Ukrayna-Rusya savaşının kıvılcımları, Türkiye'yi de içine almak üzere Karadeniz'e sıçrayacak mı? Şimdi öne çıkan soru budur.

Savaşın Karadeniz'e sıçraması, yani Türkiye'yi de içine alacak şekilde yayılması, hiç kuşku yok, Türkiye ve Kürdistan işçi sınıfını, emekçi halklarını derinden etkileyecektir. Böyle bir tehlike var ve iki ülkenin devrimci güçleri bu tehlikeye karşı birleşik devrimin toplumsal güçlerini şimdiden uyarmalıdır.

NATO'nun 11-12 Temmuz'daki Vilnius Zirvesi'nde bir dünya savaşına dönük kararlar alan emperyalist devletler ve onların uyduları Karadeniz'i yeni savaş alanlarından biri olarak belirlemiş görünüyorlar.

Rusya'ya karşı faşist Ukrayna rejimi üzerinden açtıkları savaştan şimdiye kadar istedikleri sonucu alamayan ABD öncülüğündeki emperyalistler, Rusya'ya karşı yeni savaş cephesi açma arayışlarını yoğunlaştırmış durumda.

Polonya, bir süredir NATO'yu savaşın içine çekecek açıklama ve eylemler içinde. Litvanya ile birlikte Belarus'a saldırı hazırlıkları yapmaları bu eylemlerin başında geliyor. Kendisine ait olduğunu düşündüğü Batı Ukrayna topraklarını, kendisine sınır Belarus'un topraklarını ele geçirme hayallerini kuran faşist Polonya yönetimi savaş hazırlığı yaptığını gizleme ihtiyacı duymuyor bile.

Yaklaşık on bir ay önce, gazetelerde yer alan şöyle bir haber Polonya'nın nasıl bir saldırganlık içinde olduğunu ortaya koymaya yetiyordu:

“Polonya Savunma Bakanı Yardımcısı Marcin Ociepa, DGP gazetesine yaptığı açıklamada, 10 yıl içinde Polonya'nın Rusya'yla savaşa gireceğini ve çatışmaların üç yıl sonra başlayabileceğini savundu. “Rusya'yla savaş riski çok yüksek” diyen Ociepa, Polonya'nın hızla silahlanması gerektiğini kaydetti.

Ociepa, savaş tarihinin Ukrayna'daki savaşın sonucuna ve Rusya'nın ordusunu yeniden güçlü hale getireceği zamana bağlı olduğunu söyledi.”

Ne var ki, ABD ve güdümündeki NATO batıdan açılacak bir yeni cephenin kendilerine Rusya'ya karşı zaferi garantilemeyeceğini, bunun için mümkün olduğunca çok cephede savaş açmak gerektiğini düşünüyorlar.

“Tahıl anlaşması”nın Rusya tarafından iptal edilmesini Karadeniz üzerinden yeni bir savaş cephesinin açılmasının fırsatı olarak değerlendirmeye çalışmaları savaşı yayma planlarının bir parçası olarak işte böyle gündeme geldi.

Böyle bir plan zemin hazırlayacak açıklamalar “emekli” ABD'li generallerden gelmeye başladı bile. 2009-2013 yılları arasında NATO Avrupa Müttefik Kuvvetleri Komutanlığı görevinde bulunmuş James Stavridis, “NATO devriyeleri Ukrayna'nın tahılını Putin'den koruyabilir” başlıklı yazısında savaşın Karadeniz cephesinden ilk adımlarının nasıl atılacağını şöyle özetlemiş:

"Birkaç savaş uçağı filosu Türkiye'deki NATO üslerine ya da daha büyük olasılıkla Romanya ve Bulgaristan'da görevlendirilebilir. Uydu komuta ve kontrolü gerekli olacaktır; hava ve deniz insansız hava araçları entegre edilebilir”

Böyle bir adımın “son derece karmaşık ve riskli” olduğunu; bunun NATO-ABD ile Rusya arasında, nükleer silahların da kullanılacağı bir savaş anlamına geldiğini bu sözlerin sahibi de biliyor. Şimdilik bu planlarını hayata geçirmiyorlarsa, bu, NATO ve ABD henüz böyle bir savaşa hazır olmadığı içindir.

