Bu topraklarda kitleler, yarım yüzyıldan fazla bir zamandır, burjuvaziyle savaş halinde. Bu, basit bir mücadele değil, ciddi bir savaştır. Savaşın bu denli uzun süredir devam etmesinin bir nedeni, diğer şeyler bir yana, bu toprakların devrimci bir kavga için verimli olmasıdır. Buralar devrim için verimli olmasaydı, dünyanın en ağır baskılarının yaşandığı bir yerde, tüm bu şartlara rağmen, devrimci savaş bu kadar uzun süremezdi. Bunun diğer bir nedeni, yüksek bir devrimci bilince sahip mücadeleci kitlelerin ve bunların en ileri kesimi olan örgütlü devrimci güçlerin, devrimci komünistlerin varlığıdır.

Amacımız bir gerçeğin altını çizmek değil, verimli bir yerde iktidar hedefini önüne koymayan bir anlayışı eleştirmektir. Önüne politik ve pratik bir görev olarak iktidarı almayı koymamışsan, iktidar için örgütlenmemişsen ve bunun için savaşmıyorsan, dünyayı değiştirme kağıt üzerinde kalır. Çünkü, dünyayı değiştirme devrimci bir iktidara dayanılarak gerçekleşir. İktidara dayanarak ve kitle inisiyatifini sonuna kadar harekete geçirerek. Kitleler onyıllardır, iktidara gelmek için savaşıyor. Fakat uzlaşmacı siyasetler, verili savaşın hep gerisinde kaldı. Seçim süreci de içinde, daha geniş bir zamanlama boyunca, kitlelerin iktidar savaşımını bilinçli olarak saptırdılar. Burjuva egemenliğine ve kapitalist topluma karşı gelişen devrimci kitle hareketini, burjuva diktatörlüğün sınırları içinde söndürmek istediler. Devrimci hedefleri lafta kabul edip, pratikte iki yüzlüce davrandılar. Toplumu herkesin ihtiyacını karşılayacak şekilde dönüştürmek, Leninist Partinin politik ve pratik görevidir.

Sosyal eşitsizliğin derinleştiği, bununla bağlantılı olarak, kitlelerin genel bir başkaldırı içinde olduğu; kitlelerin devrimci olgunluk gösterdiği bir yerde doğrudan doğruya iktidarı ele geçirmek için mücadele etmemek, dünyada yakın tarihteki ayaklanmalarda kullanılan bir deyimle, kazanmayı reddetmektir. Emekçi kitleler, kendi kurtuluşu için, kendi iktidar hedefi için, savaşmalıdır. Burjuva muhalefeti iktidara getirmek için değil. İşçi sınıfı, uzlaşmacı bir politikayla değil, bağımsız ve devrimci bir politikayla kazanır.

Ama mücadele gücünden yoksunsan, devrim toprağında bile kazanamazsın. Devrimci mücadele gücü olmayanlar yani devrimci mücadele gücü tükenenler, çözüm gücü de olamazlar. Kitlelere bir çıkış gösteremezler. Uzlaşmacı siyasetler, devrimci mücadele gücünü çoktan tüketti. Bunlar, yalnızca ilk çıkışlarında devrimci bir güç taşıyorlardı. Fakat yıllardır bundan yoksunlar. Uzlaşmacıların bazıları ise, hiçbir zaman devrimci olmadılar. Dünyayı dönüştürenler, devrimci mücadele gücü olanlardır, devrimci gruplarla, devrimci kitlelerdir.

Mücadelenin sonuna kadar götürülmesi üzerinde sıkça duruyoruz. Çünkü işçi sınıfı ve işçi sınıfı önderliğinde halk kitleleri, sonuna kadar giderlerse kurtulabilirler. Fakat, sonuna kadar gitmek sınıfsaldır. Devrimci bir sınıf olarak, işçi sınıfı, mücadeleyi iktidarın ele geçirildiği son noktaya kadar götürebilir. İşçi sınıfı ve işçi sınıfının önderleri içten devrimcidir. Mücadeleyi hedefine vardırmak için tutarlıca savaşır. En çetin kavgalardan geçmeyi göze almak lazım. Devrimi sonuna kadar götürmek, amansız kavgayı gerektirir. İktidarı almak halk demokrasisini gerçekleştirmek, sosyalizme geçmek amansız bir mücadele verilmeden gerçekleşemez. Bu, deyim yerindeyse, devrimci kitlelerin ateş hattında ilerlemesidir. Lenin önderliğindeki 1917 Sosyalist Ekim Devrimi ve sosyalizmin inşası mücadelenin şiddetli ve yoğun bir sürecidir. Kırklı yılların sosyal devrimleri olsun, Küba Devrimi olsun, devrim sonuna kadar amansız götürülerek başarıya ulaşıldı. Küçük burjuva siyasi hareketler, sonuna kadar gitmeyi göze alamadılar; küçük mülk sahiplerinin toplumsal konumundan hareket ettikleri sürece de, daha ileriye gidemezler.

