< İstanbul'da “Hapishanelerde Sağlık Ve Tedavi Hakkına Erişim” Sempozyumu

İHD İstanbul Şubesi ve TDİ, İstanbul'da, Şişli Belediyesi Nazım Hikmet Kültür ve Sanat Evi’nde Abidin Dino Salonu'nda “Hapishanelerde Sağlık Ve Tedavi Hakkına Erişim” konulu sempozyum düzenledi.

İnsan Hakları Derneği (İHD) İstanbul Şubesi ve Tutsaklarla Dayanışma İnisiyatifi (TDİ) İnsan Hakları Haftası nedeniyle, Şişli Belediyesi Nazım Hikmet Kültür ve Sanat Evi’nde Abidin Dino Salonu'nda “Hapishanelerde Sağlık Ve Tedavi Hakkına Erişim” konulu sempozyum düzenledi.

Sempozyumun yapıldığı salona “Hasta Mahpuslar Serbest Bırakılsın”, “Tecrit Öldürür, Dayanışma Yaşatır”, “İnsan Haklarıyla İnsandır”, “Hasta Tutsaklara Özgürlük”, “Tedavi Haktır Engellenemez” yazılı pankartların asıldığı sempozyuma, tutuklu yakınları, devrimci kurumla, demokratik kitle örgütlerinden çok sayıda kişi katıldı. Sempozyumda, 3 oturumda gerçekleştirildi.

Oturumlar öncesinde İHD İstanbul Şubesi Başkanı Gülseren Yoleri, sempozyumun açılış konuşmasını yaparak "İnsan Hakları Bağlamında Hapishanelerde Durum" konulu raporu paylaştı.

 

"Hapishaneler 'Ölümevleri" Haline Geldi"

Hapishanelerde her zaman hak ihlallerinin uygulandığını ve bunlara karşı çalışmalar yürütüldüğünü ifade eden Yoleri, hapishanelerdeki hak ihlalleri nedeniyle "ezaevleri" dediklerini fakat giderek artan hak ihlalleri, işkence ve kötü muamele, E, F tipi, hapishanelerle başlayan süreçle birlikte yaşam koşullarının kötüleştiğini ve tecritin arttığını belirtti.

Hapisnelerdeki sağlıksız koşullarda, mahpusların çeşitli hastalıklara yakalandığını, hast mahpusların tedavikerinin engellendiğini, buna rağmen tecritin giderek arttığını ifade eden Yoleri “Çünkü hasta mahpuslar veya kötü muamele, işkence sonucu, şüpheli ölüm şeklinde yaşamını kaybedenlerle hapishaneler artık 'ölüm evleri' haline geldi” dedi.

 

"Hapishalerde Tecrit Politikası Sistematik Hale Getirildi"

İnsan hakları ihlallerinin her alanda giderek arttığını ifade eden Yoleri, mahpusların yaşadıkları en önemli sorunların başında tecrit uygulamalarının geldiğini, tecrit politikasının 99'da Abdullah Öcalan'ın tutuklanmasının ardından artarak ve yayılarak devam ettirildiğini, 19 Aralık 2000'de hapishanelere yapılan saldırı ve katliamın ardından F Tipi hapishanelerle tecritin sistematik hale getirildiğini ve bir devlet politikası olduğunu ifade etti.

 

"Şüpheli Ölüm Ve İntiharlar Artıyor!"

AKP'nin iktidarda olduğu 22 yıllık sürede tecridin boyutlarının giderek arttığını ve sonuçlarının ise giderek daha da ağırlaşğını, ölümlerin arttığını ifade eden Yoleri "Tecridin hem şüpheli mahpus ölümlerinde hem de intihar vakalarında yeniden gözden geçirilmesi bir ihtiyaç olarak gözüküyor" dedi.

Yoleri, sürekli yeni hapishaneler yapan bir iktidar, devlet politikası, ihlaller ve ihlallerin giderek arttığı tablo varsa çözüm üretilmedini gösterdiğini vurguladı.

Yoleri, hak ihlallerine ilişkin verileri de paylaştı. "Sağlık Hakkı Ve Tedaviye Erişim" başlığı altında 2021 yılında 2762 ihlal tespit etmişken, 2022 yılının ilk 9 ayında 2073 hak ihlali tespit ettiklerini belirtti.

