Artık her gün yeni bir faşist saldırıya uyanmak, sıradan, alışılmış bir durum haline geldi. Bir faşistin HDP Bahçelievler ilçe binasına, silahlı, bıçaklı girip kedisine çay vermeye çalışan kişiye saldırması son örnek oldu. Silahlı eğitim aldığı her halinden belli olan faşist, “sizi öldürmeye geldim” diyerek amacını açıkça ortaya koymuş.

Şaşılacak bir durum yok. Dinci faşist iktidar, HDP'yi Kürt halkıyla özdeşleştirdiği için, Kürt halkına yönelik katliam, terör ve baskıyla sindirme politikasını HDP üzerinden gerçekleştirmeye çalışıyor. Başka bir ifadeyle, dinci faşist iktidar, HDP'ye yönelik katliam, terör politikasını gerçekte Kürt halkına yönelik bir politika olarak görüp uyguluyor.

İzmir'de, 17 Haziran'da Deniz Poyraz'ın, yine silahlı eğitimden geçirilmiş, Suriye'deki dinci faşist çetelerin yanında bulunmuş, devletin istihbarat servisleriyle ilişki halinde ve onların denetiminde olduğu her halinden belli bir faşist tarafından katledilmesi, aslında “yeni” politikanın işaretiydi. Katilin, İzmir Emniyet Müdürlüğü'ndeki görevlilerle telefon görüşmeleri, cinayet hazırlık safhasında Ankara Emniyetinden bir görevlinin katile eşlik etmiş olmasının açığa çıkması, cinayet ve saldırıların faşist devletin bilgisi ve denetimi dahilinde yapıldıklarının açık kanıtıdır.

Faşist devlet, HDP üzerinden Kürt halkına karşı bir katliam, baskı ve terörle sindirme politikası içinde olduğunu artık gizleme gereği duymuyor. Bu, Kürt halkına yönelik faşist devlet politikasında geçmişten bu günü ayıran yeni bir durumdur. Geçmişte faşist devlet bu tür katliam girişimlerini planlamakla birlikte katliamların, katliam girişimlerini arkasında olduğunu açıkça ortaya koymaktan geri dururdu.

Şimdi bu durum değişmiş vaziyette. Artık gizleme ihtiyacı duymuyor. Deniz Poyraz'ın katilinin göstermelik mahkemeye çıkarıldığı gün, bir katili HDP Bahçelievler İlçe binasına katliam işlemek üzere göndermesi bunun sonucudur. Artık böyle anlaşılmalıdır.

Ne yapmalı?

Yukarıda sıraladığımız olaylar bildik ve artık sıradanlaşmaya yüz tutmuş olaylardır. Bundan sonrası için önemli olan, faşist devletin ve dinci faşist iktidarın Kürt halkına -ister HDP üzerinden olsun, isterse doğrudan halkı hedefleme biçiminde olsun- karşı izlemekte olduğu, sindirme, yok etme, göçertme amaçlı katliamcı, terörist politikasına karşı nasıl tavır alınması gerektiğini ortaya koymaktır.

Faşizmin dili, buraya kadar ortaya koyduklarımızdan da rahatça anlaşılacağı gibi, terör dilidir. Bu demektir ki, faşizm bu dilden anlıyor. Evet, faşizm, ancak kendisiyle devrimci kitlesel şiddet dilinden konuşulmasından anlar. Bu gerçek dünya sınıflar savaşı tarihi boyunca defalarca kanıtlanmıştır. Faşizmle uzlaşma dilinden konuşmak, onu “toplumsal barış-toplumsal uzlaşma” gibi safsatalarla dizginlemeye çalışacağını sanmak, sadece kendini değil, her gün katliama uğrayan Kürt halkını; Kürt halkıyla birlikte Türkiye ve Kürdistan'ın tüm emekçi sınıflarını aldatmak, faşizm hakkında yanlış düşüncelere sevk etmek, faşizme karşı mücadeleyi kötürümleştirmek demektir.

Başta Kılıçdaroğlu olmak üzere, burjuva muhalefet Kürt halkını faşizme karşı mücadelede oyalamak, pasifleştirmek, mücadele iradesini kırmak için kolları sıvamışlar bile. “Kürdistan lafından hoşlanmıyorum” diyen Kılıçdaroğlu, Roboski katliamının yıl dönümünde “Helalleşme” üçkağıdıyla faşist devletin yaptıklarını yanına kar bırakmanın çabası içine girmiştir. Uzlaşmacı anlayış, Davutoğlu, Babacan gibi faşistler, dinci faşist iktidar içinde yer aldıkları zaman süresince Kürt halkına karşı işlenen katliamlarda hiç rol oynamamışlar gibi, onlarla görüşüyor; onlarla “demokrasi” arayışı içine giriyor.

Kürt halkının özgürlüğe en yakın olduğu yıllar, serhıldanların en güçlü noktalara vardığı, Kürt ulusunun özgürlük hakkını kazanma umudunun tarihte hiç olmadığı kadar güçlendiği 90-92 arası yıllar olmuştur.

Serhıldanlar dönemi olsun, 6-8 Ekim serhıldanı olsun, Kürt ulusunun özgürlük hakkını elde etme yol yönteminin ne olduğunu öğretici biçimde ortaya koyan tarihsel örnekler olmuştur. Kürt ulusu, özgürlük hakkını bu yoldan elde edecektir. Bu örneklerden sonraki yıllar, Kürt halkının serhıldan yollundan ayrılıp faşist devletle ve her türden gerici-faşist iktidarla uzlaşma yoluna girdiğinde katliamların yakasını bırakmayacağını ortaya koymuştur. Serhıldanların “barış” politikasının da etkisiyle geri çekildikleri '92 sonrası yıllar buna örnektir. 6-8 Ekim serhıldan süreci sonrası buna örnektir.

Uzlaşmacı siyaset, Kürt halkına faşist devleti bir devrimle yıkma çağrısı yapmak yerine , “toplumsal barış-uzlaşma” adına burjuva muhalefet partilerini kapılarını aşındırdıkça, faşist devlet ve dinci faşist iktidar, HDP üzerinden Kürt halkına saldırı için kendinde cesaret ve cüret bulmaktadır.

Konya Meram'da aynı Kürt aileden yedi kişinin, arkasından HDP İzmir binasında Deniz Poyraz'ın katledilmeleri, bir iki gün önce HDP Bahçelievler İlçe binasında yapılan katliam girişimi ve saymadığımız daha pek çok örnek, faşist devletin ve dinci faşist iktidarın Kürt halkını katliamlarla sindirme politikasının sonuçlarıdır.

Buna son vermenin yolu, bütün bu katliamların suç ortağı gerici-faşist burjuva muhalefet partileriyle uzlaşma çabaları değil, faşizme, burjuva muhalefet dahil, onun bütün kurumlarına karşı serhıldanlar yaratmayı hedefleyen mücadeledir. Faşizm yıkılmadıkça faşist politikalardan, bu politikaların sonuçlarından kaçınmak mümkün değil.

Faşizmi yıkmak ise bir devrim sorunudur.