Seçimler geride kaldı, “atı çalan Üsküdar'ı geçti.” Hırsız tek başına değildi. Ona yardım eden gözcüleri vardı. Yunancadan alınan güzel bir kavramla “erkete”leri vardı. Malın sahibi uyanır da gelirse hırsızı uyarmak için kıyıda-köşede bekleyen. Görevi, hırsızı mal sahibine karşı “geliyor” diye uyarmak.

CHP-Kılıçdaroğlu'nun başını çektiği gerici-faşist “Millet İttifakı” buydu. İki ülkenin emekçi halklarını “kazanacağız”diye aldatarak, oyalayarak, uyuşturarak hırsızın işini kolaylaştırmaktı görevleri.

Seçimler sırasında ve hemen sonrasında işlerini nasıl yaptıklarını gördük. Dinci faşist iktidarın seçimleri göz göre göre çalmalarına ne bir itiraz ettiler ne de bir açıklama yaptılar. Aksine, dinci faşist iktidarın başının seçimi kazanması için sinsice, alttan alta, nasıl çalıştıklarını hep birlikte gördük. Ama bunun üzerinde durmanın anlamı yok; çünkü, bu onların göreviydi; yerine getirdiler.

Peki ya bu “erketeler”in arkasına saklanan cümle sosyal reformist partiler, uzlaşmacı küçük burjuva parti, burnundan kıl aldırmayan liberal takım? Onlar ne yaptılar? “Bir milyon üyemizle arkandayız Kılıçdaroğlu” TİP; “iki milyon sandığın güvenliğini sana garanti ediyoruz Kılıçdaroğlu” Sol Parti; “Utana-sıkıla değil, açıktan söylüyoruz: Kılıçdaroğlu'na oy vereceğiz” TKP... seçimlerden sonra ne yaptılar?

İmamoğlu adlı gericinin otobüsüne Meral Akşener faşistiyle birlikte çıkan EMEP eski Genel Başkanı'nı ve diğerlerini saymaya gerek görmüyoruz. Evet, bu politik iflas karşısında ne yaptılar? Onlar yanıt veremezler; biz söyleyelim: Hiçbir şey. “Seçimlerle dinci faşist iktidarı yıkacağız; bu sefer kesin” diye aldattıkları halka döndüler ve şunu söylemeye başladılar: Seçimlerin sonucu şunu gösterdi ki, halkın yarısı “tek adam rejimine karşı”.

Bu darkafalılar şunu bile akıl edemiyorlar: Halkın yarısı RTE''ye karşı derseniz diğer yarısı da onun safında demiş olursunuz. Dahası, seçim sonuçlarının gayet doğal, hilesiz-hurdasız olduğunu da kabul etmiş olursunuz. Hiç olmazsa, “hayır seçim sonucu rakamları gerçeği yansıtmıyor, emekçi sınıfların büyük bir çoğunluğu dinci faşist iktidara ve onun başına karşı karşı” deseniz... Çünkü gerçek bu.

Yine de “her şerde bir hayır var” ya da her kötülükte bir iyilik var” demek lazım. Seçimler, istisna tanımadan bütün sosyal reformist partilerin, uzlaşmacı küçük burjuva partinin, nasıl burjuva kuyrukçusu bir politika izlediklerini; emekçi sınıfların çıkarına diye emekçi sınıfları burjuvazinin bir kesiminin peşine taktıklarını herkesin, pratikte, çıplak gözle görmesine vesile oldu.

Az bir şey değil! Kürt halkı, emekçi sınıflar, yoksul kitleler sırtlarından inmeyen bu insanları böylece daha iyi tanımış oldular. Bununla birlikte, daha başından beri ve yıllardır “seçimle-sandıkla gitmeyecekler” diyen, “tek yol birleşik devrim” sloganıyla emekçilere yürünmesi gereken yolu gösteren Leninist politikaları da yine pratikte ve yine çıplak gözle görmüş, anlamış oldular.

Yine de tüm bunları artık bir kenara bırakıp sosyal reformist, burjuvaziyle uzlaşmacı düşünceyi boydan boya kesen ana fikri ortaya koymak en iyisi.

