< < İktidarın Gerçek Yüzünü Gençliğe Sorsunlar

Sokakta yürürken dahi bu düzene isyan eder duruma geldik. Yüzümüzü nereye dönsek ya işçi eylemlerini ya sokaklarda geçinemiyoruz, barınamıyoruz diyen açlar ordusunu ya tacize, tecavüze karşı meydanları zapt eden kadın eylemlerini ya da parasız, bilimsel, anadilde eğitim talebiyle mücadeleyi büyüten biz öğrenci gençliği ve aynı zamanda genç yaşamımızda inşaatlarda, atölyelerde, hizmet sektörlerinde ağır sömürü koşulları altında çalışan genç işçilerin büyüyen eylemini söylemeden geçemeyeceğiz.

 Hepimizin bildiği gibi pandemiden bu yana işçi grevleri, eylemleri gittikçe yayılıyor. Açıkçası işçilerin, emekçilerin sınıf mücadelesi sıçramalı bir şekilde büyümeye başlamıştı ve hala devam ediyor. Bırakın Türkiye’yi, dünyanın birçok yerinde işçi sınıfının hareketi yükselişe geçmiş durumda. Gün geçtikçe daha fazla sömürü, milyonların açlığı, gençliğin geleceksizlik sorunu çığ gibi büyüyor. Bizim amacımız ise derinleşen bu sorunların çözümünü, insani bir yaşamı ve ona varılacak mücadeleyi ortaya koymaktır. Fakat bunun için var olan güncel durumların somut tahlillerini yapmak gerekiyor.

2022 yılında yapılan araştırmalara göre, insanların %50’sinin mutsuz olduğu söyleniyor. Peki bu insanlığın yarısı( tabii ki çok daha fazlası) neden mutsuz?

Birçok etken var. Açlık, geleceksizlik, işsizlik, yoksulluk, geçinememe gibi sorunlara çözüm arayışları neticesinde kendimizi ya sokakta, ya bir kapitalistin şirketinin önünde ya da bir emekçi mahallede buluyoruz. Sokakta yürürken dahi bu düzene isyan eder duruma geldik. Yüzümüzü nereye dönsek ya işçi eylemlerini ya sokaklarda geçinemiyoruz, barınamıyoruz diyen açlar ordusunu ya tacize, tecavüze karşı meydanları zapt eden kadın eylemlerini ya da parasız, bilimsel, anadilde eğitim talebiyle mücadeleyi büyüten biz öğrenci gençliği ve aynı zamanda genç yaşamımızda inşaatlarda, atölyelerde, hizmet sektörlerinde ağır sömürü koşulları altında çalışan genç işçilerin büyüyen eylemini söylemeden geçemeyeceğiz.Yani aslında bir bütün toplumsal kesimlerin kendi hayatları, hakları ve özgürlükleri için harekete geçtiğini ve bu hareketin gün be gün büyüdüğünü söylemek mümkün.

Peki, bu sorunlar sarmalında isyan eden genç kitlelerinin yakıcı sorunları nelerdir?

İş beğenmiyoruz, evet istediğimiz okullarda okuyamıyoruz, okul da beğenmiyoruz. Yediğimiz bir tostu ya da çorbayı veya ekmeği de beğenmiyoruz. Biz bu açlar ordusu içinde memnuniyetsiz, şükür etmeyen, itaat etmeyenleriz! Dinci-faşist iktidarın her gün yeni bir sürprizle hayata olan heyecanımızı, isteğimizi söndürme çabaları artık bizde işe yaramıyor. Beğenmiyoruz, çünkü yıllardır iliğimizi sömüren kapitalist sistemin içinde boğulmak istemiyoruz. Vadettiğiniz karanlık hayatı biz yaşamayı kabul etmiyoruz!

Bizler işçi, emekçi sınıfının çocukları olarak açlıkla ve geleceksizlikle boğuşan gençler olarak bugün, bu sorunların temelinde yatan her yanıyla çürümüş, köhnemiş kapitalist sistem olduğunu biliyoruz ve yaşamımıza sirayet eden bu sorunların etkilerini giderek daha net hisseder durumdayız. Yani diyoruz ki artık bir test kitabını, bir ayakkabıyı alamıyorsak ya da bir çay bile içemiyorsak dışarıda, neden içemediğimizin farkındayız. İktidar güzellemeleri veya gençlik üzerinden yapılan algı çabalarınız nafile!

Yoksulların kanı ve açlığıyla beslenen iktidarın gerçek yüzünü görmek isteyenler; elleri nasır tutmuş, daha gençliğinin baharında “kendimi 3 çocuklu ev geçindirmeye çalışan bir ebeveyn gibi hissediyorum’’ diyen gence sorsunlar! Geçinemediği için okulu bırakıp inşaatta çalışmaya başlayan ve daha sonra kendini asarak intihar eden Musa Yıldız’a sorsunlar! Emekçi bir mahallede yaşayan, kentsel dönüşüm bahanesiyle evinden zorla çıkartılmak istendiği için mücadele eden ve polis işkencesine maruz kalan mahalle gencine sorsunlar!

