90’larda KDP ve YNK, Türkiye'nin aktif destek ve yönlendirmesiyle Kandil’e defalarca saldırmıştı. Zorlu çatışmalar sonucunda her iki burjuva güç de başarısızlığı kabul etmek zorunda kaldılar. Bir bakıma Kürdistan Devrimi hiçbir şeyden çekmedi Kürt burjuva ulusal güçlerden çektiği kadar!

Özünde ulusal sorun da, ulusal çıkarlar da burjuvaziye aittir. Tarihsel açıdan pazar sorunun gelişimiyle alakalıdır. Ama tarihsel ve toplumsal nedenlerle çözülemeyen hemen her burjuva sorun, döner dolaşır ve işçi sınıfının çözmesi gereken bir “demokratik sorun” halini alır. İşçi sınıfı nihai amacına ilerlerken bu türden sorunların çözümünü üstlenmek zorunda kalmıştır.

Proleter devrimler çağı ile birlikte ulusal sorunun da, “ulusal birlik” konusunun da daima iki çözümü olageldi: Burjuva “çözüm” ve proleter çözüm. Burjuva “çözüm”, eskiden “burjuva devrimci çözüm” ve “burjuva reformist çözüm” olarak ayrılırdı. Artık istisnai anlamda bile “devrimci” bir burjuva sınıf kalmadığından, burjuva cephede yalnızca ve yalnızca “reformist çözüm” yolu kalmıştır ki, bu da özünde ulusal sorunun çözümü değil, işbirlikçilik temelinde burjuva sınıfın çıkarlarının gözetilmesini getirir.

Barzani, babası Molla Mustafa’dan apayrı bir çağın “burjuva lideri” olarak, tam da bu açıdan Kürt “ulusal davasına” karşı, bölge gerici burjuva rejimlerinin ve emperyalist burjuvazinin çıkarlarıyla uyumlu hale gelen Kürt burjuva güçlerinin çıkarını savunmaktadır. Bu uğurda 90’larda PKK’ye saldırıyordu, şimdi bizzat TC işgaline alan açıyor. ABD önderliğinde ve TC devletiyle birlikte “PKK’yi tasfiye operasyonu”nun temel ayaklarından birini oluşturuyor.

Hepsi bu da değil. Bariz görünen şudur ki, bölgedeki ABD planı, “Kandil’i tasfiye” eşliğinde (ABD’nin KCK liderlerinin başına para ödülü koyması anımsansın) Rojava devriminin de tamamen teslim alınmasını, Barzani’nin “Roj peşmergeleri” ve IŞİD işbirlikçisi ENKS üzerinden emperyalizmle tamamen uyumlu bir yönelime sokulmasını hedefliyor. Bunun için sadece Barzani’yi değil, Rojava’da da “Barzanigiller” üretmeye çalışıyor.

Şengal Anlaşması (ki Barzani’nin Rudaw’ı öve öve bitiremiyor) bu doğrultuda bir başka adımdır. Şengal’in mazlum Ezidi halkı bu anlaşmaya yürekten karşı çıkıyor ama, dinleyen kim! 511 imzalı bildiri, “Şengal Anlaşması ihanetine” haklı bir tepkidir. Fakat Kürdistan’ın burjuva gerici güçleri, emperyalizmin ve Türkiye'nin aktif desteği ve Irak hükümetinin işbirliği ile harekete geçmiş durumda. Tek mermi atmadan Şengal’i IŞİD’e peşkeş çeken Barzanigiller, şimdi orda oluşan devrimci iradeyi tasfiye için topyekun harekete geçmiştir.

Aynı KDP (Barzani), Güney Kürdistan’da Türk ordusunun askeri işgal ve Kandil’e yönelik saldırılarını bugüne kadar istihbarat gücüyle açıktan destekledi. Şimdi bir adım daha atıyor. Sosyal medyaya düşen haberlere göre Gare bölgesine ağır silahlarla yığınak yapıyor Barzani’nin peşmerge ordusu. Amedi ve Sersing (Gare’nin diğer yakası) hattında da peşmergeler harekete geçmiş durumda. Roj peşmergeleri de Mamişmiş köyü çevresine kontrol noktası kurmaya çalışıyor, ama gerillaların uyarı atışları ile girişim yarım kalıyor.

Burjuva güçlerin durumu bu. Bırakın “ulusal birlik”i, açıktan karşı-devrim saflarındalar. Bu açıdan “ulusal sorun” da, “ulusal birlik” de Kürdistan işçi sınıfının omuzlarında yükselmesi gereken tarihsel görevlerdir. Ve bu görev, ancak devrimci tarzda; proleter çözümle yerine getirilebilir.