Rusya'daki darbe girişiminin ilk saatlerinde dikkat çekmiştik. Sınıf karakterinden bağımsız olarak söylemek gerekirse, eşyanın tabiatı gereği, herhangi bir devlet, kendi ordusuna paralel bir silahlı gücü kabul etmez.

Silah kullanma tekeli daima devlete aittir. Haliyle egemen sınıf kimse, silah kullanma ayrıcalığı, devlet aracılığıyla o sınıfa aittir. Bu, sosyalist devlette de, kapitalist devlette de böyledir. Aksi durum, doğrudan bir iç savaş demektir. Cüce Thiers’nin Paris işçilerinin elindeki silahları almak için harekete geçişinin Marx tarafından iç savaş olarak adlandırıldığı hatırlansın.

Buradan, devrimcilerin, kapitalist orduya karşı bir silahlı oluşuma, hatta en iyisi, bir devrimci ordu yaratmaya kalkışmaması sonucu çıkmaz. Tam tersine, bir ülkenin proleter devrimci hareketi, eğer hasmını yenmek istiyorsa, mutlak surette devrimci zora, onun en temel olayı olan silahlı mücadeleye başvurmak zorundadır. Hele ordulaşmayı sağlayabilecek koşulları yaratabiliyorsa, bu ona çok daha büyük bir güç sağlar. (Stalin, Çin devriminin üstün yanı olarak devrimin daha başından itibaren bir orduya -Kızıl Ordu- sahip olmasını gösteriyordu.)

Prigojin kalkışmasının bir yönünü tam da bu nokta oluşturuyor. Putin’in deyimiyle, “Özel Askeri Operasyon” sırasında bugüne kadar finansmanı Rus hükümeti tarafından sağlanan Wagner, göreli özerk/bağımsız yapısıyla Rusya devleti için bir sorun teşkil ediyordu. Bundan ötürüdür ki sözleşmeyle Savunma Bakanlığı’na bağlanması için adımlar atıldı. Prigojin baştan beri buna karşı çıkıyordu. En son Putin ile doğrudan görüştü. Ama Kremlin’in kararı kesindi. İstediği ayrıcalığı kopartamayan Prigojin, uygun bir fırsatın doğduğunu düşünerek harekete geçti. Sonuç, hiç de beklediği gibi olmadı.

Görünürde Moskova’ya yürüyecek olan Wagner birliklerini durduracak askeri kuvvet yoktu. Ama gerçekteyse, Moskova’ya yürüyecek Wagner ordusu yoktu! Kağıt üzerinde 25 bin silahlı asker, (yaygın iddiaya göre çağdaş piyadeler arasında en iyi taarruz birliklerinden oluşan bir güç) harekete geçmiş, Rostov ele geçirilmiş, Varonej eteklerine gelinmiş... Ama sonradan açığa çıktı ki, Wagner içinde de büyük bir kesim Prigojin’in serüvenine mesafeli duruyor.

Halk arasında ise hemen hiç kimse arka çıkmıyor. Tersine, neredeyse tüm halk darbenin karşısında. Basına yansıyan görüntülerden anlaşılıyor ki, Rostov’da halk, Wagner askerlerine karşı o kendiliğinden propagandaya başlamış, Wagnerciler arasındaki kararsızlık an be an büyür hale gelmiş.

Daha 24 saat dolmadan (sosyal medyaya yansıyan bilgilere göre epi topu 15 saat) darbenin kesin başarısız olduğu anlaşıldı.

Başarı şansı alabildiğine az görünen Prigojin, ya girdiği yolda ilerleyecek, şiddetli ve kanlı bir iç savaş patlayacak; ama sonuçta kişisel hırslarla yüklü hedeflerinin hemen hiçbirine ulaşamayacak; ya da bir şekilde zevahiri kurtaracak bir “çözüm”e razı gelecek... Lukaşenko’nun telefonu, bir bakıma gökten gelen kurtarıcı el oldu Prigojin için.

Diğer taraftan, kağıt üstündeki hesaplamalarda Moskova kapılarına dayanacak büyük bir askeri gücü durdurup yok edecek kanlı bir savaşa hazırlanan Kremlin, kazansa bile, bu çatışmadan Donbass cephesi en azından olumsuz etkilenecek, hatta daha büyük olasılıkla askeri bozgunlar söz konusu olacak, bunun iktidar ve devlet içindeki güçler dengesine dramatik etkisi, emperyalist tam ilhak ile uyumlu kesimin üstün gelmesi şeklinde gerçekleşecek. Lukaşenko’nun arabuluculuğu, Kremlin için de tam zamanında uzatılan el idi.

Hiç tartışmasız söylenebilir ki, bu çatışmanın dolaysız kazananı emperyalistler olacaktı. Bu açık gerçek, emperyalist başkentlerde gizlenemeyen sevinç ile de perçinlenmiş oluyordu. Hatta ABD, Wagner ve Prigojin’e uygulayacakları ikinci yaptırım paketlerini bile dondurdu. Terör örgütü ilan edilen Wagner, AB-ABD basınında bir anda ateşli bir şekilde desteklenir oldu.

