Birlikte Yaşamak İstiyoruz İnisiyatifi, ÇHD İstanbul Şubesi, İHD İstanbul Şubesi ve ÖHD İstanbul Şubesi bugün İHD’de deprem sürecinde göçmenlere yönelik ayrımcı ve ırkçı uygulamalara karşı bir açıklama yaparak “Birlikte Yaşamak İstiyoruz!” dediler.

Depremin başta Maraş ve Antep olmak üzere Hatay, Adıyaman, Diyarbakır, Adana, Osmaniye, Kilis, Malatya, Urfa ve Mersin illerinde hissedildiği, Türkiye’nin yanı sıra Suriye’de de Afrin, İdlip ve Halep başta olmak üzere birçok Suriye kentinde de benzer bir tahribata ve yıkıma neden olduğu hatırlatıldı.

Depremin ardından hem hayatta kalan depremzedeler hem de ülkenin her yerinden gelen gönüllü kişi ve kurumlar depremin etkisini hafifletmek, depremzedelere destek olmak için canla başla çalıştığı; ülkenin her yerinden insanların hızlıca koordine olarak afet bölgesine temel ihtiyaçları gönderdiği ve göndermeye devam ettiği; pek çok kişinin afet bölgesinden gelen depremzedelere evlerini açtığı söylenerek halkların başlarına gelen bu depremin sonuçlarını birlikte göğüsleyip dayanışmayı ördüğü vurgulandı.

Açıklamada, “Elbette deprem yaratmış olduğu sonuçlar itibariyle dil, din, ırk, cinsiyet, yaş ayrımı yapmadı, bölgede 2 milyonu mülteci olmak üzere 15 milyon insanı etkiledi. Bu depremle; daha önce savaşı, yerinden edilmişliği, yurtsuzluğu ve eşitsizlikleri yaşayan mülteciler bir kez daha ölümün ve kıyımın ortasında kaldı. Enkaz altındaki bir göçmenin neden ses vermedikleri sorulduğunda ‘Türkçe bilmiyoruz. Arapça seslenirsek bizi kurtarmaktan vazgeçip giderler diye düşündük’ demesi, göçmenlerin yaşadığı ayrımcılığın, ötekileştirmenin nasıl ağır sonuçlar doğurduğuna dair acı bir örnektir.

Diğer depremzedeler gibi aileleri için endişelenen, yaralıları ve cenazeleri ile uğraşan, güvenli bir alan bulup temel ihtiyaçlarına erişmeye çalışan mülteciler, bu temel hak ve ihtiyaçlarına dahi eşit bir şekilde erişemiyor. Öte yandan da bazı siyasiler ve sosyal medya kullanıcıları tarafından kendilerine yöneltilen nefret dili ve ırkçı saldırılarla mücadele etmeye çalışıyorlar.

Göçmenlere yönelik nefret söylemleri ne yazık ki hızlıca nefret saldırılarına ve işkencelere dönüşmektedir. Göçmen ve mülteciler hakkında çıkan asılsız haberler, onların her türlü yardımdan ayrıcalıklı olarak yararlandıkları gibi yanlış bilgilerin dolaşıma sokulması, nefret söylemlerini tehlikeli bir boyuta vardırmaktadır. Depremden ağır biçimde etkilenen Suriyeliler ve diğer göçmenler hem hayati olan yardımlardan dışlanmaya çalışılıyor, hem de ‘yağmacılar’ olarak damgalanıyorlar.

Göçmenlerin bu şekilde etiketlenmesi ırkçılıktır. Bu korkunç yıkımın müsebbibi ve asıl yağmacılar inşaat sermayesi ve buna göz yuman ve destekleyen devlet yetkilileridir. Hükümetin afet yönetmedeki başarısızlığı ve acil yardım ilkelerine göre hareket etmemesi yüzünden afet bölgesinde ortaya çıkan kaos ve karışıklık neticesinde mülteciler günah keçisi ilan edilmekte, adli vakalarla, hırsızlık, gasp gibi suçlarla ilişkilendirilerek nefretin dozajı iyice arttırılmakta ve bu yolla asıl sorumluların üzeri örtülmeye çalışılmaktadır.

İnsan haklarından ve demokrasiden yana olan kamuoyunun tüm uyarılarına rağmen, nefreti köpürtmeye, halklar arasında kin ve düşmanlık üretmeye devam edenler; iktidarın insan haklarını tümüyle askıya alarak OHAL’i daha rahat uygulamasına, işkence ve kötü muamele gibi suçları daha pervasızca işlemesine zemin hazırlamaktadır. Ayrıca, mülteci düşmanlığı afetin sonuçlarının bir siyasal kriz olduğunun üstünü örterek onu kamuoyuna kriminal bir vaka gibi sunma işlevi görmektedir.

