1 Mayıs yaklaşıyor. Ekonomik ve siyasal bunalımın emekçiler üzerinde dayanılmaz bir yıkım yarattığı, yaşamın çekilmez hale geldiği, öfkeli homurdanmaların ve işçi direnişlerinin yükseldiği bir dönemde karşılıyoruz 1 Mayıs’ı.

Toplumun tüm kesimleri yaşadıkları dayanılmaz acılara, baskılara, saldırılara karşı harekete geçiyor. İşçilerin eylemlerinin büyüdüğü, yoksul köylülerin topraklarının ve doğalarının talan edilmesine karşı jandarma barikatlarına yüklendiği, kadınların 8 Mart’ta sokaklara aktığı, Kürt halkının Newroz’da o devasa gövdesini gösterdiği, öğrenci gençliğin parça parça harekete geçtiği bir süreçten geçerek gidiyoruz 1 Mayıs’a.

Sadece yaşadığımız topraklarda değil, dünyanın her yerinde farklı uluslardan proleterler sermaye egemenliğine karşı Yunanistan’dan Peru’ya, Hindistan’dan Lübnan’a kadar yaklaşan 1 Mayıs’ı sokaklarda karşılıyor, sokakları isyan ateşi ile harlıyor. Türkiye ve Kürdistan’da olduğu gibi yaşlı dünyamızın her yerinde sermayenin yarattığı kriz ve çöküş eylemlerle karşılanıyor, halklar mahkum edildikleri yıkımı kabul etmiyor.

Küresel kapitalist krizin etkileri geniş emekçi kesimleri politize ediyor, işçiler açlıkla sınanırken öne çıkma, harekete geçme eğilimi güçleniyor. Sadece son 3 ayda gerçekleşen işçi eylemleri, iş bırakmalar, grevler, fabrika işgalleri buna iyi bir örnektir. Başta işçi sınıfı olmak üzere geniş kesimlerin kendiliğinden eylemleri ve talepleri giderek sistem karşıtı bir eğilim olarak gelişiyor. Halk pazarlarında, emekçilerin tıkış tıkış bindiği otobüslerde, yoksul semtlerde, işçi servislerinde işçi, emekçilerin gündemini zamlar, sefalet, geçinememe ve patronların düzenine yönelen öfke kaplıyor. Toplumun farklı kesimlerinin kendi talepleri için harekete geçtiği, 8 Mart’ın, Newrozların çok kitlesel, militan ve güçlü geçtiği bir süreçte işçi sınıfı yüzünü 1 Mayıs’a çevirmiş durumda.

1 Mayıs’ta oluşacak enerjinin güçlenen toplumsal mücadeleye güçlü bir itki vereceğini ve sermaye iktidarına karşı halk kitlelerinin mücadele azmini büyüteceğini bugünden öngörebiliyoruz. İşçi sınıfının öfkesini düzene yedeklemek ve burjuva muhalefet cenderesine hapsetmek için ise sermaye sınıfı kollarını sıvamış durumda.

Sendika bürokrasisinin ve sermayenin örgütlü gücünün işçi hareketini çepeçevre sarmalamaya çalıştığı, sermayeye çalışan sendika bürokratlarının böylesi bir dönemde sınıfı sırtından bıçaklayıp yaklaşan 1 Mayıs’ı burjuva muhalefetin seçim mitinglerine dönüştürmeye yönelik giriştiği iki yüzlü çalışmaları görebiliyoruz. İşçi sınıfını dinci-faşizmin arkasına yedeklemeye çalışan faşist sendikalardan söz etmiyoruz, aksine emekçilerin safındaymış gibi görünüp bir avuç kırıntı için işçileri sürekli yalnız bırakan sendikalardan söz ediyoruz.