Uzun zamandır verilen mücadelenin devrimci sonuçları, bunun insanları yeni bir dünya için ayağa kaldıran etkileri küçümseniyor. Devrimin verimli mücadele zeminleri üzerinde yükselişi göz ardı ediliyor. On yıllarca süren yoğun-yüklü devrimci mücadelenin bugün ulaştığı düzey, niceliği ve niteliği hafife alınıyor. Sonuç devrimin gelişiminin basite alınmasıdır.

Devrim, emekçi halk kitlelerinin eylemlerinde ve ayaklanmalarında gelişiyor. O halde, kitle eylemlerini ciddi olarak ele almalıyız. Gelgelelim, eylemlerle devrimin bağı kurulamıyor. Dolaysıyla en sarsıcı eylemler bile basite alınabiliyor. Dünya çapında isim yapmış, birçok sosyalist yazar, araştırmacı, düşün insanı dahi, sıra eylemleri değerlendirmeye gelince, sıradan sonuçlar çıkarabiliyorlar. Dünyada son otuz yılda, yapılan, sarsıcı etkileri, devrimci sonuçları olan ayaklanmalar, hoşnutsuz olan kitlelerin basit birer protestosu biçiminde değerlendiriliyor. Halbuki, büyük sokak gösterilerinin ve ayaklanmaların ciddi nedenleri var. Eylemler, bu toplumun insanların ihtiyaçlarını -ki bunlar çağdaş ihtiyaçlardır- istek ve özlemlerini karşılayamamasından ileri geliyor. Yani eylemler derinlikli ve kapsamlı bir içeriğe sahip. Dünyanın yakın tarihini boydan boya geçen eylemler, yeni bir gelecek, yeni bir yaşam için bu topluma karşı yapılan küresel başkaldırıdır. Gezi Ayaklanması bu bakış açısıyla ele alındığında, sınıf savaşındaki gerçek rolü ve devrimci sonuçları daha iyi anlaşılır.

Devrimci bir bakış açısına sahipsen, göreceksin ki, toplumun değişmesi amacıyla her gün sayısız eylem yapılıyor, her gün sayısız çatışma meydana geliyor. Toplumun değişim dinamiklerini daha iyi anlamak için, sadece eylemlere bakmak yetmez. İnsanların eğilimlerine de bakmak gerekir. Toplum, düşün, sanat, edebiyat, estetik vb her alanda bu toplumla çatışma içinde.

Sınıf mücadelesinin somut bir hedefi olan iktidar sorununu çözecek olan emekçi kitlelerin tarihsel hareketidir. Yeni bir geleceğin başlatılması, kitlelerin tarihsel hareketi dışında, ancak bir program formülasyonu olarak konabilir. Kitlelerin güncel tarihsel hareketi, tüm canlılığıyla, her gün sayısız eylemle kendini ortaya koyuyor. Kitlelerin tarihsel hareketinin ilerlemesi yani devrimci toplumsal pratiğin güçlendirilmesi ve yaygınlaştırılması, bizi hedefe götürecektir. Eski toplumsal yapı kitlelerin devrimci toplumsal pratiğiyle altüst edilir, yıkılır.

“Kitle hareketleri genellikle pek uzun ömürlü olmaz. Hareketlerin çoğu, ortada hiçbir uyarı işareti yokken meydana gelir, sonra söner, insanlar unutmaya başlar ve ardından yeniden patlak verir.”

Burada yapılan dünyanın yakın tarihinde patlak veren halk ayaklanmalarının, küresel başkaldırının yüzeysel bir değerlendirilmesidir. Kitle hareketlerinin tekrar patlak vermesinin temelinde bir toplumsal zorunluluk olduğunu anlamamız lazım. Tarihin ileriye doğru boyutlanmasında rastlantıların da yeri vardır. Ve bu tarihin zenginliğidir. Bir toplumsal hareketi, bir halk ayaklanmasını yaratan koşullar varlığını sürdürdükçe, aynı olaylar yeniden yeniden patlak verir.

Olayların patlak vermesini yalnızca nesnel koşullarla açıklamak, öznenin tarihteki rolünü önemsizleştirmektir. Eylemler yıllarca sürüyorsa ve ısrarlı bir özellik kazanmışsa, bunun ardında uzun zamandır süren örgütlü devrimci savaş var. Sınıf mücadelesinde etkin bir rol oynayan örgütlü mücadele ortaya konmadan, kitle hareketlerinin sık sık patlak vermesi tam olarak açıklanamaz. İnsanca yaşam biçimi için, kapitalizme karşı ortaya çıkan küresel başkaldırının kendiliğinden özelliği çok açık. Kendiliğinden hareket yarın da olacaktır. Bu hareketin daha ileriye, temel devrimci hedeflere kadar varması, işçilerin devrimci sınıf partisinin örgütleyici etkinliğine ve öncülüğüne bağlıdır.