Çadır bölgelerinde ırkçı saldırı tehdidi altında olan mülteciler güvenli bir yaşamı kurmak, deprem koşullarının üstesinden gelmek için afet bölgesi dışındaki illere gitmek istiyorlar. Ancak bu süreçte de çeşitli engellerle karşılaşıyor. Afetten etkilenen ve kayıtlı olduğu ilden ayrılmak isteyen mültecilere verilen 90 günlük yol izin belgesi olmadan hareket edebilme hakkının kapsamı ve sonrası belli değildir.

Mültecilerin mahkûm edildiği bu belirsizlik, onların yaşamlarını yeniden kurmalarının, eğitim, sağlık ve istihdam gibi temel haklarına erişmelerinin önünde duran en büyük engeldir. İçişleri Bakanlığı’na bağlı Göç İdaresi Başkanlığı tarafından alınan depremzede mültecilerin kamu kurumlarında konaklayamayacağına ilişkin karar ve yine mültecilerin deprem bölgesinden tahliyesi için tahliye edileceği şehirde onu ağırlayacak bir yakınının bulunması şartı, mültecilere ‘başınızın çaresine bakın’ demektir. Ayrıca mültecilerin tahliyesinin havayolu ile sağlanmayacağı bildirilmiştir. Bu durum, göçmenlerin şehir dışına çıkabilmek için kimi fırsatçı kişilere yüksek meblağlar ödemek zorunda kalmalarına da sebep olmaktadır. Yine bölgedeki Geri Gönderme Merkezleri ve kamplarda kalan göçmenlerin durumları hakkında yetkililer tarafından hiçbir açıklama yapılmamıştır” denilerek konu özetlendi.

“Eşitlik ilkesi gereği mülteci veya yurttaş fark etmeksizin tüm depremzedelerin güvenli ve onurlu bir yaşamı kurma hakkı vardır. Zaten afet öncesi ekonomik koşullarda konut sorununun her geçen gün büyüdüğü, barınma hakkına erişim için hükümetin üzerine düşenleri yapmadığı yerde, şimdi de mülteci depremzedelerin barınma imkânlarından yararlandırılmaması daha büyük mağduriyetlere sebep olacaktır.

Mülteciler bir kez daha belirsizliğe terkediliyor. Derhal bu ayrımcı uygulamalardan vazgeçilmelidir. Daha da vahim sonuçlar doğurmadan ayrımcılığın, ırkçılığın ve mülteci düşmanlığının, işkencenin ve kötü muamelenin önlenmesi için hepimize daha büyük bir görev düşüyor.

Siyasiler, medya temsilcileri, bazı sosyal medya hesapları üzerinden yukarıdan aşağıya yaygınlaştırılan ve tırmandırılan ırkçılık ile mücadele etmeli, halkın kendiliğinden başlattığı dayanışmaya omuz vermeli ve yurttaş-mülteci demeden depremzedelerle eşit bir yaşamı örmek için çalışmalıyız” denilen açıklamada yetkililere de seslenilerek “Mültecilere dönük tırmandırılan ırkçılık ve nefret dili hususunda önleyici tedbirler alınmasını, İstanbul dahil olmak üzere bütün illerin depremzede mültecilere açılmasını ve barınma sorununa acil çözüm bulunmasını” istediler.

Açıklamada talepler de şöyle sıralandı:

-Bölgedeki Geri Gönderme Merkezleri ve kamplarda kalan göçmenlerin durumları hakkında yetkililer tarafından bir açıklama yapılmalıdır.

-Enkazdan sağ kurtulan göçmenler, barınma, sağlık, erzak tedariki, ulaşım gibi acil ve temel ihtiyaçlarına eşit bir şekilde erişebilmelidir.

-Yol izin belgesi 90 günle sınırlandırılamaz. Deprem öncesinde dahi göçmenlerin en temel haklarına erişimini engelleyen seyahat kısıtlaması uygulaması, süresiz bir şekilde ve tüm ülke çapında acilen kaldırılmalıdır.

-Göçmenlere yönelik ayrımcı, ırkçı uygulamalara geçit vermeyelim! Irkçılık nefret suçu sayılsın, ayrımcı politikalar ve söylemler üretenler hakkında hukuki işlem yapılsın.

-Depremin yarattığı yıkımı birlikte aşacağız, Birlikte yaşamak istiyoruz!