Aslında hikaye yeni değil. Ama yeniden ortaya çıktı. Ve üstelik bu defa eş zamanlı olarak kapitalist dünyanın üç büyük ekonomisinde... Tekil olsa “öznel” deyip geçilebilirdi ama, üç büyük ülkede eş zamanlı olarak yaşandı. Olguyu evrensel kılan bir şeyler olsa gerek!

ABD ve Fransa'da, hemen hemen aynı günlerde, emekli veya görevli askerler, tüm kamuoyu tarafından “muhtıra” olarak adlandırılan mektuplar yayımladılar. Almanya’da ise durum daha ileri düzeydeydi. Bir askeri darbe planı ortaya çıkarıldı!

Almanya’daki olay, tarihsel arka planı bir kenara bırakırsak, yaklaşık dört yıl öncesine uzanıyor. Alman istihbaratı 2018 Kasım’ında ordu içinde yaptığı operasyonda “Hanibal Gölge Ordusu adı verilen bir Neonazi oluşumu çökertti. ... tamamı askerlerden oluşan ve aralarında bir albayın da bulunduğu teşkilatın, ‘X Günü’ adını verdikleri bilinmeyen bir tarihte, Almanya’daki siyasetçilere yönelik suikastlar yaparak, iç savaş çıkartmayı, ardından da darbe planladığı iddia edildi.” Haberin devamı da var. İlk operasyon 2017’de oluyor, bir üsteğmen, provokasyon eylemi planlarken yakalanıyor. Ama “delil yetersizliğinden” serbest bırakılıyor! Ardından çeşitli siyasetçileri ve Müslüman ve Yahudi topluluk önderlerini toplayıp öldürmeyi planlayan gizli bir Neonazi yapılanmasına dair bilgilere ulaşılıyor. Tutuklamalar oluyor.

Bu olaydan sonra, geçen yılın Temmuz ayında yayımlanan bir haberde, aynı “X Gününe hazırlık” yapan ordu mensupları gündeme geliyor. Tema aynı: “Alman devletinin devrileceği güne hazırlık yapılması, ‘vatanseverler’in kendilerini güvenliğe alması ve ilk dalga sona erdiğinde ülkenin yeniden inşa edilmesi!”

Aradan 10 ay geçiyor. 30 Nisan 2021’de gündeme “bomba gibi haber” düşüyor: “Almanya’da Eski Askerlerden Darbe Planı!” Dört yıl önce patlayan ilk olaydaki aynı senaryolar burada da ortaya saçılıyor. Öldürülecek siyasetçiler ve toplum önderleri listesi, bunlara dair istihbari bilgiler... her şey hazır. Hollanda’daki (ve daha önce Almanya'daki) pandemi kısıtlamalarını protesto eylemlerinin yarattığı ortam tartılmış, bunun üzerinden Berlin’de iktidarın ele geçirilmesi üzerine planlamalar yapılmış. Reichbürger, yani “imparatorluk vatandaşı” kavramları var ki, Nazi Almanyası’nın İkinci Dünya Savaşı öncesi sınırlarına atıfta bulunuyor. Her şey net, açık, hazır!

Diğer olay, siyasal literatüre “Fransızca konuşmak” kavramını hediye eden, her zaman ayaklanmaların, devrimci patlamaların beşiği olmuş Fransa’dan.

21 Nisan günü aşırı sağcı bir web sitesinde 20 emekli generalin ve 100 dolayında emekli veya görevli subayın ve binden fazla askerin imzaladığı, Macron’a hitaben bir mektup yayımlandı: “Artık ağırdan almaya vakit kalmadı, aksi takdirde bu büyüyen kaosu yarın iç savaş sonlandıracak ve sizin sorumlu olacağınız binlerce ölüm meydana gelecek!”

“Muhtıracılar” faşist Le Pen ile yoğun bir dirsek teması içinde. Zaten faşist Ulusal Birlik Partisi açıktan arka çıktı muhtıraya. Daha sonra açığa çıktı ki, muhtırayla aynı içerikte bir dosya, daha öncesinde Meclis’e gönderilmiş 16 emekli general tarafından. Yani gelip geçici bir “heves” değilmiş yayımlanan muhtıra.

Macron ve hükümeti sözde bu muhtırayı reddetti. Olay bir parça soğudu... derken, aynı faşist derginin web sayfasında 9 Mayıs’ta yeni bir mektup yayımlandı. (Tarih özel seçilmiş midir, bilemiyoruz. Zira 9 Mayıs, Kızılordu’nun Alman faşizmini ezip zaferini ilan ettiği tarih.) İlk mektubun kararlılıkla savunulduğu bu ikinci mektup, görevli (muvazzaf) ordu mensuplarınca yazılmıştı ve “Eğer iç savaş patlak verirse, ordu kendi topraklarında düzeni sağlar çünkü ondan istenecektir. Hiç kimse böylesine korkunç bir durumu isteyemez. Büyüklerimiz de (emekli askerler) istemez. Ama evet, yine, Fransa'da iç savaş sessizce hazırlanıyor ve bunu çok iyi biliyorsunuz” diye meydan okuyor, Macron’a “harekete geç” çağrısıyla sona eriyordu. Bizim “Çoban Sülü”nün şapkasını alıp gideceği türden bir muhtıraydı düpedüz! Zaten Macron’un genelkurmay başkanı da alabildiğine cılız bir tepki vererek, mektubu imzalayanların ordudan istifa etmesini istemekle yetindi!

