Korona salgını öncesi derinleşerek kendini yaşamın her alanında hissettiren ekonomik kriz, şu günlerde işçi ve emekçilerin yaşamını her yönden çekilmez hale getiriyor.

Burjuva ve liberal yazarlar bile işsizlik oranının %40’ları aştığını ifade ediyor. İşyeri kapanan güvencesiz çalışan işçiler hariç, 1.7 milyon işçi ücretsiz izne çıkarıldı. İşsizlik fonundan sağlanan 1168 TL'yi kaybetme kaygısıyla başka fabrikalarda iş arayamıyor, güvencesiz işlere yöneliyor, ama bu dönemde pek çok sektörde iş bulmak mucize. 3,5 milyon işçi kısa çalışma ödeneğine mahkum oldu. Çıkarılan mini paketlerle patronlara sağlanan kaynaklar akıllara durgunluk verecek boyutlara ulaştı. Sadece işsizlik fonundan bir avuç patrona verilen destek toplam bütün işçilere verilen desteğin iki katını aşmış durumda.

İşçilerin karşı karşıya bulunduğu saldırılara rağmen burjuva işbirlikçi sendikalar, süreci basın açıklamaları, temsili, etkisiz eylemlerle idare ettirme derdinde. Dertleri tüm saldırılar karşısında işçilere “bakın biz elimizden geleni yapıyoruz” mesajı vermek. Ruhlarını sermaye sınıfına çoktan teslim etmiş olan bu sendika patronları, yıllardır palazlandıkları koltuklarını kaybetmemek için sermaye sınıfı ve onun dinci faşist iktidarına ters düşmemek, şimşekleri üzerine çekmemek telaşındalar.

Sermaye ve onun devletiyle derin bağlar kurmuş ve birçok alanda bunu saklamaya bile gerek duymayan sendikacılar, işçi sınıfının baskısı ile yaptıkları sembolik eylemlerinin bile kitle eylem ve gösterilerine dönme potansiyelini görüyorlar. Bu sendika partonlarını onbinlerce işçinin önünde, ''sert'' söylevlerle, yumrukları havada bulabiliriz. Hatta bunlar, işçilerin dünü unutmuş olduğunu zannederler. Sınıfın ileri çıkan pek çok militanını, koltuklarını korumak uğruna, patronlarla elele vererek fabrika ve işletmelerden tasfiye etmiş olan sözde sol, sosyalist sendikacıların “yükselişlerini” görebiliriz. Böyle anlarda onlara hatırlatacağız “aynı suda iki kere yıkanamazsınız!”. Onların sınıfa ihanetlerini unutmak, gelen günde de yapacakları her şeye ortak olmak olacaktır. Bu işbirlikçi burjuva sendikacılar içimizden temizlenmediği sürece, fırsatını yakaladıklarında sınıfın yeni militan kuşağına hançeri saplamakta da tereddüt etmeyeceklerdir.

Tabanın istekleri, ihtiyaçları ile yöneticilerin taraf oldukları sınıfın istekleri arasındaki bu açmaz ancak tabanın mücadelesi ile yenilebilir. Söylem düzeyinde bile sınıf ve kitle sendikacılığından kopmuş olmaları, devrimci işçilerin sendikaların örgütlü olduğu fabrika ve işletmelerde çalışmalarını zorlaştırmakla birlikte yeni olanaklar doğuracağı da kesin.

Pek çoğumuzun dikkatinden kaçan, yaşandığı dönemde haber niyetine dinlenilen büyük metal eylemleri işçi sınıfının kitlesel ve kollektif aklının son yıllardaki ender örneklerindendir. İleri işçiler tarafından yeniden incelenmelidir. Bursa'da, BOSH işçilerinin önceki yıllarda sendika değiştirmeye uzanan süreçleri dönemin ilk tetikleyicilerinden oldu. Gerici sendika yöneticilerinin, her dönem sınıfı satan, işçilere sormadan yürüttükleri süreçler metal işçilerine fiili saldırılara dönüştü. Her görüşten işçinin sınıf çıkarlarında birleşerek alt ettiği bu süreçte, sendikaları dışarıda bırakarak yürüttükleri eylemler dizisi dikkatli bir şekilde incelendiğinde, bu büyük gövdenin patronlar ve burjuva sendikacılar için neden kabuslara dönüştüğü anlaşılacaktır.

