Bu sözün bize ait olmadığını okur hemen anlamıştır. Dinci faşist iktidar cenahından, kendini “emekli albay” olarak tanıtan bir zata ait bu söz.

Ama sıradan, ya da diyelim ki dinci faşist partilerin ayak takımından biri değil bu zat. Dinci faşist iktidarın kadrolarının kapı arkalarında, kendi aralarında yaptıkları konuşma ve planların güçlü bir yansıması olduğundan şüphe duyulmamalı. Kendi aralarında konuştukları ve planladıkları şey, iktidarı “sandıkta teslim etmemek”

Yeni bir durum değil elbette. Leninist Parti, bir kaç yıldır, dinci faşist partinin iktidarı seçim yoluyla bırakmayacağını söyleyip duruyor. “Sandıkla Gitmeyecekler” sloganı 2015 seçimleri öncesinden beri bu topraklarda yankılanıyor.

Geçerken değinmekte yarar var. Bazı sosyal reformist partilerin yazar-çizerleri, şimdi şimdi, Amerika’yı yeniden keşfeder gibi iktidarın “seçimle gitmeyeceğini” yazıyorlar. Böyleleri, Leninist Partinin iki ülkenin emekçi sınıflarını seçim aldatmacasına karşı uyarmak için 2015'ten bu yana attığı “sandıkla gitmeyecekler” sloganını duymamış olamaz. Ama şimdi Amerika’yı yeniden keşfeder gibi davranmaları Leninist Partiden aşırdıkları düşünceleri kendi düşünceleriymiş gibi ileri sürme çabasındandır. İyi de aşırılmış düşüncelerle nereye kadar gidebilirsiniz ki? Bir yere gidemezsiniz. Çünkü bu düşünceleri içselleştirebilmiş değilsiniz, içselleştiremezsiniz de. Çünkü maya sosyal reformist bir maya. Örneğin, “seçimle gitmeyecekler” diyen yazarın partisi, harıl harıl seçim hazırlıkları yapıyor.

Biz kendini “emekli albay” diye tanıtan faşist tosuncuğa, onun sözlerine dönelim. Şöyle demiş faşist tosuncuk:

Bu vatan kanla alındı, kanla savunuluyor. Bu vatanı Türkiye düşmanları ile işbirliği yapanlara sandıkta teslim etmeyiz... Etmeyeceğiz! Vatan sağ olsun...”

Biz biliyorduk; bize sürpriz değil. Şimdi gerisini, harıl harıl seçim hazırlıkları yapan, Türkiye ve Kürdistan halklarını, emekçi sınıflarını, yoksullarını, “tek adam rejimini seçimle yıkacağız” diye aldatan sosyal reformistler, uzlaşmacı küçük burjuva parti ve seçim hazırlıklarında bunlardan geri kalmayan oportünist hareketler düşünsün.

Peki, bu faşist “kurt”çuk böyle aleni, dünya aleme göstere göstere meydan okurken “tek adam rejimi”ni seçimle göndereceklerini vadeden sosyal reformist partiler, uzlaşmacı küçük burjuva parti, bu parti içinde harıl harıl faaliyet gösteren oportünist hareketler nasıl bir tepki verdiler dersiniz? Yanıt kocaman bir hiç. Kulakları üzerine yatıp sağırları oynadılar. Bir ses bile çıkaramadılar. “Biz kazanalım da siz iktidarı vermeyin görelim” bile diyemediler. Çünkü ne yapacak bir şeyleri vardı ne de bir şey yapacak mecalleri kalmıştı.

İyi de bu SADAT'çı faşist “kurt”çukun iktidarı sandıkta teslim etmemek düşüncesi yeni bir şey mi? Kaç kez yazdık, gösterdik. Dışişleri Bakanı Çavuşoğlu daha 2020'nin son ayında “seçim olsa da iktidarın size verilmeyeceğini biliyorsunuz” demişti. Kim bu seçimler olsa da iktidarın kendilerine verilmeyeceğini bilenler? Biz yanıtlayalım: Sosyal reformistlerin tüm geleceklerini kendisine bağladıkları CHP önderliğindeki gerici/faşist burjuva muhalefet. Sosyal reformistler, Kürt halkını “AKP-MHP faşizmini sandıkla yıkacağız” diye aldatan uzlaşmacı küçük burjuva parti bu sözleri duymamış mıydı?

Duymaz olur mu?

Peki sonuç? Yine kulak üstüne yatıp sağırları oynamak ve o sözler unutulana kadar pusuda beklemek. Sözler unutulup gidince yine kaldıkları yerden, üstelik bu sefer CHP'nin kuyruğuna daha açık biçimde takılmaya devam ettiler.

Fazlası var, azı yok. 2017'nin 13 Ağustos'una kadar geri gidince bu sefer dinci faşist iktidarın başının “Parlamenter demokrasi yokdediğini görürüz.

Dinci faşist tosuncuğun meydan okuması karşısında suspus olanlar, geçmişte RTE'nin “parlamenter demokrasi yok”, “Parlamenter demokrasi bizim için mazi oldu” şeklindeki sözleri karşısında da dut yemiş bülbüle dönmüşlerdi. Çok sevdikleri parlamentonun ölüm ilanı karşısında kıllarını bile kımıldatamadılar.

Onların iktidarı sandıkta teslim etmeyeceğini iki ülkenin emekçi sınıfları biliyorlar zaten. Bu düşünce emekçi sınıflarda, ezilen halklarda bir bilinç haline gelmiştir. İktidar sandıkta değil, sokakta alınacak. Daha tam ifade etmek gerekirse, ele geçirilecek. CHP ve diğer gerici/faşist burjuva muhalefetin görevi, iktidarın sokakta ele geçirilmesini engellemek; bunun için dinci faşist iktidarı ayakta tutmanın yollarını aramaktır. “Altılı Masa”nın yapmaya çalıştığı budur.

Burjuva sınıfın bütün politik güçleri, politik partileri bu iktidarı ayakta tutmak için tüm güçlerini seferber etmiş durumdalar.

Türkiye ve Kürdistan emekçi, yoksul halklarına gelince... Onları açlığın, sefaletin, uçurumun kenarından sadece iktidarın bir devrimle ele geçirilmesi kurtarır. Onlar iktidarı sandıkla “teslim etmeyecekler” biz bir devrimle ele geçireceğiz.

Öyleyse sloganımız, “hiçbirini istemiyoruz; hepsi gidecek” olmalı. Şimdi bu sloganı öne çıkarmanın zamanı. Tıpkı Lübnan emekçi sınıflarının bir kaç yıl önce dediği gibi “hepsi demek hepsi demektir!”