Geçtiğimiz günlerde DİSK-KESK-TMMOB-TTB-TDB’nin sermayenin bir diğer temsilcisi olan Kılıçdaroğlu’na yaptığı çağrı bu şekilde okunmalıdır. Bu zavallı çağrıları gördüğü halde İstanbul 1 Mayıs’ında “kitlesellik” adı altında dinci faşist iktidarın “izin” verdiği koşullarda işçi sınıfının kurtuluşunu savunmak bir politik çöküşten başka bir şey değildir. İşçi sınıfının gerçek kurtuluşunu isteyenler, toplumsal patlamalara gebe bu topraklarda sürecin devrimci yükselişini büyütmek isteyenler işçi sınıfının kanlarıyla kazandığı bir meydanda, Taksim’de olmalıdır. Ancak önümüzdeki süreci ve 1 Mayıs’ın bu süreçte oynayacağı rolü görmezden gelip, “kitlesellik” ve “işçilerin sözünü söyleme” adına burjuva muhalefetin ve sendikal bürokrasinin peşine takılacak olan reformizmin yükselen öfkeyi büyütmekten özellikle imtina edeceği sonucunu çıkarabiliyoruz.

İşçi sınıfının ve devrimci güçlerin büyük bedellerle kazandığı, yaşadığımız topraklardaki en kitlesel 1 Mayısların Taksim’de gerçekleştiği, Gezi Ayaklanmasında ayaklanmanın Tahrir’ine dönüşen Taksim, bir meydan olmaktan öte sermaye ile devrim güçleri arasında bir kapışmaya dönüşmüştür. Bununla birlikte Taksim 1 Mayıs’ı sadece İstanbul’daki işçi, emekçilerin değil, bu topraklardaki bütün emekçilerin yüzünü döndüğü, onlara güç ve moral bir süreç haline gelmiştir. Bu açıdan bu topraklarda Taksim 1 Mayıs mitingleri ve yasaklı olduğu zaman gerçekleşen Taksim eylemleri toplumsal mücadele açısından büyük bir önem arz etmektedir.

İşçi sınıfının ve geniş emekçi kesimlerin marketlerde, pazarlarda, fırınlarda, sokakta yaşamın yoksullar açısından zorluklar ancak zenginler açısından bolluklar içermesine karşı dile getirdiği tepki, politikleşmenin geldiği düzeyi gösteriyor. Toplumsal kutuplaşma ve politik tutum alma artık iş yerlerinden, otobüslere kadar her yerde bir olgu haline gelmiştir. Böylesi bir konumlanışın, faşizme ve krizin kaynağı olan sermeye düzenine karşı toplumsal bir ayaklanmaya dönüşeceğini karşı-devrim de, devrim güçleri de görebiliyor.

Önemli bir tarihsel eşikten geçiyoruz, sürecin ciddi toplumsal patlamalara gebe olduğunu herkesin gördüğü bir gerçeklik. Bu dönemde kitlesellik adına İstanbul’un Taksim Meydanı’nda sermaye güçleri ile göğüs göğüse bir kapışmadan kaçarak devletin “izinli” olarak gösterdiği bir 1 Mayıs mitingine katılmak; hatta burjuva muhalefete payanda olmuş ve onun seçim kürsülerine dönüştürülecek bir eyleme katılmak toplumsal mücadeleye itki vermek değil, onu zayıflatmak anlamına gelir. Bunu yapan reformist ve burjuva sendikacı anlayışların teşhir ve tecrit edilmesi, işçi sınıfı içinde bağımsız devrimci çıkışın güçlendirilmesi için 1 Mayıs’ta Taksim’de olmak ve bütün güçleri oraya yöneltmek tarihsel sorumluluğumuzdur.

Bu açıdan, bugünden, İstanbul’da gerçekleşecek 1 Mayıs için Taksim eylem çağrılarını işçilere, emekçilere götürmek, geniş kesimlerin taleplerini 1 Mayıs çalışması ile birleştirmek önümüzdeki yakıcı görevdir. Devrimci öncü işçiler işçi sınıfının geniş kesimlerini kendi meydanına sahip çıkmak, burjuva sendikacıların gerçek yüzünü işçi sınıfına anlatmak ve kendi sözlerini 1 Mayıs’ta söylemelerini sağlamak için en güçlü şekilde Taksim’e çağırmalıdır.

İstanbul’un her yoksul semti, her sokağı, her sanayi bölgesi Taksim çağrısının büyütüleceği bir alana dönüşecektir.

İşçilerin kendi sözlerini 1 Mayıs’ta Taksim’de söyleyecekleri, onlara kapatılan meydanlarından vazgeçmediklerini sermayenin yüzüne haykıracakları militan, güçlü ve devrimci bir 1 Mayıs için öne, en öne!

K. Taylan Kızıldağ