Evet, işler yolunda değil, sarpa sarmış vaziyette. Herkes Ukrayna-Rusya savaşı; Afrika'da özellikle ve öncelikle Fransız emperyalizmine karşı birbiri ardına ortaya çıkan “askeri darbeler” üzerine odaklanmışken, aslında tüm gelişmelerin arkasındaki gerçek tayin edici etken gözden kaçırılıyor.

Bu, ekonomik alandaki gelişmelerdir. Dünyadaki tüm gelişmelerin arkasında duran ve sonu sonuna tayin eden, yön veren etkendir bu.

Marx, kapitalizmin krizleri ile devrim arasındaki ilişkiyi, “biri ne kadar kesin ise öteki de o kadar kesindir” sözleriyle tanımlar. Ve gerçekte, Ukrayna-Rusya savaşı olsun, Afrika'da domino taşı gibi birbiri ardından sökün eden “askeri darbeler” olsun, başka öteki tüm gelişmeler olsun, hepsinin geleceği kapitalizmin krizinin seyrine bağlı olacak.

Peki, kapitalist ekonomilerin durumu nedir?

Kısa bir makaleyi rakamlara boğacak değiliz. Özet biçimde ve son haberlerden başlayarak manzarayı göstermeye çalışalım.

İki-üç gün önceki haber: “Hollanda ekonomisi resesyona girdi” şeklinde. Haber, okurun da görebileceği gibi, oldukça açıklayıcı bir resim eşliğinde verilmiş. Resimde, Hollanda emekçi ve yoksul halkının bildiğimiz semt pazarlarına benzer bir alışveriş yerine nasıl aktığını gösteriyor. O geçmiş yılların “Antalya'da mutlu bir Hollanda'lı”sı yerini semt pazarında ucuz eşya peşinde koşturan Hollanda'lıya bırakmış.

Hollanda tek başına değil elbette. Hollanda'yı, Estonya, Macaristan, Almanya, Yeni Zelanda ve kapitalist dünyanın yere göğe sığdıramadığı Tayvan takip ediyor. Bunlara durumları açıklanmayan Fransa'yı, İtalya'yı, İspanya'yı ekleyebilir miyiz? Sorunun yanıtı için fazla bekleme gereği duymayacağımızı söyleyebiliriz.

ABD'ye gelince... Onun durumunu ABD eski Başkanı Trump, FOX Business kanalına verdiği özel röportajda şu sözlerle özetliyor: “Ülkemiz cehenneme doğru gidiyor. Artık büyük adam olamayacağız”. Trump'ın bu sözlerinin dayanağı basit ve somut: Doların dünyadaki egemenliğinin sarsılması...

Emperyalist ekonomilerin, gizli-açık girdikleri “resesyon” kavramına açıklık getiren kısa bir değinme: Resesyon, burjuva iktisat dilinde, gayri safi yurt içi hasılada iki çeyrek veya daha fazla periyotta (yani en az altı ay boyunca) üst üste negatif büyüme görülmesi durumudur. Somut ifade edersek, Hollanda -ve aslında çoğu emperyalist ekonomi- en az altı aydır negatif büyüme gösteriyor.

Şimdi bu “negatif” büyümenin; daha doğrusu, küçülmenin orta ve küçük burjuvazinin ve emekçi halkın yaşamına yansımasına yine kısaca bir göz atalım. Haberin başlığı şöyle: “AB ülkelerinde şirketler rekor düzeyde iflas etti” Rakamlara boğulmaya gerek yok. Ancak en yüksek iflasların Macaristan, Letonya ve Estonya'da ortaya çıktığını belirtelim.

İflas eden şirketlerin faaliyet alanlarını bilmek de önemli. En çok iflaslar, konaklama ve yemek hizmetlerinde, ulaşım ve depolamada, eğitim, sağlık ve sosyal faaliyet alanlarında görülmüş. Bu, küçük ve orta büyüklükte sermayeli şirketlerin iflas ettiği anlamına geliyor.

Kapitalizmin krizi, aynı zamanda sermayenin giderek daha az elde toplandığı, büyük şirketlerin küçük şirketleri, bankaların hepsini yok pahasına mideye indirdiği süreçler anlamına da gelir.

Bunu görmek için Avrupa ya da dünyanın başka yerlerindeki durumlara bakmaya gerek yok. Türkiye, bu konuda öğretici bir laboratuvardır. Türkiye'de şirket iflaslarının rekor düzeyde seyrettiğini önceki makalelerimizden birinde ortaya koymuştuk.

İşte tam bu sırada, yani iflasların büyük artış gösterdiği bir zaman diliminde, bir İsviçre bankası Credit Suisse, Türkiye üzerine hazırladığı raporda, servetin yüzde kırkını nüfusun %1'nin kontrol ettiğini ortaya koymuş. Servetin toplam miktarını ise, bir trilyon kırk bir milyar dolar olarak hesaplamış. Kısacası, milyonlarca insan açlık ve sefalet çukuruna yuvarlanırken bir avuç asalak semirdikçe semirmiş. Bu, kapitalist üretim biçiminin kaçınılmaz yasasıdır.

Tüm bunların sonucu nedir? Sadece Türkiye'de değil, bütün emperyalist-kapitalist ülkelerde kitlelerin artan yoksulluğudur. “Mutlu Hollandalı”nın semt pazarındaki görüntüsü, bunun en güzel ifade ediliş biçimidir.

“Kapitalizmin bunalımı ne kadar kesin ise devrim de o kadar kesindir”. Bu ilişki sonucu, devrimci durum bütün dünyada ortaya çıkmıştır. Afrika halklarının emperyalistlere, yeni-sömürgeci bağımlılık ilişkilerine ve emperyalistlerin yerli işbirlikçilerine başkaldırıları kapitalist bunalımdan bağımsız değil.

Kapitalist üretim biçiminin bunalımı bütün işçi sınıfını ve emekçi halkları harekete geçirmiş durumda. Dünyada toplumsal devrim gelişiyor.