< Reformistlerle Leninistler Arasındaki Fark

İşçi olsun, öğrenci ya da ücretli çalışan olsun, genç Leninistlerin en çok sordukları soruların başında neyi nasıl yapmalıyız sorusu geliyor. Sürecin bir ayaklanmaya, bir devrime gittiği hakkında kimsenin kuşkusu yok. Soru ve sorun, devrime öncülük yapacak gücün nasıl biriktirileceği konusunda düğümleniyor.

Bu köşeden, kafalardaki soruya mümkün olduğunca, bir köşe yazısının imkan verebileceği ölçülerde yanıt vermeye çalıştık; bundan böyle de bu yönlü çabalarımız devam edecek. Çünkü devrimin geleceği, Leninistlerin bu yöndeki çabalarına ve bu çabalarla biriktirecekleri güce bağlıdır. Sonuçta devrimci politika sanatı, devrimci güç biriktirme sanatıdır.

Peki, işçi sınıfının, diğer ücretli emekçilerin ve birleşik devrimin geri kalan tüm güçlerinin gittikçe artan ve şiddetlenen mücadelelerinde Leninist gençler nasıl bir politik yol izlemeliler? Engels, 26 Ocak 1894'te Filippo Turatti'ye yazdığı bir mektupta, komünistlerin işçi sınıfı hareketi karşısında izlemeleri gereken taktikleri şöyle tanımlıyordu:

“İşçi sınıfının burjuvaziye karşı savaşımının geçmek zorunda olduğu çeşitli gelişme aşamalarında, [komünistler] her zaman ve her yerde, bir bütün olarak hareketin çıkarlarını temsil ederler. ... Komünistler işçi sınıfının acil hedeflerine ulaşılması ve o andaki çıkarlarının gerçekleşmesi için savaşırlar; ama şimdiki hareket içerisinde, bu hareketin geleceğini de temsil eder ve gözetirler.”

Dolayısıyla, iki sınıf arasındaki savaşımın her evresine aktif biçimde katılırlar; bunu yaparken, bu evrelerin ilk büyük amaca giden yalnızca çok sayıdaki aşamalar olduğu olgusunu hiçbir zaman gözden kaçırmazlar; ilk büyük hedef de, toplumu yeniden örgütlemenin aracı olarak siyasal iktidarın fethedilmesidir.”

Engels, son derece açık ve anlaşılabilir bir dille anlatıyor. Demek ki, Leninistler, işçi sınıfının -ve birleşik devrimin tüm toplumsal güçlerinin diye eklemek gerek- burjuvaziye karşı savaşımının her aşamasına aktif biçimde katılmalılar. Hareketin içinde, yani eylemin içinde, işçi sınıfının acil hedeflerine ulaşması için, bu hedeflerin gerçekleşmesi için ellerinden geleni yapmalılar. Daha önce de ele aldığımız gibi, işçi sınıfının her bölüğünün kapitalistlere karşı, ne kadar küçük olursa olsun “zafer” elde etmesine çaba harcarlar.

Burada, Leninistleri sosyal reformistlerden, sendikalist anlayışa sahip olanlardan, uzlaşmacı çizgiye sahip olanlardan ayıracak nokta nedir? Çünkü onlar da, işçilerin en basit taleplerini elde etmeleri için “savaşırlar”, ellerinden geleni yaparlar. Fark şurada: Sosyal reformistler, sendikalist anlayışa sahip olanlar vb. için, elde edilecek kazanımlar her şeydir. Leninist politikaya gelince, Leninistler, Engels'in sözleriyle söyleyecek olursak, “ bu evrelerin ilk büyük amaca giden yalnızca çok sayıdaki aşamalar olduğu olgusunu hiçbir zaman gözden kaçırmazlar; ilk büyük hedef de, toplumu yeniden örgütlemenin aracı olarak siyasal iktidarın fethedilmesidir.”

