Sosyal refromist partilerin yeni “okus pokus”u mu desek, yeni üçkağıdı mı desek, bütün birlik deklarasyonları, istisnasız aşağı-yukarı, şu cümleyle bitiyor: “Bir araya gelişimiz, (adı her ne ise) kurduğumuz birlik seçim için değil, seçimle sınırlı değil”.

Okur, bu sözlerimizi teyit etmek için son aylarda kurulan “Sosyalist Güçbirliği” ile “Emek ve Özgürlük” ittifaklarının açıklama ya da deklarasyonlarına bakabilir. Göreceği şey şudur: Seçim, sandık, parlamento üzerine bir yığın laf sonrasında, bir araya gelerek kurdukları şeyin yemin billah seçim için olmadığını, ya da seçimlerle sınırlı olmadığını yazdıklarıdır.

Önce bardağın dolu tarafına bakalım. Yedikleri içtikleri, hayalleri, rüyaları, her şeyleri seçim, sandık, seçim anketleri, kim aday olacak, kim olmayacak, parlamentoda çoğunluk nasıl sağlanır; ilk turda mı, ikinci turda mı gerici-faşist burjuva ittifakın adayını desteklemeli vb vb. konularından ibaret olan sosyal reformist partiler ve bu partilerin peşindekiler, açık ki, gerçek amaçlarını gizleme ihtiyacını duyuyorlar.

Sosyal reformist partileri gerçek amaçlarını gizlemek zorunda bırakan etken, devrimci düşüncenin, seçimlere ve parlamentoya dair devrimci politikanın baskısıdır.

Devrimci düşünce ve politikaların son derece baskın olduğu 70'li yılların tanıkları, söz konusu dönemde örneğin Troçkist olmanın adeta ayıplandığını, anarşist düşüncenin ise adının bile geçmediğini hatırlarlar.

Aynı şekilde, sosyalizme barışçıl geçiş, parlamenter düşünce ya da yasalcılık da açık şekilde savunulamazdı. Bu düşünceleri savunanlar kendilerini mutlaka bir kulp bulmak, kılıfına uydurmak zorunda hissederlerdi. Örneğin TSİP, “bakmayın siz bizim yasal parti olduğumuza, bizim başka aparatlarımız da var” propagandasıyla kendi taraftarlarını aldatırdı.

Bu durum, 70'li yıllarda devrimci düşüncenin gücüne işaretti. Bugün karşılaştığımız durum benzer bir durumdur. Yasalcılar, zora dayalı devrime değil, sosyalizme barışçıl geçişe inanlar; seçimlerle parlamentoda çoğunluğun ele geçirilmesiyle sosyalizme geçileceği düşüncesini savunanlar gerçek düşüncelerini gizleme ihtiyacı duyuyorlar.

Devrimci düşünce ve politikaların emekçi sınıflar, ezilen, sömürülen halklar, yoksul kitleler üzerindeki etkisini gösteren bu durum olumludur, deyim yerindeyse, bardağın dolu yanıdır.

Ne var ki her şey bundan ibaret değil. Bardağın bir de boş tarafı var. Sosyal reformist partilerin, uzlaşmacıların, liberallerin bu çabaları boşuna değildir. Ortamı boş bulmaları durumunda birleşik devrimin toplumsal güçlerini kendi gerçek amaçları hakkında aldatma, kitlelerin devrimci enerjisini burjuva sınıfın kanallarına akıtma tehlikesi de mevcut.

“Seçim için değil, seçimle sınırlı değil” diyenlerin gerçekte bütün çabaları seçim/sandık ve parlamento içindir. Bunların bütün politikaları, bütün düşünceleri kapitalizmden sosyalizme barışçıl geçiş düşüncesinden ibarettir.

Sosyal reformist partiler, bu düşüncelerini haklı çıkarmak için Marksist düşüncenin sınıf savaşına dair vardığı sonuçları sonuna kadar götürmemekte son derece dikkatli davranırlar. Örnek olsun, çoğunluğu eski TİP'ten gelenlerin kurduğu yeni TKP iktidar olduğunda neler yapacağını çarşaf çarşaf yayınlıyor ama iktidara nasıl gelmeyi tasarladığı hakkında tek bir söz olsun etmiyor.

TKP, zurnanın zırt dediği yere geldiğinde bu noktayı neden büyük bir sessizlikle atlıyor? Nedeni gayet basit: Çünkü TKP'nin aklında seçimlerle parlamentoda çoğunluğu ele geçirerek iktidar olmaktan başka bir şey yok.

Şüphesiz, TKP bir istisna değil. Diğer tüm sosyal reformist partiler ve uzlaşmacı küçük burjuva parti aynı düşünceye sahipler. Ama birleşik devrimin güçlerine, işçi sınıfına, emekçilere, yoksul kitlelere, Kürt halkına şu basit gerçeği söylemekten büyük bir özenle kaçınırlar: Velev ki seçimin birinde çoğunluğu sağladınız tekelci sermaye sınıfı ve faşist devlet size iktidarı verecek mi sanıyorsunuz? Vermeyeceklerini en iyi kendileri biliyor.

Ama bundan çok daha önemli bir nokta var. O da şudur: Burjuva devletin -Türkiye özelinde faşist devlet- yıkılmasından söz etmeksizin iktidarın fethinden söz etmek katıksız bir oportünizmdir. Bütün sosyal reformist partilerin ve oportünistlerin temel özelliği, iktidarın ele geçirilmesinin ve bununla birlikte devletin fethinin basit bir çoğunluk sağlanması yoluyla mümkün olduğunu ileri sürmektir.

Onların tüm düşünce ve politikaları şuna indirgenebilir: Parlamentoda basit çoğunluğu sağlarsan iktidarı ele geçirebilir ve buradan devam ederek devleti fethedebilirsin! İktidar olmaktan söz ederken bunun nasıl gerçekleşeceğine dair tek laf etmemelerinin nedeni budur. Sosyal reformistler, hani şu “seçim için değil” ya da “seçimle sınırlı değil” diyenlerin tüm düşünce ve umutları parlamentoda çoğunluğu ele geçirmek yoluyla devleti ele geçirmektir. Oysa belediye başkanlıklarını bile kendilerine bırakmıyorlar; o da ayrı bir konu!..

İktidar olmaktan, iktidara gelmekten söz etmek yetmez, burjuva faşist devlet makinasını ne yapacağını da açıkça ortaya koymak lazım.

Sosyal reformist partilerin ve onların ayak izlerinden giden oportünist hareketlerin bütün amacı, “parlamentodan çoğunluğun kazanılması ile devlet iktidarının ele geçirilmesi ve parlamentonun hükümetin efendisi durumuna dönüştürülmesi”dir.

Devrimci komünistlere gelince.. “silahlı proletaryanın kendisinin hükümet durumuna gelmesi ereğiyle, tüm devlet makinesinin yıkılması için savaşacağız”(Lenin)