Bu otobüs de nereden çıktı şimdi diye sorulabilir. Yayınımızı az çok takip eden, Leninist politikalar hakkında az çok fikir sahibi olanlar bu kavramın bize ait olmadığını hemen anlayacaklar.

Bu kavram bize değil, TKP Genel Sekreteri Kemal Okuyan'a ait. Kemal Okuyan, herhalde seçim durağında beklemekten sıkılmış olacak ki, “seçim otobüsünün vaktinden önce durağa yanaşmasını istemek gerekir” diye çağrı yapıyor.

Türkçesi, Kemal Okuyan, erken de değil, “acil seçim” çağrısı yapıyor. Belli ki, acelesi var. Gerekçesi de çağrısı kadar tuhaf: “Bu bekleme hali, halkımızı kişiliksizleştiriyor ve ülkeyi daha büyük bir karanlığa ittiriyor”muş.

Böylece, TKP Genel Sekreteri Kemal Okuyan'dan bir halkın seçim için bekletile bekletile kişiliksizleştirilebileceğini öğrenmiş oluyoruz. Kemal Okuyan'ın bu değerli tespitini, Marksist teorinin genel oy-seçim politikasına dair düşününe katkı kabul edelim! Zira biz, devrimci teorinin kurucuları olarak Marx'tan, Engels'ten, Lenin'den böyle bir saptamayı ne duyduk ne de okuduk.

Devrimci bir zamanda, devrimin güncel, pratik politika sorunu haline geldiği bir süreçte, işçi sınıfını ve emekçi kitleleri devrime, politik iktidarı genel bir halk ayaklanmasıyla ele geçirmeye çağırma yerine sandık başına, seçimlere katılmaya çağıran sosyal reformist politikaya örtü bulma gayretidir bu. Tuhaf bir örtü.

Emekçiler kişiliksizleştirilemez. Yoksul kitleler de öyle.. çünkü onlar, Lenin'in sözleriyle söylersek, sağlam bir karaktere sahipler. İşçi sınıfı ve emekçiler, yoksul kitleler, mücadeleci Kürt halkı değil, ama devrimci dönemde devrimin toplumsal güçlerini seçim sandıkları başına çağıranların kişiliksizliksizleştirilmesinden sözedilebilir.

Fakat, TKP Genel Sekreteri, farkında olmadan, sosyal reformist karakterini çok açık biçimde açığa vuran daha çarpıcı ifadeler kullanıyor. Önce, bir paragrafı bulan bu ifadeleri olduğu gibi aktaralım:

“Geniş bir halk kesimi Millet İttifakı’nı ve onun kazanacağı bir seçimi bekliyor. Bu bekleme bir an önce sona ermelidir. Beklemeyenlerin, meselenin özünü yakalayıp düzen değişikliği için örgütlü mücadeleye katılanların sayısı hızla artıyor ama hâlâ milyonlarca kişi beklemeyi tercih ediyor. Bu durumda seçim otobüsünün vaktinden önce durağa yanaşmasını istemek gerekir çünkü bu bekleme hâli halkımızı kişiliksizleştiriyor ve ülkeyi daha büyük bir karanlığa ittiriyor.”

Bu sözleri, adında “komünist” kavramı olan bir partinin Genel Sekreteri söylüyor. “Geniş bir halk kesimi diyor, Kemal Okuyan, Millet İttifakı'nı ve onun kazanacağı seçimi bekliyor. Bu bekleme bir an önce sona ermelidir.” Türkçesi, “geniş halk kesimi”nin beklentisi bir an önce karşılansın. Millet İttifakı'nın kazanması beklenen seçim bir an önce yapılsın.

Leninist Parti, sürekli şu gerçeğe işaret etmiştir: Sosyal reformist partilerin tümü, gerici-faşist burjuva muhalefetin bir eklentisinden başka bir şey değiller. Hepsinin derdi tasası gerici-faşist burjuva muhalefeti, burada “Millet İttifakı” oluyor, hükümete taşımaktır. TKP Genel Sekreteri'nin “acil seçim” çağrısı bunun içindir. Seçimler bir an önce yapılsın ve seçimi kazanması beklenen “Millet İttifakı” hükümet olsun. Altını bir kez daha çizmekte yarar var: Bu salt TKP Genel Sekreteri ve onun partisinin değil, TİP'inden EMEP'ine kadar akla gelebilecek tüm sosyal reformist partilerin ortak amacıdır.

