok mu şaşırtıcı? KDP'yi sınıf yapısıyla değil de etnik-ulusal kimliği ile değerlendirenler için evet, oldukça şaşırtıcı. Oysa, KDP'yi etnik-ulusal kimliği ile değil, sınıfsal kimliği ile değerlendirdiğimizde bunun hiç de şaşırtıcı olmadığını, KDP'nin politikasının burjuva sınıf kimliğine tamamen uygun olduğunu görebiliriz.

KDP'yi doğru değerlendirmek, onun sınıf yapısını, sınıf karakterini doğru değerlendirmekle mümkün. KDP bir burjuva partidir. Dolayısıyla, tüm burjuva partiler için olduğu gibi, kendi sınıf çıkarları Kürt ulusunun her türlü çıkarının üstündedir.

MİT'le. faşist devletle, Türkiye burjuvazisiyle ekonomik, ticari, askeri ilişki geliştirmek bir burjuva parti olarak KDP için son derece önemlidir. Burjuva ilişkilerde kişisel çıkar bir ilkedir. Burjuva, önce kendi çıkarına bakar. Bundan sonra sınıfının çıkarına bakar. KDP işte tam da bunu yapıyor, yani kendi burjuva doğasına uygun hareket ediyor. Kürdistan işçi sınıfı ve emekçilerine bu gerçeğin gösterilmesi; tam özgürlük hakkı için savaşan güçlerin bu gerçeğin bilincine varması yaşamsal önemdedir.

Yakın yıllara kadar UKH, KDP'yi “ulusal birlik” yapılacak güçler arasında saydığı için şimdi, KDP'nin işbirlikçi politikası karşısında yaşadığı hayal kırıklığı ile büyük bir kızgınlık ve öfke duymaktadır. Oysa, Leninist Parti yıllar önce, kapitalist gelişmenin Kürt ulusu içinde yarattığı sınıfsal ayrışmaya dikkat çekerek, artık Kürt ulusu içinde “iki ulus” olduğuna, proletarya ve emekçi sınıflarla burjuvazinin aynı ve tek ulus içinde ele alınmaması gerektiğine işaret etmişti. Kürdistan proletaryası, emekçi sınıfları ve burjuvazisinin “tek ulus” halinde özgürlük hakkı için savaşacakları günler tarihte kaldı.

Ezilen ulus olarak Kürt ulusunun küçük burjuva milliyetçi güçleri, bu tarihsel gerçeği ısrarla görmezlikten gelerek KDP'yi “ulusal birlik” sürecinin bir parçası olarak gördüler ve Kürt halkına böyle gösterdiler. “Barzanilere hiç de hak etmedikleri 'Başkan' sıfatıyla” yaklaşarak KDP'nin emekçi kitleler tarafından “yurtsever” olarak tanınıp kabul edilmesine neden oldular.

Fakat yaşam ezilen ulus küçük burjuva milliyetçiliği altındaki toprağı kaydırıyor. Her şeyden önce, G. Kürdistan yoksul emekçi sınıfları, 7 Aralık 2020'de devrimci kitle eylemi olarak başlayıp ayaklanmaya dönüşen; sadece KDP'yi de değil tüm burjuva güçleri hedefleyen ayaklanmayla bu aldatıcı bilinçten, burjuva güçler hakkındaki yanılsamadan kurtulmaya başladıklarını göstermişlerdi.

Bu bilinç giderek yayılıyor. KNK binasına ve Erbet Tarım Havaalanına yapılan saldırılarla sonuçlanan son işbirliğine karşı KDP'nin protestosu için yapılan eylemler hem bir bilinç oluşturuyor hem de bu bilinci yayıyor.

Son saldırılardan günler önce UKH'nin Kürt küçük burjuva milliyetçiliğine yaptığı şu çağrı, durumun giderek netleşmeye başladığına işaret sayılmalı:

Demek ki ‘ulusal birlik’ çağrısı yapanlar, öncelikle nasıl bir ulusal birlik öngördüklerini de açıklamalıdırlar. Yine ulusal birliğin Kürt yurtseverliği zihniyeti ve kültürü ile oluşacağını bilerek, KDP işbirlikçiliğine ve ihanetine karşı mücadele etmeyi öngörmelidirler. Sömürgeci-soykırımcı zihniyet ve siyasete karşı mücadeleyi KDP işbirlikçiliğine ve ihanetine karşı mücadeleden ayırmamalıdırlar.”

Evet, “haine hain demeli”! Yaklaşık üç yıl önce KDP dahil, G.Kürdistan burjuvazisine karşı ayaklanan Kürt halkı, bu konuda ezilen ulus küçük burjuva milliyetçilerinden fersah fersah ileride olduğunu kanıtladı.