İşçi sınıfı üretimdeki kollektif aklından dolayı yaşanılan saldırlar karşısında da kollektif tavır alır ve hareketin merkezine sendikaları aşan araçları yerleştirerek ilerler. Günlük yaşamda üstlerine bulaşan tortu ve kirlerden kurtulur, işçi demokrasisinin somut örneklerini yaratırlar. Büyük madenci yürüyüşünden TEKEL çadırlarına, Metal eylemlerinden irili ufaklı bir çok eyleme kadar binlerce, milyonlarca işçi bu işçi demokrasisinin içinden eğitilerek gelmiştir. Sınıf olarak varolduğumuz ilk günden bugüne durup durup yeniden açığa çıkan aygıt komite konseylerdir. Sermayenin, burjuva sendikacıların kabusları olarak her an açığa çıkma dinamiği ve potansiyeli vardır.

Devrimci işçiler, içinden geçmekte olduğumuz sürecin ikili yönünü anlayabildikleri oranda daha güçlü yanıtlar üretebilecek ve doğru pratiği hayata geçirebilecekler. Bu sürecin bir tarafı sınıf hareketi içinde ileri çıkan öncü işçilerin sınıf savaşımının ihtiyacı olan bilgi ve birikime ulaşmaları noktasında gelişimlerine yardımcı olmak ve yönlendirmektir. Diğer tarafı ise, içinde patlama eğilimleri güçlenerek gelişmekte olan kitlesel sınıf hareketinin açığa çıkartmaya başladığı, oluşan, oluşmakta olan mücadele araçlarının içinde olmak, onlara etkide bulunma çabasını sürekli göstermektir. Çalışmanın bu iki yönlü ihtayacı anlaşılabildiği oranda son dönemde sınıfla gelişen bağlar kalıcı hale gelebilir. Bu alanda derinleşme ve kök salmanın, öncü işçilere verilecek üst perdeden söylevlerle gerçekleşemeyeceği açık.

Karl Marx, Kapital'in Fransızca baskısına önsözünde “Bilime giden düz yol yoktur ve ancak onun dik patikalarında yorucu tırmanmaları göze alanlar aydınlık doruklarına ulaşabilirler” diyerek bize yol gösteriyor.

Sınıf hareketinin inşaasının kolay bir biçimi olamaz. Sınıfa sarsılmaz bağlarla bağlı olmak, sınıf kinini yaşamın her anında hissetmek, işçi kültürünü, yaşamını içselleştirmiş olmak gerekir. İşçi sınıfı ileri bir sınıftır ve geleceği inşaa edebilecek tek sınıftır. Onlarla ilişkiyi ast üst değil, eşiti olarak sürdürme yeteneğinde olmayan, özcesi sınıftan biri olmayan onun içinde yer alamaz. İşçilerin yaşamına temas etmeyen, yaşamlarında karşılaştıkları sorunların içinde olmayan onun çözümünün de içinde olamaz.

Pek çok uzlaşmacı, reformist çevrenin temel sorunlarından biri, sınıfla ilişkilerinin her anında göze batan üstenlik ve işçilere yaklaşımlarında göze batan kibirleridir. Onlar, sınıfın yerine düşünür, karar verir hatta yaparlar. Sınıf için en iyisini onlar bilirler. İşçi sınıfı ve emekçiler, onlar için, sınıf eyleminde bile eylemin öznesi değil konu mankenidir. Atılacak sloganlar belirlenir, okunacak basın metninini ancak onlar yazarlar. “İşçi sınıfı şunu yapmalı, şöyle yapmalı, bunu yapmazsa kazanamaz” diye talimatlar çıkarırlar. Kime söylenir bunlar? Tarihin yapıcısı olan devrimci işçi sınıfına. Eyleme ilk anda katılan, hatta planlayan bu çok bilenlerin, bir kaç adımdan sonra sınıf tarafından ciddiye alınmayıp dışlanmalarına karşı şaşkınlık ve hatta öfkelerine tanık olmuşuzdur.

Bütün devrimci, sol, sosyalist yayınlar işçinin öncülüğünden bahsediyor. Bu sözlerinde samimi olanlar işçinin önünden çekilmelidir. İşçi sınıfı tarihi öncü rolünü oynayacaktır. İşçi sınıfının öncüleri bu tarihi misyonu taşıyabilecek güce ve donanıma sahiptir. Bu gücü sınırlayabilecek bir güç yoktur, kendisine dayatılan her türlü engeli yıkma potansiyeline erişmiştir.

İnan Çelik