Her birisinin gül yüzü vardı. Çocuk gülüşlerinde yaşam saklıydı ve öyle kaldılar. Güzellikleri, masumiyetleriyle hepimizin vicdanlarında derin izler bıraktılar. Bir toplumun çocuklarının yok oluşunu yaşıyoruz. Bu çocuklar, emekçi halkların çocuklarıdır. Onlar yalnızca ansızın gözden kaybolmuyorlar, her gün yoksulluğun şiddetin, aşağılanmanın kırbacı altında acıyla büyüyorlar.

Leyla, Eylül ve daha onbinlerce kaybedilmiş çocuk... Neredeler? Neden bulunamıyorlar? Yoksa bulunulması mı istenmiyor? Kapitalizmin vahşiliğini biraz bilen insanın aklına neler gelmez! Örneğin Meksika'da yıllar sonra açığa çıkmıştır ki, Meksika'nın kayıp çocuklarının faili mafya-polisti. Kapitalist üretim ilişkilerinin hakim olduğu her yerde, bazen büyük tekellerin ucuz emek gücü ihtiyacını karşılamak için, bazen organ mafyasının karı için, bazen fuhuş vb için gözden kayboluyor çocuklar. Peki bizdekilerin tekil-bireysel olduğuna ne kadar eminiz?

Çocukların yaşamı ile ilgili Türkiye'nin karnesinin iyi olmadığı söylenir de, bunun gerçek sebebi hiçbir zaman söylenmez. Yüz bin çocuğun kayıp olması, iki milyon çocuğun işçi olması, milyonlarcasının açlık ve yoksulluk içinde yaşaması, sayısı bir türlü tespit edilemeyen çocuğun tecavüz-tacize uğraması, Sevcan, Uğur, Berkin, Azad gibi daha nice çocuğun panzer altında kalarak, kurşunlanarak öldürülmesi... Bunlar kapitalist-faşist devletin vahşiliği değil de nedir? Bu ülkede dinci ya da sözde laik fark etmez, hükümet olmuş hangi burjuva parti çocuklarla ilgili sorunlardan bir tekini çözdü? Hangi çocuğun, kaç çocuğun değil, sorunlarından hangisini bu sistem çözmüştür? Hiç! Koskoca bir hiç! Çünkü, bataklığın kendisi kapitalist sistemdir.

Günlerdir tv ve gazetelerde kaçırılan-öldürülen çocuklarla ilgili haberler idam ve hadım tartışmalarıyla birlikte yürütülüyor. Suç ve suçun kaynağı değil, cezai biçimleri gündeme getirilirken, kapitalist devlet sorunu sistemin çürümüşlüğünden, kaynağından uzaklaştırıp, “sapık birey”e indirgeniyor. Kapitalizmin çürümüşlüğünün topluma sirayet etmemesi mümkün değil. Ama onlar (kapitalistler) işi bir adım ileri götürerek toplum ahlakına egemen erkeğin güçlü cinsel ihtiyacı ve günahkar kadının teslimiyeti üzerinden dizayn etmeye çalışırken, katkılarını da inkar ediyorlar. Yani kapitalist devlet, çocukların karşılaştığı bu vahşete öfke duyan kitlelerin karşısına cani-sapık bireyi çıkarıp, bu esnada çocukların korunma sorumluluğunu ailelere mal edip, sorunu kesinkes kendinden uzaklaştırarak, kendi politik çıkarını koruyor.

Dikkat edilirse çocuklara yönelik her saldırı ve vahşette tartışmanın önünü açmıyor, duygusal hezeyanlar oluşmasına bile izin vermiyor. Örneğin, kendi yaşından daha fazla kurşunla can veren Uğur'un katillerini; panzer altında kalan Azad'ın, gaz bombasıyla vurulan Berkin'in ve daha nice çocuğun katillerini cansiperane savundu. Tıpkı Ensar Vakfı olayında, çocukları savunmak yerine kurumu ödüllendirmesi gibi. Kadın ve Aile Bakanının “bir kereden bir şey olmaz” demesi; sınıf bilinci almış bu faşist kadının caniyane sözü, kapitalist sınıfın karakterini, emekçilere ve çocuklarına yaklaşımını göstermektedir. Peki yurt yangınında yanarak can veren çocukların hesabı, sorumluluğu ne oldu? Basit bir adli vakadan öte değil bu onlar için... Yoksul insanlar çocuklarını okutabilmek için cemaatlere-tarikatlara veriyor ve bu cemaat-tarikatlar devletin her türlü koruması ve olanağı altında oluyor. Böylesi sayısız örnekle dolu hayatımız. Devlet kendisine dönecek her şeyin üstünü titizlikle örtüyor.

Çocuklara yönelik vahşetle ilgili toplumda çok ciddi bir endişe ve öfke var. Devlet bu öfkenin kendisine çevrilmesindense, birey-erkeğe dönmesini tercih ediyor. Erkeği ise “allah-cehennem” korkusu duymaya çağırıyor, duymazsa hadım etmekle tehdit ediyor. “Olmadı idam ederiz, bu esnada tüm solcuları da temizlemiş oluruz” diye ellerini ovuşturmakta faşistler. Yani iktidar, her zamanki gibi sorunu kendinden uzaklaştırıp aklanma peşinde. Ancak buna asla izin vermeyeceğiz. Emekçilere “kapitalizmin çocuklarımızı yok etmesine izin vermeyeceğimizi” söyleyecek, yoksul halkları mücadeleye katılmaya ve büyütmeye çağıracağız.

Burjuva faşist devletin iki yüzlülüğü, alçaklığı ve vahşiliğine dönmemiş bir toplumsal tepki çocukları korumaktan uzaktır. Tekellerin kar oranlarını yükseltmenin ve sömürünün en olanaklı şekillerini ayrıntılarıyla düşünen, sermayenin güvenliği için her şeyi yapan, her önlemi alan, bunun dışında insanları sadakalara muhtaç eden tekellerin iktidarı, ne kaybolan, ne katledilen, ne cinsel saldırılara uğrayan ne de yoksulluk içinde yaşayan çocuklar için hiçbir şey yapmamaya devam edecektir. Bu nedenle tek başına ve soyut “çocuğuma dokunma” demek, “çözüm idam, kastrasyon değil” demek, bir şey söylemek manasına gelmez. Bunu engelleyecek gerçek güç, emekçi halklar olacaktır. Tekeller ve onun iktidarları emekçi halkların öfkesinden kurtulamayacaktır.

Bugünün ve yarının çocuklarını koruyabilecek tek devlet sosyalist devlettir. Bu kadar yalın ve anlaşılır gerçeği emekçilere anlatmak da devrimcilere, komünistlere düşmektedir.