Almanya ve Fransa... Avrupa Birliği’nin iki ağır topu, iki lider ülkesi! Darbe girişimi ve bizde 12 Mart’ı çağrıştıran muhtıra ile geliyorlar gündeme. Ve tam bunlar kamuoyunu meşgul ederken, son dönemde ayaklanmaların, yoğun protesto gösterilerinin ve ünlü Capitol baskınının sarstığı emperyalist-kapitalist dünyanın lider ülkesinde, ABD’de benzer bir mektup düşüyor ajanslara.

Ulusumuz büyük bir tehlike içinde” çığlığıyla başlıyor mektup, “1776'daki kuruluşumuzdan bu yana hiçbir zaman olmadığı kadar Anayasal olarak hayatta kalma savaşı veriyoruz. Çatışma, Anayasal özgürlük ve özgürlük taraftarlarına karşı Sosyalizm ve Marksizm taraftarları arasındadır” şeklinde devam ediyor. 124 emekli general ve amiral imzalamış. Başkanlık seçimleri öncesinde de 317 emekli general benzer bir bildiri kaleme almışlardı. Mektubun bitiş paragrafı ise bir seçim kampanyasını da çağrıştırıyor: “Tüm vatandaşları, ABD'yi, Anayasal düzeni kurtarmak için harekete geçecek ve şu anda görevde olanları sorumlu tutacak siyasi temsilcileri seçmek için yerel, eyalet veya ulusal düzeyde dahil olmaya çağırıyoruz. Halkın iradesi duyulmalı ve takip edilmelidir.”

Başta da söylediğimiz gibi... burada ortaya çıkan olaylar tek bir ülke ile sınırlı olsaydı, o ülkenin iç koşulları üzerinden değerlendirip bir sonuca varılabilirdi. Ama burada, üç büyük emperyalist ülkede aynı zaman diliminde ortaya çıkan bir durum var. Bu üç örnek, bir “genel”in, evrensel olanın üç somut yansısından başka bir şey değil. Daha bir dizi emperyalist ve kapitalist ülkede benzer eğilimlerin gittikçe güçlenmekte olduğuna kuşku yok.

Yukarıdaki örnekler doğrudan pandeminin sonucu olarak çıkmıyor. İlk örnekleri daha öncesine uzanıyor. Ama pandemi ile birlikte daha sık ve keskin hatlarla ortaya çıkıyor. Öncelikle bunu tespit etmiş olalım.

Genel olarak, her ciddi bunalım dönemi, sınıflar savaşının kaçınılmaz olarak olağanüstü şiddetlendiği dönemlerdir. Bunalımlardan çıkış, bu savaşın seyrine göre olur. Ya sermayenin çıkarları doğrultusunda gelişir, ya da emeğin. Sermaye sınıfı, böylesi olağanüstü bunalım koşullarında hemen her zaman en gerici, en kanlı faşist diktatörlüğe doğru güçlü eğilim gösterir. Neredeyse fizik yasası keskinliğindedir bu eğilim. Gerçekleşip gerçekleşmemesi, siyasal, iktisadi ve toplumsal koşulların bütününe bağlıdır. Tek tümceyle ifade etmek gerekirse, sınıflar savaşının seyrine bağlıdır.

Bu üç büyük emperyalist ülkede, ayrıca toplumsal ayaklanmalar zincirinin halkasını oluşturan bir dizi bağımlı kapitalist ülkede, gözlerimizin önünde cereyan eden süreç, tastamam bu evrensel yasanın tezahürüdür. Sermaye sınıfı, dev tekeller, mevcut şartlarda yola devam edemeyeceklerini açık ve net görüyorlar. En azından son çeyrek asrı bulan bir geçmişi var kuşkusuz büyük altüst oluş sürecinin. Güncel durum ise, neredeyse 13 yıldır kesintisiz devam eden ve pandemiyle birlikte olağanüstü bir yıkıcılığa ulaşan büyük ekonomik krizdir. Emperyalist-kapitalist sistem ve bir bütün olarak kapitalist uygarlık çöküyor.

Çöküş dönemi, sermayenin korkulu rüyası olan komünizm heyulasının başucuna dikilmesidir. Doğal olarak tüm “önlemleri”, bütün yönelimleri komünizm korkusunu açığa vuruyor. İkinci olarak, yukarıdaki örneklerde ortaya çıkan “asker refleksi”, dev tekellerden bağımsız değil. Bunu özellikle vurgulamak gerekiyor. Verili kurumsal yapılarla toplumu yönetemiyor tekeller. Geniş yığınlar sistem dışına çıkıyor. Böylece askeri darbeler, faşist diktatörlükler dönemi “en gelişmiş kapitalist ülkelerde” tekellerin güncel politik eğilimi olarak güçleniyor.

Sürekli vurguladığımız gibi, bu, mevcut kapışmanın sermaye cephesinde güçlenen (kuşkusuz tek değil) eğilimdir. Ama sürecin bir de emek cephesi var. Ve bu cephede gittikçe daha geniş yığınlar doğrudan kapitalist sisteme karşı harekete geçiyor. Nesnel devrimin yayılmasıyla birlikte öznel olarak da güçlü bir antikapitalist bilinç yaygınlaşıyor, sosyalizm bilinci gelişip güçleniyor.

Kapitalizmin bunalımlarının sadece faşizmle değil, toplumsal devrimlerle de doğrudan ilişkisi var. Hangi ilişkinin üstün geleceği, tamamen ve yalnızca sınıf savaşına bağlıdır.

Gelecek konusunda umutlu olmak için fazlasıyla yeterli bir durumdur bu. Tekellerin ve onların uşağı durumundaki generallerin korkusu bir toplumsal devrimin dünya çapında hazırlanmakta olduğunu haber veriyor.

Umut ve cesaret dolu olmak için çok neden var...