< İşçi Edebiyatçılar

İşçi şairler, işçi yazarlar, işçi ressamlar tanırız. Onlar hem yaşamlarını alın teriyle kazananlar hem de kalemleriyle yaşadıklarını, yürek gözlerinin gördüklerini estetize edebilenlerdir. Toplumcu damar güçlüdür bu topraklarda... Toplumcu yazarlarımızdan her birine yer vermeyi isterdik işçi dosyası kapsamında ama bu mümkün olmadığından, bizde şöyle bir tercih yaptık, yalnızca işçi sınıfının içinden doğmuş olanları ele aldık. Emeğin dünyasını güzelleyen bu insanlar, toplumcu sanat anlayışıyla büyük eserler yaratmışlardır.

Bereketli Topraklar Üzerinde’nin yaratıcısı Orhan Kemal, Tatar Ramazan’ın yiğitlik, mertlik dolu yaşamını bize ulaştıran Kerim Korcan, Halkalı Köle ile evlilik kurumunu yerden yere vuran Bekir Yıldız, Çukurova’nın sarı-sıcaklarında yaşam kavgası veren, ağalara karşı isyan eden İnce Memedleri anlatan Yaşar Kemal...

Roman ve öyküleriyle edebiyatın önemli isimlerinden biri olan Orhan Kemal, gerçekçi bakışıyla insan-toplum ilişkisini ustalıkla yansıtmıştır. 15 Eylül 1914’te Adana’nın Ceyhan ilçesinde doğan Orhan Kemal, babasının politik nedenlerle Suriye’ye gitmesiyle çocukluğunu orada geçirmek zorunda kalır. Matbaa işçiliğiyle başlayan çalışma hayatı, Adana’ya döndükten sonra da çırçır fabrikasında devam eder. Birçok toplumcu yazarımız gibi onun da yolu cezaevinden geçer ve Nazım’la 1940 yılında Bursa cezaevinde tanışır. O tanışma anını Orhan Kemal anılarında şöyle anlatıyor:

“Müdürün oda kapısında çevik bir gıcırtı, kapı açıldı. Nefesimi kesmiş, gözlerimi kısmışım... Bir heykel sükûnu içinde, azametli bir mermer heykel bekliyorum... Bir an yüz yüze geliyoruz, sonra göz göze... Mavi mavi gülüyordu. Bu gülüş muhakkak bir çocuğu hatırlatıyor... Temiz, taze, sıhhatli ve dost! Bir lahza şaşkın, bekledi. Galiba ne yapması lazım geldiğini ölçtü yahut tanış bir yüz arandı... Sonra gözüne Necati ilişti herhalde, ona doğru yürümeğe hazırlanırken, Necati ona koştu ve beni tanıttı. El sıkıştık. Ayaklarının topuklarını, hazırolda bir er gibi birleştirerek, kendisini teşrifata zorladığı aşikâr bir tarzda ciddileşmeye çalışarak: “Ben Nazım Hikmet! dedi.” Bu tanışma, onun sanat yaşamının belirginleşmesinde bir dönüm noktası oldu: “Benimle inceden inceye uğraşıyordu. O kadar ki, ‘yarı aydınlığımdan yahut ‘küçük- burjuvalığımdan’ gelen ‘vıdı vıdıcı’ tabiatımla, bir takım huy ve telakkilerime varana kadar her şeyimle.”

Yaşamı zorluklar içinde geçen Orhan Kemal, yüreğinde iz bırakan her şeyi eserlerinde ele almıştır. Yaşadıkları, tanık oldukları, onun kaleminden bir öyküye, romana dönüşmüştür. Çalışan, alın teriyle yaşamını kazanan, kent kır arasında sıkışmış, dokuz-altı yollarında ter döken insanların dünyasını güzellemiştir. Emekçi insanların acılarını, çaresizliklerini, yoksunluklarını anlatırken bile, onun eserlerinde yaşama sevinci ve umut daima vardı. Onun karakterlerinde mutsuz insanlar vardır ama asla umutsuz değillerdir. “Bereketli Topraklar Üzerinde”de Orhan Kemal, ekmeğini Çukurova’nın sarı-sıcağında aramak zorunda kalan, üç köylü arkadaşı, Yusuf, Köse Hasan, Pehlivan Ali’nin aracılığıyla anlatır. “Bir Filiz Vardı” da ise, İstanbul’un varoşlarında oturan, hayalleriyle yaşamı arasında bağ kuramayan Filiz’in ölüme doğru giden yaşamını buluruz.

“Cemile”de Adanalı işçileri, “Çamaşırcı Kızı”nda ise şehirlerde yaşayan insanların hikâyesini, Devlet Kuşu’nda Avare Mustafa ile komşu kızı Aynur arasındaki aşkı buluruz. Aşkı ile ailesinin para tutkusu arasında kalan bir gencin hikâyesi vardır Devlet Kuşu’nda, “Sokaklarda Bir Kız” da yaşamı toplumsal koşullar tarafından çizilmiş, pavyonlarda çalışmak zorunda kalmış bir ailenin kızı Nuran’ın hikâyesi vardır. Orhan Kemal Nuran’ın kişiliğini savunarak, onun bu cehennemden kurtulmak için verdiği mücadeleyi anlatır. Orhan Kemal aynı zamanda bürokrasinin dünyasını da anlatmıştır eserlerinde. “Üçkağıtçı” da böyle bir karakter yaratmıştır.

‘Haziran’da ölmek zor’dur bilirsiniz... Haziran Nazım’ı, Ahmet Arif’i, Orhan Kemal’i ve Aysunumuzu almıştır. Orhan Kemal sevdiği Nazım’dan bir gün önce 2 Haziran 1970’te ölmekle sanki dostuna mesaj verir gibidir.

ÖNSÖZ, 5. Sayı, Güz ‘06