“Art arta yaşanan muhtelif kitle hareketlerinin çoğu kez bulaşıcı etki yarattığını gördük, dünyanın bir bölgesinde meydana gelen gösteriler bambaşka bir bölgedeki gösterileri harekete geçirdi.”

Bunun temel bir nedeni kapitalist dünyanın güncel durumudur: Kriz, çürüme, çökme, sınıflar ayrımının derinleşmesi; sınıf çelişkilerinin kapitalist sistemin genelinde gelişmesi ve keskinleşmesi, devrimci durumun oluşması. Bunların yanında, emekçi kitlelerin mücadelede, eylemlerde gösterdiği cesaretin küresel yaygınlığı da eylemlerin başka ülkelere sıçramasına yol açıyor.

Kapitalist dünyanın birçok merkezinde, dünya sokaklarında anti kapitalist eylemlerin etkisini aynı sıralarda göstermesinde, kadınların özgürleşme hedefiyle küresel başkaldırısının önemli bir etkisi var. Kadınların küresel başkaldırısı görülmeden, genel küresel başkaldırı anlaşılamaz.

Doksanlı yıllara kadar kimse, emperyalist ülkelerde sınıf çelişkilerinin bu kadar keskinleşeceğini, bu kadar devrimci durumun doğacağını, küresel bir iç savaşın onlarca yıl sürecek bir döneme gireceğini, devrimci ayaklanmalara sahne olacağını, dünya devriminin önlenemez bir yükselişe gireceğini, devrimin güncelliğinden söz edileceğini vb. söyleyemezdi. Leninist Parti, bu gelişmeyi, ana çizgileriyle o yıllarda koydu. Savaş, toplumun tüm yüzeyini kaplıyor. Emekçiler, kadınlar, her noktada burjuvaziye ateş açıyor. İsyan ve devrim küresel bir durumdur.

Her ülkede işçi sınıfı ve emekçi halk kitleleri iktidar sorununu pratik yolla çözmeye giriştiklerinde kapitalist dünyanın görünümü yukarıda belirttiğimiz gibidir. Yani bu demek oluyor ki, dünyada genel koşullar, iktidarı ele geçirmek için uygundur. Dünyada devrimin objektif şartları oluşmuştur. Doğrudan, her devrim, kapitalist dünyanın tüm gerici güçlerini karşısında bulur, fakat, dünya burjuvazisi de, dünya proletarya hareketinin ve ezilen halkların birleşik hareketini ortak mücadelesini ve militan dayanışmasını karşısında bulur. Bu dünya çapında iki sınıfın, iki gücün yani karşıtların savaşımıdır.

Uluslararası proletaryanın, sermayenin sınıf egemenliğine ve sınıf düzenine karşı mücadelesi, dünya çapında, birleşik bir karşı devrimle karşı karşıya olduğundan, sermayeye karşı mücadelenin mantığı, emekçilere, birlikte mücadele etmeyi dayatmaktadır. Proletaryanın enternasyonal dayanışması ve birlikte hareketi, mücadelenin mantığının gereğinin pratikte yerine getirilmesidir. Tekelci kapitalizme karşı mücadelenin mantığı, her ülkede işçi sınıfına emekçi halkla birlikte hareket etmesini dayatıyor. Birleşik mücadele kapitalizmin ezdiği tüm sınıf ve grupları kapsar. İşçi sınıfı, emekçi halk, kadınlar, ezilen ulusun UKKTH ilkesi yönündeki mücadelesi. Reformist hareketler ve aynı anlayıştaki yazarlar, “toplumsal muhalefet” tanımını kullanıyorlar. Onların sınıf işbirliği anlayışında bu tanımlama, burjuva muhalefet güçlerini de kapsar. Halbuki burjuva egemenliği deyince, iktidarın yanında, muhalefeti de buna dahildir. Reformistlerin amacı, işçi sınıfı ve emekçi kitlelerin hedefini ve dolayısıyla mücadelesini saptırmaktır.

Devrimci sınıfın ve diğer devrimci kitlelerin görevi tarihin önlerine getirdiği çelişkiyi çözmektir. Sistemin çelişkileri çözülmeden, kitleler yeni bir geleceği başlatamazlar. Çelişkiyi çözecek olan devrimci sınıftır, devrimci kitlelerdir. Tarihi devrimci kitleler yapar. Görevimiz devrimci kitlelerin iktidar savaşını güçlendirmek ve bu mücadelenin her aşamasında önderlik görevini yerine getirmektir.