İş bunla bitmiyor. Diyor ki, Kemal Okuyan, “bu bekleme bir an önce sona ermelidir, Beklemeyenlerin, meselenin özünü yakalayıp düzen değişikliği için örgütlü mücadeleye katılanların sayısı hızla artıyor...” Bu durumda dirhem devrimci düşüncesi olan biri ne yapar? Madem bekledikçe meselenin özünü yakalayıp düzen değişikliği için örgütlü mücadeleye katılanların sayısı artıyor o zaman seçimlerin mümkün olduğunca ileri tarihe atılmasını; böylece örgütlü mücadeleye atılanların sayısının mümkün olduğunca artmasını ister değil mi?

Ama hayır! Kemal Okuyan, TKP Genel Sekreteri olarak, yangından mal kaçıran itfaiye eri gibi, “çabuk olun, seçim otobüsünü durağa getirin” diye bağırıyor. Bahanesi de evlere şenlik: Bekledikçe halkımız kişiliksizleşiyor. Ha, bir de ülkeyi karanlığa ittiriyor. Kısacası, TKP Genel Sekreteri, bir an önce seçimi yapın, halkımız beklemekten, ülke de daha büyük bir karanlığa yuvarlanmaktan kurtulsun diyor. Belli ki, “Millet İttifakı”nın seçimi kazanacağından çok emin! İyi de sayın Genel Sekreter, “seçim otobüsü”nün direksiyonunda RTE var; muavini de Bahçeli. Onlara mı çağrı yapıyorsunuz?

Çağrının, en genel anlamıyla burjuva güçlere yapıldığından şüphe yok. Zira işçi sınıfı ve diğer emekçilerin, yoksul kitlelerin “seçim otobüsü”nü durağa getirecek halleri yok. Çok da umurlarında değil. Seçimleri önemseyen, kitlelere de önemsemelerini söyleyenler sosyal reformist partilerdir.

Şimdi “acil seçim” çağrısı yapan Kemal Okuyan'ın partisi TKP'nin, çok değil, altı ay önce seçimler için ne söylediğine bakalım.

Önümüzdeki süreçte ve gelecek yıl yapılması öngörülen seçimlerde hangi ittifak ağırlık kazanırsa kazansın, kaybeden halkımız, kazanan zengin patronlar olacaktır.”

Güzel! Görmüş oluyoruz ki, Kemal Okuyan, TKP Genel Sekreteri olarak, kaybedeni halkımızın, kazananı zengin patronların olacağı seçimlerin bir an önce yapılması çağrısını yapmış oluyor. Peki, her durumda kaybedeni halkımızın olacağı seçimlerin bir an önce yapılmasını istemek niçin?

Devam ediyoruz.

TKP Genel Sekreteri'ne göre, günün acil görevi “seçim otobüsü”nü -itiraf edelim ki çok eğlenceli bir kavram- durağa yanaştırmak. Ama çok değil, bundan altı ay önce linkini verdiğimiz aynı açıklamada partisi TKP bambaşka bir “acil görev” tespit ediyordu. Şöyle:

“Türkiye’de ve dünyada eşitsizlik, yoksulluk, işsizlik, zorbalık, adaletsizlik ve savaş üreten toplumsal düzenin yıkılıp yerine insanca bir düzenin kurulması yarının değil bugünün acil görevidir. Bu görevi zamansız bulmak, ertelemek uluslararası tekellerin milyarlarca insanı yıkıma sürükleyen egemenliğini kabul etmek demektir.”

Biz bu açıklamada, oportünizmin başlıca ve şaşmaz göstergesi olan, proletaryanın burjuva devlet karşısındaki görevinin açıklanmasından ustalıkla kaçınılması üzerinde durmayacağız. O ayrı bir konu ve aslında mutlaka ele alınmalıdır. Sosyal reformizmin tüm cilasının dökülmesi için bu şart. Ama şimdi değil. Şimdi okurun dikkatini “acil görev” tespitine çekmek istiyoruz.

