Hemen her büyük toplumsal olay kendi hakkındaki yargılarında kısıtlılık ve dargörüşlülükle sakatlanmıştır. Ne kendine yol açan derinlerdeki etkenlerin ayırtındadır çoğu zaman, ne de bu son noktaya değin tarih ırmağının getirip biriktirdiklerinin. Görünenle, görünürle sınırlanır ufku sıklıkla.

Böyle olunca da neden bir başka olayın değil de o olayın, bir başka dönemin değil de o dönemin böylesi büyük “olaylara” sebep ve sahne olduğunu anlaşılamaz.

Gezi’yi kastediyoruz. Bir büyü, bir tılsım gibi bir anda yayılan, herkesi ve her şeyi etkisi altına alan iki haftalık büyük bir kalkışma. Kimi için üç beş ağaç meselesi, kimi için baskıcı iktidarla hesaplaşma. Yelpaze alabildiğine geniş. Çevre, kent, yaşam biçimine karışılması, yoksulluk, baskılar, tek adam... saymakla bitmez. Ve gerçekten de tüm bu tek yanlılıkların hepsinin içinde varolduğu bir bütün. Bütün bu tek yanlı çeşitliliğin tek bir potada nasıl birleştiği mi? Yeni Evrenin Devrimleri’nde ele aldığımız gerçekten çok uzun hikaye.

İktidar ve tüm yetke tek bir merkezde toplandığında, tüm ama tüm çelişki ve karşıtlıklar da karşısında o tek bir merkezi bulur. Kapışmanın sertliği de, çapı da büyür. Tarihsel düğüm noktasında bir genel bahane, kurulu zembereği harekete geçirir. Gezi döneminde böylesine çok çeşitli etkeni tek hedefe yönelten temel etkenlerden biri buydu.

Bu büyük ayaklanmaya katılan toplumsal sınıf ve katmanlar, bunların siyasal temsilcileri ve hepimizin içinde yer aldığı bir şekilsiz ittifak olarak Taksim Dayanışması... herkes bulunduğu yere göre tanımlayıp siyasal öneriler koydu ortaya. Hoş, Dayanışma’nın yürütme gücünü bir şekilde elinde tutan “mahşerin dört atlısı” her defasında kendi uzlaşmacı ve geri siyasal programını uygulamaya soktu ama, nihayetinde o büyük özgürlük günlerinde siyasal görüşler tüm açıklığıyla ortaya konulma fırsatı buldu.

Bu büyük ayaklanmanın üzerinden yedi koca yıl geçti. Hiç sakınımsız iddia ediyoruz ki, Mücadele Birliği olarak o gün, o anda, içinden geçilmekte olan bu büyük ayaklanmanın, bu “ayaklanmadan çok, devrimden az” tarihsel gelişmenin gerçek anlamını kavrayan, buna uygun siyasal programla ortaya çıkan sadece bizdik. İleri sürdüğümüz talepler ve bildirilerimiz yeterli kanıttır.

Dünya devrimi dalgasının tüm kıtaları dolaşıp durduğu bugünlerde, tekil olaya takılıp kalmayan, bunun bir büyük tarihsel dönüşüm çağı olduğunun bilinciyle cüretli adımlar atacak olan devrimci proletarya zaferi kazanabilir. Artık dünya ölçeğinde her şey, işçi sınıfının bilinç, örgütlülük ve hazırlık düzeyine gelip dayanmış durumdadır. Eldekini korumaya, tek yanlı yaklaşımlara “faşizm/otoriteryanizm tehlikesi” söylemleriyle kendini sınırlamaya yönelen tüm siyasal akımlar iflas etmeye mahkumdur. Artık ne zamansız devrim sözkonusudur, ne de ufku tekil protesto ve istemlerle sınırlamak topluma ve insanlığa bir şey kazandırabilir. Dünya devrimi ancak kararlı çıkışlarla ve köklü değişim şiarlarıyla ilerletilebilir. Gerisi laf-ı güzaftır.