DSG Genel Komutanlığı'nın yaptığı açıklamadan, en azından askeri konularda, Suriye devletiyle belli bir anlaşma ve uzlaşmaya varıldığını anlıyoruz. Bu anlaşmada ya da uzlaşmada Rusya’nın dahli olduğunu söylemeye gerek yok:

“‘Rusya'nın saldırıları durdurmaya yönelik önemli çabalarının’ olumlu olduğunu ifade eden Ebdi, Suriye ordusuna bağlı güçlerin Kobanê, Til Rifet gibi tehdit altındaki sınır bölgelerine konuşlandırıldığı ve Minbic’de çalışmaların sürdüğünü belirtti.”

Türkiye’nin Rojava topraklarının yeni bölgelerini işgal etme tehditleri savurduğu bir sırada gelen bu anlaşma son derece önemlidir. Zira, faşist devlet, Afrin dahil, Suriye-Rojava topraklarını işgal ederken, Rojava devrimci güçleri ile Suriye devleti arasındaki anlaşmazlık ve çelişkiden önemli ölçüde yararlandı.

Bu çelişki ve anlaşmazlık, başta ABD ve NATO olmak üzere emperyalist devlet ve kurumların çabalarıyla sürekli derinleştiriliyordu. Rojava devrimci güçlerinin Suriye devletiyle uzlaşmaya yaklaştığı her seferinde emperyalistler, çok yönlü müdahalelerle bu yakınlaşmayı, uzlaşma çabasını bozmak için ellerinden geleni yaptılar.

Faşist devletin Rojava’nın yeni yeni bölgelerini işgalle tehdit ettiği bu son süreçte de ABD ve diğer emperyalistler aynı politik çabalara giriştiler. Ancak bu sefer, UKH ve Rojava devrimci güçlerinin ilkeli ve kararlı tutumlarının bu çabaları boşa çıkaracağının işaretlerini alıyorduk.

Bu işaretlere dayanarak, şöyle yazmıştık:

Haziran başlarından bu yana -DSG ile Suriye devleti arasında- hızlanan yakınlaşmayı bozmak için hiç zaman kaybetmeden, emperyalistler, ABD, İngiliz ve Fransızların ağırlıkta olduğu bir heyeti Rojava’ya gönderdiler. Heyetin başında ise, ezilen halklara karşı her emperyalist planın arkasından çıkan Cumhuriyetçi Lindsey Graham isimli asalak vardı. Görüşmenin amacının bazı ayartıcı vaatlerle Rojava güçleriyle Suriye arasındaki yakınlaşmayı bozmak olduğu çok açık.

Fakat bu sefer emperyalistlerin ve dayandıkları güçlerin işlerinin o kadar kolay olmadığını rahatlıkla söyleyebiliriz.”

DSG’nin son açıklaması, gelişmelerin işaret ettiğimiz doğrultuda sürdüğünü gösteriyor. İhtiyatı elden bırakmadan, diyebiliriz ki, faşist devlet avlanmaya giderken bu sefer avlanabilir. Çünkü DSG’nin açıklamasına bakarsak, faşist devlet, yeni işgal seferine çıkarsa, bu sefer karşısında sınırlı bir askeri gücü değil, bütün Suriye ve Rojava halklarını bulacak.

Suriye’nin ilhakçı bir devlet olduğunu unutmadan, Türkiye’nin işgaline karşı durmanın en etkili ve tek yolunun işgale karşı duracak, işgale karşı savaşacak tüm güçleri birleştirmek ve harekete geçirmek olduğu açık.

DSG’nin açıklamasından, faşist devletin herhangi bir işgal girişimine karşı savaşacak tüm güçlerin birleştirilmesi yolunda önemli bir mesafe kaydedildiği anlaşılıyor.

Çekilmeyeceğiz, Kuzey Suriye’deki savaş genel olacak ve Türk ordusu ile çeteleri bu savaşın belirleyicileri olmayacak. Şam hükümet güçleri de dahil, tüm Suriyelileri bu savaşta karşılarında bulacaklar

Leninist Parti, Suriye devletinin ilhakçı devletlerden biri olduğunu bir an olsun aklından çıkarmadan, faşist devletin işgaline karşı böyle bir ittifak politikasının gereklilikten öte bir zorunluluk olduğuna sürekli vurgu yaptı.

Bu ittifak politikası, her şeyden önce, faşist devletin yeni toprakları işgal girişimine karşı koymak için olduğu kadar, işgal ettiği topraklardan sökülüp atılması için de gereklidir. Faşist devletin bu gün hazırlığını yaptığı şey, işgal ettiği toprakları bir punduna getirip kendi topraklarına katmak, böylelikle sınırlarını genişletmektir. Bu, faşist devletin geçmişten beri izlediği politika ve hayalidir. Başka bir ifadeyle, bu politika dinci faşist iktidar ve onun başına has bir politika değil. Tam da bu yüzden sorunu dinci faşist iktidar ve onun başına bağlamak büyük bir yanılgıdır.

İkincisi ve önem bakımından bundan hiç de aşağı kalmayacak nokta şudur: Bu ittifak politikası, Kürdistan devrimini, Kürt halkının özgürlük savaşını tasfiye etmek isteyen emperyalist devletlerin, ki bunların başında ABD gelir, politikasını boşa çıkarmanın yoludur. Ne yazık, Rojava devrim güçleri içinde bir kesim, başta ABD olmak üzere emperyalist devletlerin Kürdistan devrimini, Kürt halkının özgürlük savaşını tasfiye etmek için tüm güçleriyle çalıştıklarını, düne kadar, bir türlü kabul etmiyorlardı.

Sanki UKH’nin lideri Abdullah Öcalan’ı tutsak edip Türkiye’ye teslim eden ABD-İsrail ikilisi değilmiş gibi; sanki 12 Eylül askeri faşist darbesi dahil, faşist devletin Türkiye ve Kürdistan halkları üzerindeki faşist terörünün planlayıcısı, mimarı ABD ve Avrupalı emperyalistler değilmiş gibi!..

Oysa, ABD, İngiliz ve diğer emperyalistlerin hiç vazgeçmedikleri hedefleri, Ortadoğu’da Kürdistan devrimini tasfiye etmektir. Bu hedefleri için UKH’ne karşı faşist devlete doğrudan ve açıktan askeri, teknik, mali, her türlü desteği verirken, Rojava devrimini de tasfiye etmek için ilk adım olarak Rojava devrimini UKH’nden ayırmaya çalışıyor.

ABD ve diğer emperyalistlerin Rojava devrimini tasfiye etmek için planladıkları ikinci adımları ise, Barzanigillerin aleti durumundaki Roj Peşmergelerini ve ENKS’yi Rojava yönetimine ortak etmektir. ABD’liler buna ENKS’yi “güce ortak etmek” diyorlar ve bu ifadeyle ortaya koydukları politikalarını hiç de gizleme gereği duymuyorlar.

ENKS’yi “güce ortak” edebilselerdi -ki bu politikalarından vazgeçmiş değiller- neler olacağını Barzanilerin bugün faşist devletle UKH’ne karşı yaptığı işbirliğinden anlamak mümkün.

Ama tüm bunlar, en azından şimdilik, geride kalmış görünüyor.

Rojava halklarının tam özgürlüğe doğru ilk adımları yeni işgal girişimlerini boşa çıkarmak ve işgal edilen toprakları kurtarmak olacaktır.

Doğru ittifak politikaları ve savaşa tam hazırlık zaferin ilk koşuludur.