Nedir bu ana fikir, bütün sosyal reformist partileri bir bulamaç gibi, aynı kapta, emekçi sınıfların çıkarı diye burjuvazinin çıkarını savunan çizgide birleştiren düşünce?

Ne Leninistler ne de sosyal reformist partiler yeni bir şey icat etmiş, yeni bir yol keşfetmiş durumdalar. Sosyal reformist partilerin gittikleri yol, savundukları düşünce, neredeyse bundan yüz elli yıl önce burjuvaziyle uzlaşma düşüncesinde olan politik akımların düşüncesidir. Lenin, bu uzlaşmacı çizgiyi Kautsky'nin ağzından şöyle özetlemişti:

Öyleyse, bizim siyasal savaşımımızın ereği, gene geçmişte olduğu gibi, parlamentoda çoğunluğun kazanılması ile devlet iktidarının ele geçirilmesi ve parlamentonun hükümetin efendisi durumuna dönüştürülmesi olarak kalır."

Parlamentonun hükümetin efendisi durumuna dönüştürülmesi... İşte tüm sosyal reformist partilerin, oportünist hareketlerin gizli-açık amaçları budur. Seçimlerden beklentileri de, seçimlere bunca büyük önem vermelerinin nedeni de budur. Seçim dönemlerinde sabah-akşam mebus hesapları yapmaları, sadece “mebusluk arpalığı”ndan yararlanmayla ilgili değil, fakat aynı zamanda ve esas olarak politik özlerini teşkil eden bu anlayıştan dolayıdır.

Lenin, bu burjuvaziyle uzlaşma çizgisini “İşte en arı ve en yavan oportünizm; sözde devrimci kalarak, gerçekte devrimden vazgeçmenin ta kendisi” diye tanımlar. Seçimler yoluyla “faşizmi yıkmak”tan, “faşizmi geriletmek”ten, “faşizmin kurumlaşmasını engellemek”ten söz etmeleri, parlamentoda çoğunluk durumuna gelerek “devlet iktidarı içinde güçler dengesinin bir yer değiştirmesi”nin mümkün olduğuna dair besledikleri inançtan ileri geliyor.

Leninist çizgiye gelince, şöyle devam ediyor Lenin;

Bize gelince, biz bu sosyalizm dönekleriyle selamı sabahı kesecek ve, silahlı proletaryanın kendisinin hükümet durumuna gelmesi ereğiyle, tüm eski devlet makinesinin yıkılması için savaşacağız. 'İki büyük ayrım'dır bu.”

“Kamuculuk, laiklik, eşitlik, parlamentoda çoğunluk olma” vb vb akıllarına gelen her şeyden söz ettikleri halde, proletaryanın burjuva devlete karşı görevlerinden, yani “eski devlet makinası”nın yıkılması görevinden tek sözcükle olsun söz etmemelerinin nedenini okur şimdi daha iyi anlıyordur. Eski devlet makinasının yıkılması için proletaryanın göreve çağrılması, burjuvazinin kırmızı çizgisidir; akrebin ateşten kaçması gibi, sosyal reformist partilerin yaklaşmaktan dahi korktukları çizgidir.

İşçi sınıfının ve emekçi yoksul halkların gerçek iradesi nerede ortaya çıkar; seçimler bu soruya da kesin ve net bir yanıt getirdi. Devrimin toplumsal güçlerinin gerçek iradesi sandıkta değil, sokakta, isyan ve ayaklanmalar sırasında ortaya çıkar. Seçimler, halkın iradesinin değil ama tekelci güçlerle birlikte emperyalist hükümetlerin tercihinin ortaya çıktığı dönemdir.

Leninist politika, seçimlerde ortaya çıkacak sonucun sadece tekelci sermaye sınıfının ve emperyalist hükümetlerin tercihini yansıtacağını ortaya koydu; seçim sonrası gelişmeler RTE ve dinci faşist iktidarın arkasında kimlerin olduğunu gösterdi.

Seçim otobüsüne hep birlikte doluştular, yolun sonunda politik iflas noktasına geldiklerini gördüler. Yolun geri kalan kısmına katırlarla devam edecekler mi bilemiyoruz ama ilk seçim otobüsüne yine cümbür cemaat doluşacaklarından şüphemiz yok.

Yerel seçim hazırlıklarına başladılar bile...