Savaş bir ayını devirdi. Uzun süredir gündem Ukrayna’ya kilitlenmiş durumda. Ve bu arada dünyanın geri kalanında yaşanan bir dolu olay, dikkatlerden kaçıyor. Tıpkı “hareket halinde devrim”in güncel örneği olan Sudan gibi.

2019 Aralık gösterileri ile başlayan devrim, asker-sivil karma “Egemenlik Konseyi” ilanı ile bir geçici denge, Sudan KP’nin karşı çıktığı “Kırılgan Uzlaşı”, durumuna girmişti. Mücadele hiç durmadı. Kesintisiz sürdü. Karşı-devrimin fırsat kollamaları, devrimi bir çırpıda boğma arayışları da hep süregeldi. Geçtiğimiz yılın 25 Ekim’inde ElBurhan liderliğindeki askerler darbe yaparak “Egemenlik Konseyi”nin sivil kanadını budadılar. Yönetime el koydular. Ama evdeki hesap çarşıya uymadı. Silahsız halk, karşı-devrimin bu muazzam silahlı gücüne boyun eğmedi. Özellikle Sudan Komünist Partisi’nin etkin çağrılarıyla sokaklara çıktı.

25 Ekim’den bugüne 90 gösterici, ordu ve polis güçlerinin ateşiyle hayatını kaybetti. 3500’den fazla insan yaralandı. Sık sık “milyonların yürüyüşü” etkinlikleri düzenleniyor. İşçiler greve gidiyor. En son gösteriler, grevde olan öğretmenlere destek için yapıldı. Darbenin daha en başından itibaren Sudan KP, yayımladığı bildirilerle emekçi kitleleri grevlerle desteklenen sivil itaatsizlik eylemlerine çağırıyor.

Ordunun, Cancavid’lerin (paramiliter, yarı-resmi “Acil Destek Kuvvetleri”) ve polisin olanca baskı ve vahşetine rağmen sokaklar boyun eğmiyor. Gencecik göstericiler vuruluyor. Geçen hafta 13 yaşında bir çocuk, iki gün önce 17 yaşındaki ElRaşid... Gerçek mermiyle vuruluyorlar.

Kentler, özellikle işçi kentleri, gösterilerle ve grevlerle sarsılıyor. Burada özellikle “devrimin başladığı işçi kenti” Atbara’yı vurgulamak lazım. Onunla birlikte başkent Hartum’u da!.. Port Sudan, Vad Medeni, ElGedaref, Signa gibi eyalet merkezleri, yoğun eylemlerin de merkezi oldu.

Sudan halkı iki yılı aşkın süredir sokaklarda, meydanlarda. Sürekli eylem halinde. Bu muazzam bir enerji, muazzam bir başarı. Devrimin hasımları, sermaye sınıfı ve emperyalistler, alışılageldiği üzere, zamanla eylemlerin enerjisinin düşeceğini, devrimin baskısının kendiliğinden azalacağını hesapladılar. Devrimi bastıracak güçleri yoktu. Zaten sokakta pratik olarak uygulayabilecekleri zor ve baskıyı aralıksız uyguluyorlardı. Cancavidler bir yandan, ordu ve polis diğer yandan, gizli polisin cinayetleri ve insan kaçırmaları bir diğer yandan... kesintisiz bir baskı ve terör rejimi hakimdi. Ona rağmen devrimci kitle eylemleri hız kesmedi. Kendi içinde inişli çıkışlı bir seyir izledi ama hiç durmadı, duralamadı. Tüm bu iki yılı aşkın süre boyunca kesintisiz bir “hareket halinde devrim”e tanık olduk. Ve aynı şekilde şu ana kadar Sudan KP’nin kitlelerle kaynaşmış/bütünleşmiş başarılı etkinliğine de!..

Kuşkusuz her devrim görece uzun bir tarihsel birikimin ürünüdür. Az çok uzun bir zaman dilimine yayılır. Ve her devrim, kendi özgünlükleriyle dünya sahnesine atar adımını. Kimileri hızla bir genel ayaklanma ile ulaşır zafere, kimileri görece uzun süren bir silahlı mücadele süzgecinden çıkar gelir. Kimileri daha devrim sürecinde doğrudan ordulaşarak ulaşır iktidara. Kimileri de uzun iç savaş sürecinin değişik örnekleri olarak gerçekleşir. Her biri evrensel ve yerel özelliklerin bir sentezi halinde gelişir.