Fark işte bu kadar büyük. Leninistler için siyasal iktidarın fethi ilk büyük hedeftir. Sosyal reformistler ve onların yolundan giden tüm siyasal hareketler için ise, siyasal iktidarın fethi, ilk büyük hedef değil, son -ve ne zaman geleceği de belli olmayan- büyük hedeftir. Engels, sosyal reformistlerin politikasını şöyle tanımlar:

“’Kimse bizi yanlış anlamasın'; biz 'partimizden ve programımızdan vazgeçmek' istemiyoruz; 'ancak, bütün gücümüzü ve enerjimizi, öncelliği olan, daha uzun erimli esinlerin tasarlanmasına girişilmeden önce elde edilmesi gereken belli amaçlar üzerinde yoğunlaştırırsak, önümüzdeki yıllar için yapacak yeterince işimiz olduğunu düşünüyoruz.'

“O zaman, 'bizim uzun erimli istemlerimizden... korkarak şimdi bizden uzaklaşmış olan' burjuvalar, küçük-burjuvalar ve işçiler kitleler halinde bize katılacaklardır.

“Program yadsınmış olmayacak, yalnızca ertelenecek – belirsiz bir dönem için. İnsan bir programı kendisi için, kendi yaşam süresi için değil, ama ölümünden sonrası için kabul eder, çocuklarına ve torunlarına kalıt olarak bırakmak için. Bu arada insan 'bütün gücünü ve enerjisini' ufak tefek işlere ve toplumun kapitalist düzeninin yırtığını söküğünü dikip onarmaya ayırmalıdır; böylece burjuvaziyi ürkütmeksizin, en azından, bir şeyler yapılıyor görüntüsünü yaratır.”

Engels'in alaycı bir dille ifade ettiği uzlaşmacı, sosyal reformist görüşler ile komünist politika arasındaki fark işte böyle taban tabana zıttır. Leninistlerin dikkat edeceği nokta, işçilerin “acil” olarak ortaya koydukları, örneğin, işte atılmış işçilerin işe geri alınması, ücret artışları, işyeri koşullarının düzeltilmesi vb. vb. talepler için komünistlerin işçilerle birlikte, “onların içlerinde olarak” mücadele etmeleriyle komünistlerin bizzat kendilerinin düzenin yırtığını söküğünü dikip onarma anlamına gelecek talepleri işçilerin önüne koymalarının aynı şey olmadığıdır.

Bunların ikisi bir ve aynı şeyler değil, taban tabana zıt hedeflerdir. Komünistler, işçi sınıfının burjuvaziye karşı mücadele okulunda eğitimi, kendine güven kazanması, gücünü görmesi, işçilerle kaynaşmak, sıkı ve yakın bağlar kurmak gibi amaçlarla savaşımın her aşamasına katılarak ve işçi sınıfının acil hedeflerine, -örneğin işten atılmış işçilerin işe geri alınması vb.- ulaşması için savaşırlar. Ama komünistlerin kendileri “asgari program” adı altında bunları işçi sınıfının önüne koymazlar. Aksine, “ilk büyük hedef”in, toplumu yeniden örgütlemenin aracı olarak, “siyasal iktidarın fethedilmesi” olduğunu akıllarından çıkarmazlar; bunun propaganda ve ajitasyonunu yaparlar. İşçi sınıfının kendiliğinden hareketi içinde kaybolmamanın yegane yolu ve güvencesi budur.

Şimdi bu komünist taktiğin önemi on kat, yüz kat artmıştır. Buna yol açan olgu, Rusya ile tüm emperyalist-kapitalist devletler, bunların çeperindeki gerici faşist güçler arasındaki savaş ve bu savaşın yol açması kaçınılmaz olan sonuçlardır. Dünya devrimi ya da devrimler dizisi artık kaçınılmaz hale gelmiştir. Buna Avrupa'nın emperyalist devletleri de dahil.

Türkiye ve Kürdistan bu kategorideki devletlerin başında geliyor. Bu nedenle, Leninistlerin devrimci komünist mücadelesi, işçi sınıfıyla, ezilen yoksul kitlelerle, Kürt halkıyla yakın, sıkı ve sayısız bağı yaşamsal önemdedir.