Bu söz son süreçte Türk egemenleri tarafından sıklıkla kullanılmaya başladı. En son yine Çavuşoğlu, Ermenistan-Azerbaycan gerginliği dolayımıyla kullanmış; “Çözümsüzlükten fayda sağlayacağını düşünen Ermenistan yine haddini aşmıştır, bu defa yanıtını sahada almaktadır. Sahada ve masada can Azerbaycan’ın yanındayız” demiş.

Bunun iki anlama gelmeyecek bir izahı var elbette: Türk devleti açık bir şekilde sadece diplomatik girişimler anlamında değil, askeri anlamda da işin içinde olduğunu/olacağını söylüyor. Yani ayan beyan Azerbaycan ile aynı cephede Ermenistan’a karşı diplomatik ve askerî anlamda savaş içerisindeyiz.

Türkiye halkları her sabah uyandıklarında bir oldu bitti ile karşı karşıya kalıyorlar. Siyasi iktidar, bir gün Güney sınırında, bir gün Doğu, bir gün Batı sınırında birileriyle burun buruna gelmiş oluyor; adeta savaşın eşiğine geliyor; hatta savaşa girmiş oluyor.

Türk egemenleri masada olduğu gibi sahada da savaşı körüklüyor. Yeri geldiğinde “barış ve huzur ortamı”ndan dem vuran siyasi iktidar, özellikle şu son süreçte “yurtta savaş dünyada savaş” politikasını kendisine yol haritası olarak seçmiş görünüyor.

Ermenistan meselesinden hemen önce Doğu Akdeniz’de Yunanistan'la başlayan ve hâlâ devam eden gerginlikte de olduğu gibi Türk egemenleri “masa”da kalabilmenin yolu olarak “saha”ya inmeyi zorunlu görüyorlar. Tabii bunu yaparken her “saha”ya inişlerinde yalnız kalmayacakları, “taraftarları”nın da onları destekleyecekleri hesabı yapıyorlar. Aslında bu hesap konusunda yanılıyor olabileceklerini düşünseler “saha”ya inme konusunda bu kadar hevesli olmayacaklar.

Büyük bir siyasi ve ekonomik krizle karşı karşıya olan Türkiye tekelci kapitalizmi iç savaşa eşlik edebilecek bir dış savaş ya da savaşlar ile karşı karşıya olduğu “devrim belası”ndan kurtulmaya çalışıyor. Elbette onlar da hesabın her an şaşabileceğini, Dimyata pirince giderken evdeki bulgurdan olabileceklerini biliyorlar. Yani “saha”da alacakları bir yenilginin onları “masa”dan da atabileceğini ve devrim karşısında tamamen güçsüz kalabileceklerini pekala biliyorlar. Bu nedenle her yeri zapturapt altına almak için var güçleriyle saldırıyor; en küçük bir çatlağa ya da çatlak izlenimine izin vermemeye çalışıyorlar.

Ama savaşların ya devrimler tarafından engellendiğini ya da devrimlere yol açtığını da bilmiyor olamazlar!