"2022 Yılında İşkence Ve Kötü Muamele Arttı"

Yoleri, "İşkence Ve Kötü Muamele" başlığı altındaki hak ihlallerinde 2021 yılında 1605 ihlal tespit ettiklerini, 2022 yılının ilk 9 ayında 1687 ihlal tespit ettiklerini aktardı. İletişim imkanlarının kısıtlanması uygulamalarıyla tecritin ağırlaştırışdığını ifade eden Yoleri, Tecrit" başlığı kapsamında, 2021 yılında 1281 ihlal, 2022 yılının ilk 9 ayında ise 1173 ihlal tespit ettikleri bilgisini paylaştı.

Yoleri, yeni hapishane yaptıklarının devam ettiğini, R tipi hapishanelerin yapımıyla da Adalet Bakanlığı'nın tectiritin daha da ağırlaştırılacağını açıkladığını hatırlatarak, açıklamada mahpusların tek başlarında tutulacaklarını, bütün tutukluluk sürelerini hiç kimseyle karşılaştırılması geçireceklerinin belirtildiğini aktardı.

 

"Devlet 'Tecrit İşkencesinin Daha Ağırını Yapacağım' Diyor!"

Yoleri, "Tecritin mahpuslar üzerinde yarattığı bu ağır yıkıma ve ağır işkence yöntemi olmasına rağmen bir devletin 'Ben bunun daha ağırını yapacağım. Bunun için de şu hapishaneleri yaptım' diye duyuru yapması gerçekten iç acıtıcı bir durumdur" dedi.

Mahpuslar ve yakınları bakımından, bu alanda çalışan hak savunucuları açısından oldukça moral bozucu bir tablo ortaya çıktığını ifade eden Yoleri, Türkiye'de hak ihlalleri politikalarının sistematik olduğunu, devletin yapısal bir sorunu olduğunu vurguladı.

 

"Tecrit Öldürür Dayanışma Yaşatır Diyerek Mücadeleyi Büyüteceğiz"

Bu da sorunların çözümünün hiç de kolay olmayacağını gösterdiğini ifade eden Yoleri, "Bütün bunlara rağmen umudumuzu, mücadele azmimizi korumaya devam ediyoruz. Ve buradan bir kez daha söyleyelim: Bizler bu olumsuz tablonun içinde bulunan mahpuslar ve yakınlarıyla dayanışarak onlarla beraber güçlenme ihtiyacı da duyuyoruz. Bu çalışmalarımızın bu amaca hizmet ettiğini bildiğimiz için de bu çalışmaları geliştirme ihtiyacı içindeyiz. "Tecrit Öldürür Dayanışma Yaşatır" sloganıyla bu çalışmaları genişletebilir, mücadeleyi büyütebiliriz" dedi. Ardından sinevizyon gösterimi ve kanser teşhisi konulan hasta tutsak Hüseyin Durmaz'ın, hapishaneler, ring araçları ve Hastane koğuşlarına ilişkin bilgileri aktaran videosu izlendi. "Hapishaneler Ve Ring Araçları Hastalıklara Yol Açıyor" Kanser teşhisi konulan hasta tutsak Hüseyin Durmaz, İHD ve duyarlı kamuoyunun destekleri sonucu tedavisi için tahliye edildiğini belirtti. Hapishanelerde yaşam koşullarının kötü olduğun, sağlıklı kalmak bir yana çeşitli hastalıklara yakalanmalarına neden olduğunu vurguladı. Durmaz, hijyen kurallarına uyulmadığını mahpusların kısıtlı imkanlarla hijyen sağlamaya çalıştığını fakat bunun mümkün olmadığını ifade etti. Hastaneye sevkler sırasında ise tamamen sağlıksız ve pek çok hastalığın kapılmasına neden olacak derece hijyen ve temizlikten yoksun, dar bölmelerden oluşan ring araçlarıyla ve sıkışık şekilde hastanelere götürüldüklerini aktardı.

"Hasta Tutsaklar İşkence Ve Kötü Muameleyle Karşılaşıyor"

Durmaz, ring aracı olmadığı, yeterli asker ve görevli bulunmadığı gerekçesiyle sevklerin yapılmadığını, hasta tutsakların askerlerin ve gardiyanların kötü muamelesine, çıplak arama dayatmasına maruz kaldığını, kelepçelerin muayeneye sırasında çıkarılmaması nedeniyle ya da askerin muayene odasından çıkmaması nedeniyle pek çok kişinin muayene olamadan dönmek zorunda kaldığını aktardı.

Ardından sempozyumun ilk oturumuna geçildi.