Sudan devrimi de kendi renkleriyle katıldı dünya halklarının devrim mücadeleleri kervanına. Bir “kent devrimi” olarak büyüdü, gelişti. Ve Sudan’da devrim, çok özgün bir şekilde “bedeli kan olan sivil itaatsizlikle silahlandı. Devrim, düşmanının muazzam silahlı gücüne rağmen 2 yılı aşkın süredir milyonları sokaklarda tutmayı başardığı için “sivil itaatsizlik”, karşı-devrimin silahlı gücünün bir türlü üstesinden gelemediği güçlü bir silah haline geldi. Ama bedeli gerçekten de kan idi, ağırdı. Karşı-devrimin sokaklarda sergilediği vahşet, cinayetler, kaçırmalar, işkenceler, tecavüzler hiç kesilmedi.

Devrim, dünyanın en pratik ve en otoriter işidir. Kesin zafer için hasmına boyun eğdireceği, korku salacağı, teslim olmaya zorlayacağı otoriter araçlara, gerçek silahlı güce ihtiyaç duyar. O aşamaya kadar devrimin her başarısı, geçidir, bıçak sırtı dengelere bağlıdır. Sudan devriminin sokaklardaki muazzam kitle gücü, onun o baş eğmez direngenliği, ileri ve geri esnemelere sahip bir kırılgan denge durumu yarattı.

Devrimin ilk başlarında bizzat siyasal güçlerin oluşturduğu/yönlendirdiği örgütler, geniş emekçi kesimler üzerinde manevi otorite sağlamayı başarmış durumdaydılar. Sudan Meslek Odaları Birliği, ve bir çatı örgütü olarak Özgürlük ve Değişim Bildirgesi Güçleri, devrimin siyasi merkezi olarak çalıştı. Daha 2019 Aralık devriminden önce, Komünist Partisi’nin yoğun çabasıyla devrimin siyasal örgütleri büyük oranda bir araya getirilmiş, ÖDBG çatısı altında siyasal bir merkez oluşturulmuş durumdaydı. ÖDGB, kendi otoritesini emekçi kitlelere kabul ettirdiği gibi, ElBurhan’ın başında bulunduğu Askeri Konsey de onu kitlelerin siyasi temsilcisi olarak görmekteydi: “ÖDBG’nin devrimdeki rolünü ve kitlelerin lideri olduğu gerçeğini reddetmiyoruz.”

Söz konusu olan milyonların eğitimi ise, bu, ancak devrim sürecinin içinde, pratik bir etkinlik olarak gerçekleşebilir. Sudan halkı da “hareket halinde devrim” sürecinde muazzam bir eğitimden geçti, geçiyor.

Devrim ilerledikçe, sadece “yukarıda” siyasal merkezler değil, bizzat kitlelerin içinde çok güçlü taban örgütleri yaygınlaştı. “Direniş Komiteleri” adıyla yaygınlaşan bu devrimci kitle örgütleri, emekçi yığınların nabzını elinde tutan örgütler olarak kök saldılar. Bizzat emekçiler tarafından kurulan, onların içinden çıkan Direniş Komiteleri, yerel düzlemde alabildiğine yayıldığı gibi, bölgesel ve eyaletler çapında da merkezileşti. Sokakların gerçek yönlendiricisi haline geldiler.

12 Ocak gösterileri, Komitelerin kitlelere derinlemesine nüfuz etmiş gücünü göstermek bakımından önemli. 12 Ocak’ta emekçileri sokaklara çağırdılar. Karşı-devrim bütün gücüyle sokaklarda önlemler aldı, köprüleri bloke etti. Gösterileri ezmek için tam donanımlı hazırlandı. Eylemler için binlerce emekçi sokaklara çıkmaya başladığında Direniş Komiteleri eylemleri 13 Ocak’a ertelediğini duyurdu. Emekçiler anında sokaklardan çekildiler. Tam teçhizatlı bekleyen karşı-devrim güçleri ne olduğunu anlayamadılar bile. Bomboş sokaklarda öylece kalakaldılar. Ertesi gün işçi ve emekçiler, Direniş Komiteleri’nin çağrısıyla sokakları doldurmuştu yine.

Açıkça görülüyor ki, milyonlarca emekçi, bir ordu gibi belirli bir disiplin içinde hareket edebilecek düzeye ulaşmış; kendi bağrından çıkardığı devrimci kitle örgütleri ise, bu işin kurmaylığını yürütebilecek yeteneklerle donanmış durumda.

Kendi pratiğinden öğrenen devrim, adım adım hasmını alt edebilecek niteliğe kavuşuyor. Sudan devrimi, dünya halklarına esin kaynağı olmaya devam ediyor.