Ukrayna ordusu, mevcut ortamın onlara zafer getireceği inancıyla bir dizi alanda saldırı başlattı. Saldırılar tam bir hezimetle sonuçlandığı gibi, gün akşama evrilmeden Wagnercilerin üslerine dönmek üzere geri çekilmesiyle yüksek beklentiler kulesinden gerçekliğin sert zeminine hızlı bir düşüşle sersemlediler. Dahası, sabah Varonej eteklerinde, Moskova’ya 200 km mesafede yürüyen Wagner birlikleri haberi ile mest olurlarken, akşam saatlerinde aynı Wagner birliklerinin Kiev’e 100 km uzaklıktaki Belarus sınırına konuşlandığına tanık oldular!

Borell’inden Stoltenberg’ine, emperyalist Avrupa’nın ucuz propagandistleri Rusya’nın ve Putin’in güçsüzlüğü üzerine art arda açıklamalar yapadursun, Putin, darbe girişimi sonrası hiç olmadığı kadar güçlü bir konum elde etti. Sağından soluna Rusya’daki siyasal güçler peş peşe Putin’e tam destek sunduklarını ilan ettiler. Darbenin savuşturulmuş olduğu koşullarda, Putin’in bu desteklerden azami ölçüde yararlanacağına şüphe yok!

Rusya Federasyonu Komünist Partisi Genel Sekreteri Zuganov da, Putin’e tam destek açıklaması yaptı. Bu tutum Leninist politika açısından yanlıştır. Bu noktaya daha darbe girişimi devam etmekteyken işaret etmiştik.

Rusya, tüm özgünlüğüne rağmen, kapitalist bir ülkedir. Putin, kapitalist bir iktidarın başındadır. Bu devletin geçmişi sosyalizmdir. Onu özgün kılan yön de buradan kaynaklanıyor. Gerek Rusya’nın güncel tutumlarını değerlendirirken, gerek orada gerçekleşen hareketleri çözümlerken, gerek iç mücadelenin olası seyrini ele alırken, mutlak surette hesaba katılması gereken bir özgünlüktür bu. Bizim aklı evvel sosyalistlerimizin ak-kara ikilemine sıkıştırılmış düşünce ufuklarının bir türlü kavrayamadığı, kitabi kalıplara uymayan, bizzat yaşamın o alabildiğine zengin canlılığı içinde oraya çıkan bir özgünlük. Güncel politikada mutlaka hesaba katılması gereken bir özgünlük. Ama, tüm bu özgünlüğüne rağmen, son tahlilde bir kapitalist hükümet, o ülkenin komünistleri tarafından bu şekilde desteklenmez.

Rusya’daki silahlı kalkışma, Prigojin-Wagner darbe girişimi, kişisel hırslarla yüklü gerici bir darbe girişimiydi. Emperyalizme ve faşizme karşı yürütülen anti-faşist savaşa da, Rusya’nın küresel kamplaşmadaki konumunu olumsuz yönde etkilemek üzerinden uluslararası proleter devrimci harekete de fazlasıyla zarar verebilecek bir darbe girişimiydi. Bu açıdan doğrudan karşı çıkılması gereken bir askeri serüvendi. Fakat buradan, hiç de Putin yönetiminin doğrudan desteklenmesi gerektiği sonucu çıkmaz. Doğru tutum, tıpkı Lenin ve Bolşeviklerin gerici Kornilov ayaklanması/darbesi karşısında ortaya koydukları politik tutumdur. Darbeye doğrudan karşı çıkarlarken, hiçbir şekilde Kerenski hükümetini desteklemediler. Henüz burjuva hükümeti devirecek güçleri yoktu. Koşullar bunun için yeterince olgunlaşmamıştı. O yüzden hükümeti devirme çağrısı da yapmadılar.

Bolşeviklerin çağrısıyla Kornilov darbesini gerçekten “tek kurşun atmadan” başarısızlığa uğrattı işçi ve emekçiler. Mevcut burjuva hükümetten ve burjuva güçlerden apayrı bir çizgide duran Bolşevikler, asıl bu başarılarından sonra işçi kesimleri arasında çok hızlı genişlediler, güçlendiler.

Bir ülkenin proleter devrimci hareketi, burjuvaziden tamamen bağımsız bir hat izleyemezse, burjuvazi ile arasına kalın çizgiler çizemezse, kendi farklı durumunu en geniş emekçi kesimler için belirgin hale getiremezse, burjuva siyasi hareketin gölgesinde kalmaktan kurtulamaz. Tayin edici anda işçi emekçi kesimleri kendi arkasında toplayamaz. Prigojin başarısız darbesinin Rusya’daki Marksist hareket açısından çıkarılması gereken temel önemdeki derslerinden birisi de buydu.