İlk oturumda "Mahpusların Sağlık ve Tedavi Hakkına Erişiminde Sağlık Sisteminden Kaynaklı Sorunlar ve Çözüm Önerileri" konusu işlendi. Moderatörlüğünü Dr. Çağla İzci'nin yaptığı oturumda Prof. Dr. Ümit Biçer (Türkiye İnsan Hakları Vakfı), Dr. Cegerğun Polat (İstanbul Tabip Odası), Dr. Fatma İnci (İstanbul Diş Hekimleri Odası) ve Dr. Şiyar Gültekinn (Sağlık Emekçileri Sendikası Diyarbakır Şubesi) söz aldı.

“Mahpusların Sağlık Ve Tedavi Hakkına Erişiminde Sağlık Sisteminden Kaynaklı Sorunlar Ve Çözüm Önerileri” başlıklı ilk oturumun moderatörlüğünü Çağla İzci yaptı.

Türkiye İnsan Hakları Vakfı Adli Tıp Uzmanı Prof.Dr. Ümit Biçer, TTB Merkez Konsey Başkanı Şebnem Korur Fincancı'nın tutukluluğunun bir insan hakları ihlali olduğunu belirterek başladığı sunumunda hapishane koşulları ve adli tıp süreçlerinde insan hakları ihlallerine ilişkin sunum yaptı.

 

"Adli Tıp Kurumu da Hak İhlallerini Sürdürüyor"

Biçer, devletin hapishanelerde insanlar arasındaki ilişkiyi minimuma indirmeye ve tecriti sağlamaya çalıştığınız ve bunu insan hakları ihlali olduğunu söyledi. Hapishanelerdeki hak ihlallerini Adli Tıp Kurumu'nun da sürdürdüğünü ve bunun için hukuki olarak tüm süreçleri takip etmek ve zorlamak ve fiili mücadelesi yürütmek gerektiğini vurguladı.

 

"Mahpuslar Muayene Sırasında Hak İhlallerine Uğruyor"

İTO Yönetim Kurulu üyesi Cegerğun Polat, İstanbul Tabip Odası'ndan Dr. Cegerğun Polat "Hapishane Koşullarında Sağlık Hizmetleri: Sorunlar Ve Çözüm Önerileri" başlıklı sunum yapıyor. Hapishanelerde sevklerde ve hastanelerde tutsakların yaşadıkları sağlık sorunlara ve ortamların sağlığı riske atan hijyenden yoksun oluşuna ve çözüm önerilerine değindi. "Hekimlerin '5 Dakikada Muyene Olmaz' İtirazı Mahpuslar Açısından Daha Da Önemli"

Tutuklulara kelepçeli muayeneye dayatıldığını, hastanelerde yeterli doktor olmadığı için çok kısa sürede muayene olmak zorunda kalındığını belirterek “5 dakika da bir muayene yapılan ortamda, mahpusun uzun süre kapıda bekletildikten sonra içeriye bir güvenlik gücüyle girişiyle birlikte sıkışık ortamda hekimler de zor durumda kalabiliyor. Normalde bir hasta için bile mahremiyetin sağlanmadığı koşullarda mahkumun mahremiyetini sağlamak hekim açısından da mahkum açısından da oldukça zorlu bir sürece evriliyor ve bir itiş kakışa dönüşebiliyor” dedi.

Bazı hekimlerin de mahpusların kelepçeleri çıkarılmadan muayene yapabildiğini, ya da askerin muayene odasında kalmasına itiraz etmediğini ifade eden Polat, bunun hasta haklarına aykırı ve suç olduğunu, hekimlik etiğine de aykırı olduğunu ifade etti.

 

"Yeterli Sayıda Diş Hekimi Yok, Çalışma Koşulları Kötü"

İstanbul Diş Hekimleri Odası'ndan Dr. Fatma İnci, hapishanelerde diş hekimlerinin yeterli sayıda olmadığını ve sadece diş çekimi yapabildiklerini, çalışma koşullarının kötü olduğunu aktardı. Mahpusların, hastaneye sevk edilirken sağlıksız koşullarda ring araçlarıyla yapıldığını ve kelepçeli halde muayeneye maruz kaldıklarına dikkat çekti. Mahpusların en azından koruyucu ağız ve diş sağlığının çok kolaylıkla sağlanabileceğini örnekler vererek aktardı.