Karadeniz'i NATO gölü haline getirmek, ABD'ye bağımlı, NATO içinde yer alan emperyalizme bağımlı, özellikle Karadeniz'e kıyısı olan devletlerin başlıca isteğidir. Romanya ve Türkiye bu devletlerin başında geliyor. Bu devletler, provokasyon dahil, NATO'yu Karadeniz'e sokmak için her şeyi yapmaya hazırlar. Başka bir ifadeyle, “Baş kaplanın etrafında toplanmış minik çakallar gibi” efendilerini av belledikleri şeyin üstüne sürmek için uluyup duruyorlar.

Örneğin Romanya Devlet Başkanı, böylesi örneklerden biri. Bu devletin başkanı, “tahıl anlaşması”nın bozulmasından sonra Karadeniz'de güvenliğin tehlike altında olduğunu ileri sürerek NATO'yu Karadeniz'e çağırıyor.

Fakat, Romanya Devlet Başkanının talihsizliği, efendilerine yaranmak için bazı şeyleri geç keşfetmiş olmasıdır. Ondan yıllar önce, Karadeniz!in önemini kavrayıp NATO'ya bu çağrıyı yapanlar vardı.

Dinci faşist iktidarın başı, yıllar önce, 2016'da, NATO'ya aşağıdaki çağrıyı yapmıştı:

“Ziyareti sırasında kendisine -NATO Genel Sekreteri Jens Stoltenberg'e- söyledim; Bakın dedim Karadeniz'de görünmüyorsunuz. Karadeniz'de görünmeyişiniz Karadeniz'i adeta Rusya'nın bir gölü haline dönüştürüyor.

“Burada kıyıdaş ülkeler olarak hepimiz üzerimize düşen görevi yapmak durumundayız... Olayın gerek hava gerek deniz gerek kara bütün alanlarda atılması gereken adımları NATO üyeleri olarak hep birlikte atmak zorundayız.”

Bir parantez açarak, bu sözlere eklenmesi gereken tek nokta, bunun RTE'te özgü bir politika olmadığıdır. Türkiye, İkinci Dünya savaşı dahil, açık-örtülü ama daima Sovyetler Birliği-Rusya düşmanı; ABD, Britanya yanlısı bir politika izlemiştir. Türkiye'nin bugün izlediği politika, dünün bir devamıdır.

Kısaca, Karadeniz bölgesi dahil, dünya çok önemli gelişmelere gebe. Dünyada devrimci bir durum yaşanıyor. Emperyalistler, varlıklarını tehdit eden bu durumu bastırmak için dünyayı kana bulamaktan çekinmeyeceklerinin işaretlerini veriyorlar.

Devrimci dönemlerde gelişmeler sıçramalar biçiminde gerçekleşir. Türkiye ve bütün dünyada gelişmeler evrimci tarzda değil, devrimci biçimde, yani sıçramalar halinde olacak. Çok önceleri başlamış olan bu süreç derinleşerek devam ediyor.

Haliyle, devrimci komünistler, sınıf bilinçli devrimci öncü işçiler yarına hazırlanırken bu gerçeği temel almak durumundalar. Hazırlıklar, kapitalizmin barışçıl gelişme dönemine göre değil, kapitalizmin çöküş sürecinde olduğu gerçeğine göre yapılmalıdır.

Mücadelenin sonucunu işçi sınıfı tayin edecek. Bu nedenle, Leninistler, devrimci öncü işçiler işçi sınıfıyla daha yakın, daha sıkı bağlar kurmak, işçi sınıfını ve iki ülkenin emekçi sınıflarını bir devrime hazırlamayı temel görev olarak kabul etmeliler.

Her şey bu mücadelemizin sonucuna bağlı olacak!