Gerçek ilişkilerde egemenliğini yitiren her sınıf, biçimsel hale gelmiş egemenliğini sürdürmek için umutsuz ve amansız bir baskı ve terör dönemine yönelir. Koyu, kıyıcı bir diktatörlük; ezilen yığınları soluksuz bırakacak bir baskı rejimi... Neredeyse fizik yasası kesinliğinde bir toplumsal eğilimdir bu.

Artık demagoji, yalan, reklam, propaganda yetmez. Yığınları korkutmak, sindirmek gerekir. En büyük silah, korkudur.

Sınıflar savaşının mevcut düzeyini anlamak açısından harika bir kavram/olgudur korku. Her iki cephe açısından da önemli bir kıstas. Kim, ne kadar korkuyor? Korku silahı asıl olarak kimi vuruyor?

Malum. Tüm faşist rejimler gibi dinci faşizmin de en büyük silahı emekçi yığınlar üzerinde yarattığı korkudur. Dolayısıyla, korkunun yenilmesi, etkisizleşmesi, dinci faşizmin en büyük silahının boşa düşmesi demektir. Savaşın genel seyri, tam da bu “silahın” etki alanı üzerinden anlaşılabilir.

Son, ama sonuncu değil, örnek İstanbul, İzmir, Ankara, Amed, Eskişehir... pek çok büyük kentte kadınların eyleminde yaşandı. RTE’nin “tek imza ile” çıktığı İstanbul Sözleşmesi’ni sahiplenmek, “genel bahanesi” oldu kadın isyanının. Üst üste bindi tüm olaylar. Kadın cinayetleri, kadına dönük şiddet, “Onur Yürüyüşleri”ne yapılan saldırılar... Kadınlar cesaret oldu yürüdü polis barikatlarının üzerine.

Her eylem polisin vahşi saldırısıyla karşılandı. Gaz bombaları, plastik mermiler, kalkanlı-coplu saldırılar... Ama polis barikatlarına, azgın polis saldırısına her yerde meydan okudu kadınlar. Soylu bir öfke, muazzam bir isyan vardı sokaklarda. Ve eylemcilerin saflarında korkudan eser yoktu. İşte size nesnel bir ölçüt!

Emekçi yığınlar arasında korku değil, cesaret yayılıyor bir salgın hızında. İşçiler arasında, işsiz işçiler arasında, gençlik arasında, yaşam hakkı için isyan etmek zorunda olan kadınlar arasında... dalga dalga yayılıyor cesaret.

Her çıkış, her eylem dalgası, her küçük isyan, arkada kalanları tetikliyor, harekete geçiriyor. Toplumsal doku bir “süper iletken” halini almış durumda! Cesaret artık kitleselleşiyor.

Öfke kabına sığmaz hale geldi çoktan. Her fırsatta taşıyor. Hem bireysel patlamalar, “isyanlar” görülüyor, hem örgütlü eylemler, ayaklanmalar... Ve tüm baskılara, tehditlere, polis ve mahkeme dayatmasına, zindanlara rağmen insanlar sokaklarda öfkelerini haykırıyor. Hiç korkmadan duygu ve düşüncelerini dile getiriyor. Sokaklarda korku eşiği aşılmış durumda.

Kar etmiyor dinci faşizmin saldırıları. Etmeyecek de. Çünkü bu güncel “isyan”, öyle iddia edildiği gibi “bir takım odakların kışkırtmasının” ürünü değil, tarihsel bir gelişmenin ürünü. Tüm dünyada kapitalist ilişkilerin güncel ve süreğen krizidir asıl “kışkırtıcı”! Ve hiçbir güç, kapitalizmin bu “kışkırtıcı faaliyetini” engelleyemez, kapitalist sistem tarafından her gün yeniden ve yeniden harekete geçmeye zorlanan yığınları korku ile sindiremez.

Korku silahı çoktan ters tepti. Her sokak röportajı, her küçük eylem, her en basit “hak arama” girişimi, devasa devlet aygıtının ağır baskı ve saldırılarının nasıl hiçleştiğinin canlı kanıtıdır. Asıl bu baskı araçlarını ellerinde tutanlar, on milyonlarca yoksulun gazabından tarifsiz bir korkuya kapılıyorlar. En büyük silahlarının böylesine hiçleşmesinden dehşete düşüyorlar.

Cesaret kitleselleşmiş, artık emekçi yığınların olağan özelliklerinden biri haline gelmiştir. Tekil “öncüler” değil, kitleler halinde geriden gelenlerin yolunu açıyor her eylemci kesim. Cesaretin böylesine kitlesel ve toplumsal karakter kazandığı koşullarda sınıf bilinçli işçilere, öncülere düşen görev, bu “kitlesel cesaret”in önünü açacak yönelimler sergilemektir.

Devrimci pratik girişimler gerekiyor. Sözü olan, sokaklarda pratik bir şekilde söylemek zorunda. Her sanayi bölgesinde, her işletmede, okulda, mahallede... her yerde öne geçmek, bu kitlesel cesarete denk, hatta geriden gelenlere esin olacak bir dille konuşmak gerek. Ve kuşkusuz bu “esin”in özel araçlarını da hiç gecikmeksizin yaratmak gerek. Özellikle gençlik, bu doğrultuda cesaretlendirilmeli, ileri atılması sağlanmalı.

Son kadın isyanının bir kez daha altını çizdiği gerçek, korkunun saf değiştirdiğidir. “General korku” dinci faşizmin saflarında dolu dizgin sürüyor atını. Bunu görmek isteyen, dinci faşist iktidarın en tepesindekilere baksın yeter. Korkudan fal taşı gibi açılmış gözler, duvar kireci rengindeki yüzler... Korkunun cisimleşmiş halidir şimdi onlar.