 

"Şebnem Hocaya Destek Hakikatten Yana Olunduğunu Gösterdi"

SES Amed Şubesi Eşbaşkanı Şiyar Gültekin, Güney Kürdistan kırsaşında kimyasal silah kullanımına dair araştırma yapılması gerektiğini ifade ettiği için hedef alınan Türk Tabipleri Birliği (TTB) Merkez Konsey Başkanı Şebnem Korur Fincancı’nın tutuklanmasına tepki göstererek, “Şebnem Hoca 40 yıldır bu coğrafya da yürütülen bu kirli savaşın taraflarından birinin kullandığı, görüntülerde de görülen kimyasal meselesini ifade ettiği için ve tarafsız bir heyetin gitmesini istediği için tutuklandı. Onu destekleyenlerin tutuklanabileceği yönünde de gözdağı verilmek istendi. Ancak hepimiz Çağlayan’daki duruşmada gördük ki hakikati arayanların destekleyicileri yalnız bırakmadılar” dedi.

Gültekin, SES yöneticilerinin de uzun süredir hukuksuz bir şekilde tutuklu bulunduğunu hatırlattı. Türkiye’de tutuklamaların bir “cezalandırma” yöntemi olduğunu, diğer yandan ropluma gözdağı verildiğini ifade ederek, "Hakikati arayanlar olduğu sürece bu tecrit uygulamalarına karşı mücadele edenler de olacaktır" dedi.

İkinci Oturumda "Mahpusların Sağlık ve Tedavi Hakkına Erişiminde | Yaşanan İdari ve Hukuksal Sorunlar, R Tipi Hapishanelerin Durumu ve Bu Sorunlara Karşı Kullanılan Başvuru Mekanizmaları" konuları ele alındı. Moderatörlüğü Av. Jiyan Kaya'nın yaptığı oturumda HDP Milletvekili Dr. Ömer Faruk Gergerlioğlu, Av. Seda Şaraldı, Av. Jiyan Tosun, TUHAY-DER'den Av. Veysel Demirkan ve Av. Jiyan Tosun yer aldı.

 

"En Çok İnşa Edilen Bina Hapishaneler"

HDP Milletvekili Ömer Faruk Gergerlioğlu, hapishanelerde mahpus sayının kapasitenin çok üzerinde olduğuna dikkat çekerek hapishanelerde kapasitenin üzerinde mahpus bulunması ciddi sağlık sorunlarına neden olduğunu ifade etti.

 

"Hapishanelerde Kapasitenin Çok Üzerinde Mahpus Var"

Gergerlioğlu "Hapishanelerde 272 bin mahpus var. Bu normal kapasitenin 60-70 bin fazla. Devletin hedefi bu sayıyı 500 bine çıkarmak. Yani tutuklu sayısını arttırmayı hedeflediğini açıklıyor. 37 hapishane yapım hâlinde. En fazla bütçe gerektiren alanlardan biri ama buna rağmen ısrarla hapishane yapılmaya devam ediliyor" dedi.

 

"Mahpuslar Hak İhlalleri Nedeniyle Ölüyor"

Gergerlioğlu, Mahpusların tedavilerinin sağlanmaması, sevk işlemlerinim uzaması, ring araçlarının sağlıksız oluşu, kelepçeli muayene gibi işkence ve insan hakları ihlallerine dikkat çekerek, mahpus ölümlerinin sağlıkla ilgili hak ihlallerinden kaynaklandığını ve öldürüldüklerini söyledi.

Hapishanelerde 34 intihar denilen şüheli ölümün okduğunu belirten Gergerlioğlu, "Eğer mahpus gerçekten intihar etmişse de, insan hakları ihlalleri, sağlıksız koşullar nedeniyle sağlıklarının ve psikolojilerinin bozulması nedeniyledir" dedi.

Çok sayıda kişiyi aynı koğuşa koymanın tutukluların sağlığına zarar vereceğini belirten Gergerlioğlu, bunun müsebbibinin iktidar olduğunu ifade etti. Son 20 yılda iktidarın en çok inşa ettiği binanın hapishaneler olduğunu söyleyen Gergerlioğlu, iktidarın yüksek maliyetine rağmen ısrarla inşa ettiğini ve daha fazla insanı tutuklayarak hapishanelere koymaya devam edeceğüni, tecrit işkencesi ve hak ihlallerini de daha da ağırlaştıracağını gösterdiğini ifade etti.

Gergerlioğlu, gerek İHD ve diğer insan hakları savunucuları gerekse de kendisine tutuklu yakınlarının ilettiğini hak ihlalleri örneklerini anlattı.

Av. Seda Şaraldı hapishanelerdeki gerek kapasitenin üzerinde mahpusun kalmasıyla, gerek yeter ve sağlıklı beslenmenin, hijyen koşullarının sağlanmaması nedeniyle insanlık dışı koşullarda yaşamanın insanları hasta ettiğini ifade etti.