Evet, sözü edilen, adı bilerek konmamış koşullarda, adını koyarsak, devrimci koşullarda, bugünün acil görevi bu toplumsal düzenin zora dayalı bir devrimle -TKP açıklaması bu canalıcı noktayı es geçiyor- yıkılması, yerine insanca bir düzenin, sosyalizmin kurulmaya başlanmasıdır. Konumuz değil ama geçerken altını çizmekte yarar var: “Başlanması” kelimesini bilerek kullanıyoruz; zira sosyalizmi bir gecede kuramazsınız. Kapitalizmden sosyalizme bir geçiş ve yaklaşım biçiminizin, bu geçişi sağlayacak bir programınızın olması gerekir. Ama bu şimdilik konumuz değil; devam ediyoruz..

Leninist yazını takip edenler şunu bilirler: Leninist Parti, yıllardır Türkiye ve Kürdistan'da bir iç savaş yaşandığına, koşulların devrimci olduğuna, devrimci koşullarda devrimci komünist bir partinin ana, temel, ertelenemez görevinin devrime hazırlanmak ve devrimi hazırlamak; kitleleri sandık-seçime değil, ayaklanma, isyan, devrimci kitle eylemlerine çağırmak olduğunu; bu devrimci koşullarda devrimin pratik bir mesele haline geldiğini; devrimin gerekliliğini, kaçınılmazlığını devrimci toplumsal güçlere anlatmanın yaşamsal önem kazandığını; bütün burjuva muhalefetin, kitlelerin devrimci enerjisini seçim-sandıkta söndürmek için büyük çaba harcadığını; kitleleri bu konuda uyarmak ve dikkatlerini devrimci kitle eylemlerine, ayaklanmalara çevirmek olduğunu yazdı.

TKP, Leninist Partinin görüşlerinin özünü, yani partinin ve proletaryanın devlete karşı görevi kısmını bir kenara atarak da olsa, Genel Sekreteri'nden bambaşka bir “acil görev” tespiti yapıyor. Biri, düzenin yıkılması ve insanca bir düzenin kurulması görevinin yarının değil, bugünün acil görevi olduğunu, bu görevi zamansız bulmanın ya da ertelemenin uluslararası tekellerin egemenliğini kabul etmek anlamına geldiğini açıklıyor. Diğeri, seçim otobüsünü acilen durağa çağırıyor. “Millet İttifakı'nı hükümete taşıması beklenen” seçimler acilen yapılmalı diyor. Çünkü diyor -Leninizme eşsiz bir katkıyla- halkımız bekledikçe “kişiliksizleşiyor”.

Yine de, TKP Genel Sekreteri'ne bir işçi toplantısına ya da emekçi semtlerindeki bir mitinge katılıp, “siz seçimi bekledikçe kişiliksizleşiyorsunuz” demesini tavsiye etmeyiz. Kentin orta sınıf insanlarına özgü bu kibri hiç bir emekçinin sineye çekeceğini sanmıyoruz. Emekçiler sağlam karakterlidir.

“Yetmez ama evet” 2010 referandumunda söylenmiş ve tarihin çöplüğüne atılmış basit bir söz ya da slogan değil. “Yetmez ama evet” bir anlayıştır; reformizmi anlatan, düzen içinde kalıp aza kanaat getiren, şimdilik düzenin sağını solunu, yırtığını söküğünü dikelim de sonrasına bakarız; günü geldiğinde belki de düzeni bile yıkarız; ama şimdi değil, sonra diyen bir anlayıştır.

Bu sosyal reformizmdir. Bu anlayış, TİP'inden EMEP'ine; isim değiştirmeden önceki Genel Başkanını CHP'den Beyoğlu Belediyesi başkanlığına aday gösteren SOL Parti'den şimdi bunlarla çeşitli birlik yapan tüm irili ufaklı yapılara kadar hepsine egemen olan anlayıştır. Hepsi “Yetmez ama evet”çidir.

Günümüzde “Yetmez ama evet”çiler seçim otobüsünü durakta sabırsızlıkla bekleyenlerdir.

Taylan Işık