Tekelci-kapitalizmin gerçek yüzü; tüm toplumsal kesimlerde yaşanan sorunların çözümsüzlüğünde saklıdır. Burjuva medyanın en büyük korkusu her ne kadar kanallarında yer vermeseler de halkın gerçekleri bilmesi ve ona ulaşmasıdır. Son demlerini yaşayan kapitalizmin saldırdığı, çökertmeye çalıştığı her alanda büyük bir patlama ve öfke meydana geliyor. Fakat bu patlamanın burjuva medyaya ufacık bir yansımasının var olan öfkeyi sokağa akıtacağından muazzam derecede korkuyorlar. Bu korku aslında yerinde bir korkudur. Çünkü toplumun ve özelde gençliğin içinde çok derin bir öfke mayalanıyor.

Hal böyle olunca burjuvazinin toplumsal kesimlere dizginsiz saldırılarından başka toplumu zapt-u rapt altına alacağı bir yöntemin kalmadığını görüyoruz.

Yani bize neler oluyor biliyor musunuz? Okuduğumuz okullarda, bir gece keyfi bir şekilde çıkarılmış faşist genelge ile disiplin soruşturmaları açılıyor. Neden, çünkü sıra arkadaşlarımızın çeşitli baskılardan ve geleceksizlik kaygılarından dolayı intihar etmesini kabul etmediğimiz için ve aynı zamanda sıra arkadaşlarımızın hesabını sormak için eylem yapmamız gerekçe gösterildiği için! Sıra arkadaşlarımız tarikat yurtlarına mecbur bırakılıyor, o yurtlarda tacizler yaşanıyor, intiharlar gerçekleşiyor. Neden, çünkü dinci-faşist eğitim sistemi niteliksiz, bilinçsiz, okumayan, gerici bir gençlik profili yaratmak istiyor. Ve okullarımızda daha neler oluyor…

Çalıştığımız fabrikalarda, şantiyelerde, hizmet sektöründe ya şef tarafından ya müdürler ya da patron tarafından mobbinge, baskıya uğruyoruz. Neden, çünkü sermaye sınıfı her zaman daha fazla kazansın diye. Bize reva görülen ise patronun kazandığının 1/10’u bile değil. Şantiyelerde sırf patron masraftan kaçacak diye, alınmayan iş güvenlik önlemlerinden kaynaklı birçok genç arkadaşımız yaşamını yitiriyor. Fabrikada çalışan bir genç kolunu makineye kaptırıyor. Ve o genç işçi %80 kusurlu sayılıyor. Ve iş yerlerimizde daha neler oluyor…

Örneklerden de çok açık anlaşılıyor ki dinci-faşist iktidar dizginsiz terör ile biz gençliği sindirmeye çalışıyor. Fakat ne okullardaki açılan soruşturmalar ne yurttan atmalar ne de iş yerlerimizde maruz kaldığımız baskı ve mobingler biz gençliği mücadeleden geri düşürecektir!

Bizi bu öfkeye iten şeyin gençlik olarak nedenlerini çok iyi biliyoruz evet ama bilmekyetmez. Peki ya bu sorunlar karşısında kapitalist sisteme karşı harekete geçerek bu düzeni alt üst eden kimler olacak diye soracak olursanız; bu sorunun cevabı tabi ki bizlerin örgütlü mücadelesi olacaktır.

Açlık, zulüm, geleceksizlik varsa ve kitleler öfke ile her geçen gün kaynama noktasına gelmişse artık nesnel koşulların her geçen gün olgunlaştığını söyleyebiliriz. Ama nesnel koşulları ortaya koymak tek başına yeterli değildir. Bu olgunlaşan koşulları kendi lehimize çevirmek için nasıl bir politik-ideolojik hatla ilerleyeceğimiz ve bu hatta uygun pratik mücadelede gelişen süreçler karşısında nasıl tavır alacağımız konusu çok önemlidir. Aynı zamanda mücadele hattını hangi araç- yöntemler ile gerçekleştirmemiz gerekir konusunu esaslı bir biçimde düşünüp, çıkaracağımız sonuçlarla birlikte harekete geçmek çözümün kilit noktasını bize açıklamış olacaktır.

Bu noktada bizi çözüme götürecek şeyin kendisi, bilincimiz, kollarımız, mücadele azmimiz, örgütlü mücadelemiz, komite ve konseylerimiz, dayanışmalarımız, meclislerimizdir. . Faşizm nasıl ortak hareket ediyorsa biz emekçi gençlerin, öğrenci gençlerin ve diğer ezilen bütün kesimlerin ortak bir zeminde buluşması ve eyleme geçmesi ertelenemez bir sorumluluktur. Çünkü kitleler olarak sancısını çektiğimiz bu süreç yeni bir sisteme geçiş sürecinin sancısıdır. Ve bizim sırtlanlar sürüsünün krallığını yıkmak için mücadele etmekten başka bir çaremiz kalmadı. Ya onların kalelerini yıkacağız ya da bir avuç sırtlan sürüsüne yem olacağız!

TANYA