 

"Sağlıksız Koşullarda Hastalıklara Neden Oluyor"

Şaraldı "Sağlıksız ortam sağlıksız yemekler, muayene ve tedavi süreçlerinin çok uzaması bir doktor muayenesine çıkmasının ayları bulması ve tedaviyi engelleyen sevklerdeki hak ihlalleri, kelepçeli muayene işkencesi ve bir çok hak ihlalleri yaşanıyor" dedi.

 

"Yönergeler Hak İhlallerini Engellememizi Önlüyor"

Bazı hak ihlalleri nedeniyle davalar açtıklarını, bazılarında ise, hapishane-bakanlık-mahkemeler arası bazı yönergeler nedeniyle iptal davaları dahi açamadıklarımı bunun da ciddi bir hak ihlali ve hukuksuzluk olduğunu ifade etti.

"Hasta Tutsakların Hayatı Risk Altında" Sibel Balaç, Gökhan Yıldırım'ın yaşadıkları hak ihlallerine değinen Şaraldı, hastanede uzun süre tutulduklarını, hastane koşullarının ise son derece sağlıksız olduğunu vurgulayan Şaraldı, uzun süre sonra tahliye edildiklerini fakat daha sonra hukuksuz bir şekilde Gökhan Yıldırım'ın infaz ertelemesinin kaldırıldığını hatırlattı.

 

"Mahpusların Ölümleri Kader Değil"

Kanser teşhisi konulan Ali Osman Köse'nin tedavisinin uzun süre engellendiğini, belirten Şaraldı, "9 cm'lik kanserli kist aylarca teşhis edilemedi. Aileler süreci sıkı takip etmezse ölmemesi mümkün değildi. Daha sonra tedavisi sırasında doktorun 'Bu kist 2-4 yıl arasında oluşabilir' dediğini bunun da Köse'nin tedavisi sağlansaydı bu kadar acı çekmesine ve ağır tedaviye gerek kalmayacağını vurguladı. Şaraldı, Hasan Karapınar'ın da kanser riskine rağmen tutuklandığını, hekimlerin, hapishanedeki sağlık koşullarında ancak 2 yıl yaşayacağını söylediğini, ailesinin çabalarıyla fakat tedavisinin sağlandığını iyileşmeye başladığını aktaran Şaraldı, "Mahpusların ölümleri kader değildir. Bu nedenle ısrarla mücadele etmek gerektiğini vurguladı.

 

"Aileler Mücadele Ederse Tabutları Teslim Almak Zorunda Kalmayız"

İnfaz ertlemeler hızla yapması gerektiğini ve isterse yine zaten devletin tutuklandığını ifade eden Şaraldı, mahpus ailelerinin ve yakınlarının da çabasının, çok önemli olduğunu vurgulayarak Aileler mücadele ederse tabutları teslim almak zorunda kalmayız" dedi.

 

"Hapishanelerde Kapasitenin Üstünde Mahpus Varken Sağlıklı Ortam Sağlanamaz"

TUHAY-DER'den Av.Veysel Demirkaya ise hapishanelerde mahpusların sağlıklı koşullarda yaşamasının sağlanması gerektiğini, fakat, 10 kişilik koğuşlarda 30 kişinin, 4 kişilik koğuşta 8-10 kişinin kalmasının insan hakkı ihlali olduğunu ve bu durumun mahpusların birçok hastalığa yakalanmasına nrdrn olduğunu vurguladı. Demirkaya “Adalet Bakanlığı’nın ayırdığı bütçe sadece betona gidiyor. Oradaki kişilerin yaşamını iyileştirmeye yönelik veya sağlıklarını iyileştirmeye yönelik hiçbir çaba yok. Bazı hapishanelerde yemeklerin kalitesi ve yeterliliği bakımından ciddi bir düşüş var. Kimi cezaevlerine iaşe bedeli olarak 18 TL ayrılırken kimin yemek için sadece 2 TL ayrılmış. Bu 2 TL de sadece yağ diye geçiyor" dedi.

Hapishanelerde ayrılan bütçe ve giderlerin de mahpus sayısına göre dengeli şekilde belirlenmediğini ortaya koyan bu durum, hapishanelere sürekli dahs fazla mahpusu. gelmesi ve kapasitenin üzerinde mahpusun kalmasıyla daha sorunlu hale geldiğini ortaya çıkıyor.

