< < Mart Ayı Kavga Ayıdır, İsyan Ayıdır!

Türkiye ve Kürdistan’da işçi sınıfının, ezilen halkların, devrimci demokrat kesimlerin faşizme karşı mücadelesi kesintisiz bir şekilde 50 yıldan fazladır sürüyor.

Bu kesintisiz mücadele sürecinde halkların devrimci enerjisini bastırmak, Kürt halkının örgütlülüklerini ezmek ve işçi sınıfının örgütsüz bırakıp sindirmek için faşist devlet dizginsiz bir şekilde saldırıyor. Emperyalizmin her türlü desteğini alarak katliamlar yapan, dizginsiz terör uygulayan sermaye sınıfının faşist devleti devrimin önünü alabilmek, işçi sınıfının acımasız bir şekilde sömürülmesini sağlamak, Kürt halkının özgürlük savaşını ezmek, kadınları kölelik koşullarında yaşamaya mahkum kılmak için her türlü yöntemi deniyor.

Her türlü işkence, katliam, zindana atma, toplu katletme, faili meçhul cinayetler, linçler… Ne yaptılarsa, hangi yöntemi denedilerse devrimin yükselişini bir türlü bitiremiyorlar. Birleşik devrimimizin önderleri Denizlerin, Mahirlerin, İboların katledildiği 70’li yıllardan bugünlere kadar yüz binlerce insanımız faşizmin terörü altında mücadele ederken katledilmiştir.

Devrimimizin önderlerinin katledilmesinden 1977 1 Mayıs’ında işçilerin Taksim’de katledilmesine; 1978 yılının 16 Mart’ında Beyazıt’ta devrimci öğrencilerin bombalarla katledilmesinden, Alevilere yönelik gerçekleşen Maraş ve Çorum katliamlarına; ve 1980 darbesine kadar faşist terör saldırılarına kadar yüzlerce katliamdan bahsedebiliriz. 90’lı yıllarda burjuva iç savaşla dizginlerinden boşanan faili meçhuller, 2000’de zindan savaşlarında her türlü ölümcül silahla zindan katliamları, Ankara’da, Suruç’ta bombalarla gerçekleştirdiği kitle katliamı, kent savaşlarında Kürt halkın üzerine kentleri yıktığı katliamlar... sayısız örnek sıralamak mümkün.

Bu mücadele dolu tarih içinde Mart ayı, Gazi, Beyazıt, Halepçe ve Kızıldere katliamlarıyla adeta halkların belleğine kazınmıştır.

1995 yılının 12 Mart tarihinde faşist devletin yönlendirmesinde Alevi emekçilerin yoğun yaşadığı Gazi Mahallesi’nde faşistler dört kahveye ve bir pastahaneye silahlı saldırı düzenlemiş, saldırıda bir kişi ölürken onlarca kişi yaralanmıştı. Saldırıdan bir sonraki gün Gazi’de binlerce kişi toplanıp polis karakoluna yürüdü, burada başlayan sokak çatışmalarında 15 kişi katledildi. Faşist devlet aynı gün Gazi’de sokağa çıkma yasağı ilan ederken devam eden günlerde çatışmalar hem Gazi’de hem de 1 Mayıs Mahallesi’nde sürdü, eylemler ayrıca Ankara’ya da sıçradı. Kısa zamanda Gazi’deki katliam bir ayaklanmaya dönüşmüştü. Faşizm çareyi orduyu sokağa çıkarmakta buldu, ancak bu da kitlelerin öfkesini durduramadı. 16 Mart’a kadar süren sokak savaşlarında yaklaşık 40 kişi polis kurşunları veya atılan bombalar sonucu hayatını kaybetmişti.

Yine Mart ayında belleklerimize kazılan katliamlardan bir tanesi 16 Mart 1978’de İstanbul Üniversitesi önünde sivil faşistlerin devlet desteğinde yaptığı Beyazıt katliamıdır. 68 hareketi ve 71 devrimci çıkışıyla birlikte güçlenen devrimci mücadeleyi bastırmak için faşist devlet darbe dışında, sivil faşistleri çeşitli eğitimlerden geçirerek komando birlikleri gibi donatıp devrimcilerin, işçilerin üzerine salmıştır. 70’li yıllar boyunca bu devlet destekli faşistlerin sayısız vahşetinden biri Beyazıt katliamı oldu. 16 Mart 1978’de Beyazıt Kampüsü’nden çıkarken devrimci, solcu öğrencilerin üzerine bomba atılmış, silahlarla ateş edilmişti. Bu saldırı sonucunda 7 öğrenci hayatını kaybetmiş, 41 öğrenci de yaralanmıştır.

Yine aynı gün ama farklı bir tarihte Irak’ın anti-komünist Saddam yönetimi, 1988 yılında, Güney Kürdistan halkına Halepçe kentinde kimyasal silahlarla saldırdı. Kürt halkı özgürlüğü için ayaklanmışken faşist Saddam yönetimi El-Enfaal adı altında Kürt halkının özgürlük mücadelesini bastırmak için yeni bir askeri saldırı başlattı. 16 Mart’ta Halepçe kasabasına bombardıman uçakları tarafından atılan kimyasal gaz sonucu yaklaşık 5000 kişi hayatını kaybetti, on binlerce insan sakat kaldı. Kürt halkı emperyalizm ve gerici bölge devletleri ve işbirlikçi Kürt burjuvazisine rağmen, bugün her yerde kendi özgürlüğü için savaşmaya devam ediyor.

30 Mart 1972 tarihi birleşik devrimimizin tarihi açısından bir milat noktasıdır. 71 devrimci çıkışıyla birlikte gerilla mücadelesine, silahlı mücadeleye yönelen Denizler faşist devlet tarafından tutsak edilmiş, idamla yargılanmaktadır. 71 darbesi ile sermaye sınıfı yükselen kitle hareketini bastırmak, ama özelde silahlı mücadeleye yönelen devrimimizin önderlerini katletmek için dizginsiz bir saldırı dalgasına girişmiştir.

THKO’lu yoldaşlarının idamını engellemek için THKP-C ile THKO ortak bir eylem düzenledi. Ünye’deki NATO üssünden askerleri kaçırarak Tokat’a bağlı Kızıldere’ye geldiler. Ancak ihbar sonucu ordu tarafından kuşatıldığında Mahir Çayan “Biz buraya dönmeye değil, ölmeye geldik” diyerek faşistlere devrimci iradenin ve kararlılığın ne demek olduğunu göstermiştir. Çatışma sonucunda sekizi THKP-C’li, ikisi THKO’lu toplam 10 devrimci katledildi. 30 Mart Kızıldere ağır bir bedel olsa da burada yaratılan siper yoldaşlığı, eylem birliği, ve teslim olmama geleneği, o günlerden bugünlere kadar birleşik devrimimizin mihenk taşlarından biri olmuştur.

İşte bugün tıpkı Denizler, siper yoldaşları Mahirler, işkencede ser verip sır vermeyen İbolar gibi faşizme karşı dövüşme zamanıdır!

K.Taylan Kızıldağ