 

Türkiye AİHM Kararlarına Da Uymuyor

Mahpusların sağlığa erişim, barınma ve beslenme haklarının son kerteye kadar zorlaştırıldığını vurgulayan Demirkaya, “Kişinin sağlığa erişememesi kötü muamele yasağına giriyor. Buna bağlı olarak ise yaşam hakkına giriyor” dedi. Türkiye’nin AİHS kararlarına uymadığını belirtti. Av. Veysel Demirkaya, hapishanelerdeki hak ihlalleri ve devletin uygulamalardaki çelişkilerine dikkat çekti.

Devletin tutuklu herkesi 'zararlı, tehlikeli' kişiler olarak gördüğünü Hak ihlalleri yaptığına dair AİHM'den ceza almasına rağmen hak ihlallerine devam ettiğini vurgulayan Demirkaya, tutuklu Süphan Çabuk'un kalp krizi geçirerek yaşamını yitirdiğini anlattı.

Devletin uluslararası insan hakları ilkeleri sözleşmelerde bulunan mahpuslara ilişkin ilkeler ve kurallara uymadığını belirtti.

"Daha Koordineli Çalışmalıyız"

Demirkaya, bazen insan hakları savunucuları ve hukukçular arasında bilgi alışverişinde eksiklikler de olduğunu, bu konuda daha koordineli çalışabileceğini de ifade etti. Demirkaya "Toplumun bu konuda harekete geçmesi için de daha örgütlü ve etkili çalışma yürütmeliyiz" dedi.

 

"Devlet Birinci Ağızdan Nefret Söylemi Yapıyor!"

Av. Jiyan Tosun ise Hapishanelerde LGBTİ+'ların yaşadıkları sorunlara ilişkin sunum yaptı. Tosun, sözlerine Cumhurbaşkanı Erdoğan "Bizim lugatımızda LGBTİ+ diye bir kavram yok" diyor. Devletin birinci ağzından nefret söylemi yapılıyor. Devletin diğer yetkilisi ise LGBTİ+ propagandasına, ve cerrahi müdahaleye izin vermeyeceğiz" diyerek nefret söylemini pekiştiriyor" dedi.

Tosun, LGBTİ+'ların mahpusların, cerrahi müdahaleye ilişkin, insani olmayan şartlar getirilmesi, 'estetik' olduğu, 'cinsiyet olarak uygun olmadığı', "cerrahi müdahale zorunlu değil" gibi insanlık dışı gerekçelerle emgellenebildiğini ve cerrahi müdahale için de süreçlerin çok zorlu ve uzun olduğunu ifade etti. "Yıpratan Hastane, Mahkeme, Hapishane, Hastane Süreçleri Yaşanıyor" Hastene, mahkeme, bürokratik işlemler ve hastane sevk ve tedavi süreçlerinin bir çok engellerin aşılarak yürütülmek zorunda kalındığını artık mahpusun psikolojik olarak hayattan bıkar hale getirildiğine, hatta intihara, uzuv kesmelere varan duruma gelmelerine neden olunduğunu aktardı LGBTİ+ mahpus Buse Boz'un yaşadıklarını anlayan Tosun, bunun sadece tek bir örnek olduğunu, Buse Boz'un direnci ve kararlılığının yaşamını sürdürmesini sağladığınız her LGBTİ+ mahpusun bu süreçlerden sağlıklı çıkamayacağını ifade etti. Sempozyumun 3. ve son oturumunda ise moderatörlüğü TDİ'den Abdülmelik Yalçın yaptı Son oturumda, İHD İstanbul Şubesi Hapishaneler Komisyonu üyesi Mehmet Acettin, Tutsaklarla Dayanışma İnisiyatifi’den (TDİ) Fatma Yıldırım, Ceza İnfaz Sisteminde Sivil Toplum Derneği (CİSST) üyesi Avukat Helin Akyol, Marmara Tutuklu ve Hükümlü Aileleriyle Yardımlaşma ve Dayanışma Derneği (MATUHAY-DER) Eşbaşkanı Dilek Sönmez Demir ve HDP İstanbul Milletvekili Musa Piroğlu konuşmacı yer aldı.

İlk olarak HDP İstanbul Milletvekili Musa Piroğlu Tutsak Annelerinin Adalet Nöbeti eylemlerine değindi. Her hafta Çağlayan'a nöbet için giden tutsak yakınlarına çok az kişinin destek verdiğine dikkat çekti.

 

"Adalet Nöbetinde Canı Yananlardan Başka Kimse Yoktu"

Yaşanan polis saldırısı ve işkenceli gözaltıları hatırlatan Piroğlu, "Neredeyse canı yananlardan başka kimse yoktu" dedi. Bunun diğer hak arama eylemlerinde ve genel olarak da böyle olduğunu ifade eden Piroğlu, toplumsal duyarlılığın sağlanması gerektiğini ifade etti. "Hapishanelerde bu hak ihlalleri varken bizler bu koşullarda hiç de rahat ve özgür değiliz, olamayız da" dedi.

 

"Mücadele Ederek Kendi Hukukumuzu Yaratmak Zorundayız"

Piroğlu, tutsak yakınlarının Adalet Nöbeti'nin bir devletten adalet bekleme meselesi olmadığını aksine adaletin sağlanabildiği bir düzenin yaratılması mücadelesi olduğunu vurguladı. Piroğlu, kadınların mücadelesine ve yasak ve engel tanımayan eylemlerine değinerek, "Kadın hareketinin ısrarı bize ne yapılması gerektiğini gösteriyor" dedi.

Demokrasi, emek güçlerinin mücadele vermesi gerektiğini vurgulayan Piroğlu, "Hukuk alanında tartışılacak konum yok. Biz mücadele ederek kendi hukukumuzu yaratmak zorundayız" dedi.

İHD İstanbul Şubesi Hapishane Komisyonu'ndan Mehmet Acettin, İHD'nin kuruluşu, hapishenerdeki koşullar ve tutsakların hak ihlallerine ilişkin çalışmalarını aktardı.

 

"Hak İhlallerinin Önlenmesi İçin Hukuki Ve Fiili Mücadele Vermek Gerekiyor"

İHD Hapishane Komisyonu olarak hapishanelerde yaşanan hak ihlallerine ilişkin avukatlar ve hukukçularla çalışmalar yaparak raporlaştırdıklarını ve ilgili kurumlara bunları ilettiklerini ve hakların kullanılması yönünde baskı oluşturduklarını ifade etti.

Cumartesi Annelerinin gözaltında kayıplar için eylemleri ve hasta tutsakların sağlık hakları ve tedavilerinin sağlanması, tahliye edilmelerine ilişkin yapılan F Oturması eylemlerinin başlama süreçlerini aktardı.

Acettin, hak ihlallerinin engellenmesi için hukuki süreçlerin takip edilmesinin dışında, fiili mücadelenin ve eylemlerin önemini vurguladı. Sempozyum'da Tutsaklarla Dayanışma İnisiyatifi'nden Fatma Yıldırım, hapishanelerde hak ihlalleri, sağlık hizmeti ve tedavinin engellenmesi, sorunlarının hep varolduğunu belirtti.

 

"Devletin Saldırıları Özellikle Devrimci Tutsaklara Yönelik"

Devletin, işkence, tecrit, hak ihlalleri, sağlık hizmeti ve tedavilerinin engellenmesi gibi pek çok saldırının özellikle devrimci tutsaklara yönelik olduğunu vurguladı.

Hapishanelerde hak ihlallerine karşı bir mücadelenin hep olduğunu, fakat devletin devirmci tutsakları, tecrit ederek, haklarını gasp ederek yalnızlaştırmak, politik kimliğinden uzaklaştırmak ve kişiliksizleştirmek için hapishanelere saldırılar düzenlediğini katliamlar yaptığını belirten Yıldırım, 1984, 1996 ölüm oruçları, 19 Aralık 2000 katliamlarını hatırlattı. F tipi, hapishanelerin de devrimci tutsakları teslim almak için yapıldığını belirten Yıldırım, bunda başarılı olamadığını, devrimci tutsakların tüm saldırılara rağmen üretmeye, dışarıyla olan bağlarını sürdürmeye devam ettiğini belirtti. E tipi, M hapishaneler yapıldığını sonra, S, R gibi isimlerle yeni hapishaneler yapılmaya devam edildiğini devletin giderek daha fazla hak ihlali ve tecrit uygulaması yapmayı hedeflediğini belirtti.

Yıldırım, Tutsaklarla Dayanışma İnisiyatifi'nin (TDİ) tutuklu ve hükümlülerin ailelerinin de bu mücadeleye daha fazla katılması, emekçilerin ve kamuoyunun da hapishanelerdeki mücadeleye dışarıdan katılmasını sağlamak amacıyla kurulduğunu aktardı.

 

"Hak İhlallerinin Son Bulması Mücadeleyi Büyütmemizle Sağlanabilir"

TDİ'nin tutsak ailelerin buluşması, birlikte hareket etmesi, tutsaklarla iletişimin sağlanması için etkinlikler düzenlediklerini, hapishanelerdeki hak ihlallerine, tutsaklara yönelik saldırılara karşı eylemler yaptıklarını, kampanyalar örgütlediğini belirten Yıldırım, hapishanelerdeki hak ihlallerinin son bulması bizim dışarıdaki mücadeleyi büyütmemizle sağlanabilir" diye vurguladı.

Ceza İnfaz Sisteminde Sivil Toplum Derneği'nden (CİSST) Av. Helin Akyol, hapishanelerdeki hak ihlalleri açsından gerekli sağlık koşullarının sağlanmayışı olduğunu ifade etti. Hapishanelerin tamamen sağlıksız, hijyen koşullarından yoksun olduğunu, bunun da bir çok hastalığa neden olduğunu vurguladı.

 

"Hak İhlallerinin Nedeni İmkansızlık Değil Devlet Politikası"

Hapishanelerde sağlıklı bir ortam yaratılabileceğini ve koruyucu sağlık hizmetlerinin verilebileceğini ifade eden Akyol, devletin masraflar, hastaneye gidiş gelişler için, ring aracı, güvenliğin sağlanması, farklı hastanelere sevk yapılması gibi bir çok işlemi de kolaylaştıracağına dikkat çekti.

Tüm bu hak ihlallerinin devletin imkansızlıklar nedeniyle değil hapishanelerde bu koşulların sağlanmaması politikası uygulamasından kaynaklandığını ifade ederek "Sağlıklı ortam ve hijyen koşulları sağlanmadığı, yeterli beslenme olmadığı için mahpuslar hastalıklara yakalanıyor. Tedavileri engellendiği için de ölüyorlar" dedi.

 

"Israrla Bütün Mekanizmaları Zorlamalıyız"

Hekimlerin dahi hapishane koşullarından ve hak ihlallerinden habersiz olabildiğini ifade eden Akyol, "Bu konuda bilgilendirme yapmalıyız. Temizliğin ve sağlıklı koşulların sağlanması vb konularda kampanyalar yapılarak bu konuda çalışmalar yürütmek gerektiğini belirtti. Hak ihlallerine karşı yürütülen mücadelede en ufak olumlu gelişmenin bile önemli olduğunu ifade eden Akyol, "Bu konuda ısrarla bütün mekanizmaları zorlamalıyız" dedi.

 

"Hücreyi Temizletip Başka Hücreye Alıyorlar"

11 yıldır tutuklu olan Erzurum Hapishanesi'ne sürgün edilen Serhat Karsu'nun ablası Aynur Taş, hapishanenin yeni yapıldığını ve kardeşinin sürekli hücresinin değiştirildiğini her gittiği hücreyi temizlemek zorunda kaldığını aktardı.

 

"Penceredeki Demilerden Geceyle Gündüzü Ayıramıyorlar"

Hücrelerin pencelerinin de demilerle kapatıldığını aktaran Taş, "Geceyi gündüzü ayırt edemiyorlar, kimseyi göremiyorlar" dedi. Taş, "Tüm bunları kabul etmiyoruz, eğer ki 'Adaler var' diyorlarsa uygulasınlar" dedi. Hapishanedelerdeki hak ihlallerine karşı eylem yaptıklarını ve her hafta işkenceyle gözaltına aldıklarını bazen saatlerce ters kelepçeli olarak gözaltında tutulduklarını belirten Aynur Taş, tutsakların ve tutsak yalınksrının mücadelesine destek verilmesi gerektiğini vurguladı.

 

"Hak İhlallerine Karşı Mücadeleyi Büyütmek İçin Etkinliklerimiz Sürecek"

İHD İstanbul Şubesi Başkanı Gülseren Yoleri, sempozyumda söz alan kurumların bazı noktalardaki bilgi paylaşımı, iletişim eksikliği, bu alanda mücadele yürüten ailelerinin, kurumların, insan hakları savunucularnın biribiriyle daha yakın ilişki kurması gerektiğini ortaya koyduğunu ve bunun ileriye dönük çalışmalar açısından çok önemli olduğunu ifade etti.

Bu konudaki bilgiyi aktaracak temasları etkinleri arttırmak gerektiğini belirten Yoleri, hapishanelerdeki hak ihlallerine ilişkin çalışmalar kapsamında sempozyumların devam edeceğini ve sonuç bildirgeleri çıkartarak bunlar üzerinden nasıl bir yol izlenmesi gerektiğini tespit ederek mücadeleyi büyüterek sürdürmeyi hedeflediklerini belirtti.

Sempozyum, Hapishanelerdeki hak ihlallerine karşı mücadeleyi ve tutsaklarla dayanışmayı büyütmek için başka etkinlik ve eylemlerde bir arada olmak üzere sempozyum sona erdi.