Söyledik, tekrar tekrar söyledik. Gözü CHP’de ve Kılıçdaroğlu’nda olan sosyal reformizm, fırsat kolluyor CHP’nin kuyruğuna takılmak için. Gönülleri her daim orada. Yüz bulamasalar da, istedikleri ittifakı kuramasalar da, akılları hep orada!

Kaftancıoğlu kararı biçilmiş kaftandı CHP kuyruğuna takılmak için. Kılıçdaroğlu çıkıp kesin çizgileri çekerek bunun önünü almış olsa da, bu “fırsatı” kullanmaya kararlıydılar. Nitekim Maltepe’deki “Milletin Sesi” mitingi, onlar için bir imkan oldu.

Mitingde kendi bayraklarını sallayamadılar, kendi renklerini gösteremediler. Ama oradaydılar! İşin tuhaf yönü şuydu ki, onca istedikleri “fırsat” ayaklarına gelmiş olsa da, açıktan bu mitinge katılmanın propagandasını yapamıyorlardı. Tam tersine, oraya gitmiş olmanın “izaha muhtaç bir davranış” olduğu anlaşılıyordu açıklamalarında. Evet oradaydılar, miting alanındaydılar. Kendi flama ve bayraklarıyla değil elbette. Peki neden oradaydılar? İşte izah etmeye çalıştıkları şey, bu “neden” sorusuydu:

Kaftancıoğlu'na verilen cezaya karşı dayanışma için alandaydık. Bu mitingler CHP mitingleri olarak değil, saldırılara karşı tüm demokrasi güçlerinin ortak mitingleri olarak örgütlenmeliydi, örgütlenmelidir.”

Demek ki, bizzat kendi tabanlarından bile “neden” sorusu yükseliyor!

Bu “izah” çabası, hiç kuşku yok ki, emekçi yığınlarda devrimci duygu ve eğilimlerin güçlü oluşunun bir sonucudur. Bu nedenle sosyal reformizm, attığı uzlaşma adımlarını gizli saklı atıyor; uzlaşmacı politikasını bin bir zahmetle izah etmek zorunda kalıyor.

Devrimci politika, bu türden “izah” çabalarına girmez. Tam tersine, sözünü net ve üst perdeden söyler o. Kendine büyük bir güvenle konuşur. Sosyal reformizmin aksine “savunmada” değildir. Hücumcudur. Cepheden karşı çıkar sermaye düzenine. İşçi ve emekçi sınıflar arasındaki yaygın ruh haline, biriken muazzam toplumsal öfkeye kanal açmaktır, ses olmaktır devrimci politikanın özü. Tüm sorunların kaynağı olan sermaye düzenini yerle bir etmenin yolunu açmaktır.

Bir “saadet zinciri” kurmuş sermaye. Gayet işlevsel. Başta bir “tek adam” var... “tek adam” ve avanesi. Bütün kötülüklerin kaynağı, büyük günah keçisi, budur. Ve tabii bir de ona karşı olanlar var. Kapitalist sınıfın politik perspektifine göre toplumsal güçler, kuşkusuz sayısal anlamda değil, bu şekilde ikiye bölünmeli: “Tek adam”ı destekleyenler ve “tek adam rejimine” karşı olanlar.

Sonuçta o meşum “tek adam” da, ona karşı oluşan ana platform da (burjuva muhalefet) sermaye düzenine hizmet ediyor. “Yandaşlar” ve “karşıtlar”, ama sonuçta, sermaye düzeninin parçası durumundalar. Burjuva siyaset dünyası için en basit haliyle kurgu budur.

Pratik politikalarının temeline “tek adam rejiminden kurtulmak” maddesini koyan tüm çevreler, elbette sosyal reformistler başta olmak üzere, bu kurgunun alıcısıdırlar.

Öte yandan, burjuva muhalefet, özel olarak da Kılıçdaroğlu ve CHP, gerçekte bu “tek adam”a karşı da değildir. Onu devirmek, alaşağı etmek gibi bir niyet ve çabası da yoktur. Tersine, her kritik dönemde hayati destekler vererek, bu “tek adam rejimi”nin devamı için çalışmaktadır. Onun temel misyonu, gelişen toplumsal tepkiyi, emekçi yığınların öfkesini bir şekilde absorbe etmektir. Kah sandığı göstererek, kah “oyuna gelmeyin” diyerek, kah toplumsal basıncı biraz olsun azaltacak mitingler organize ederek, kitlelerin devrimci enerjisini boşaltmaya çalışmaktadır.

“Milletin Sesi” mitinglerinin asıl amacı kelimenin gerçek anlamında emekçi kitlelerde biriken öfke ve enerjinin kontrollü boşalımı için bir kanal açmaktır. Düzen dışına taşan, onu temellerinden sarsan, büyük bir yıkım gücüne dönüşen toplumsal öfke, yüz binler halinde bir araya geliyor ve “tek adamı sandık yoluyla gönderecek” CHP’nin pasif destekçisi yapılıyor. Bir beklenti ve umut süreci inşa ediliyor. İliklerine kadar sarsılan kapitalist düzen ve dinci faşist iktidar için bulunmaz bir nimet!

Kılıçdaroğlu ve CHP’nin misyonu bu “tek adam rejimi”nin devamını güvenceye almaksa, sosyal reformistlerin ve bir dizi sosyalist hareketin temel misyonu da, CHP’yi emekçi yığınlar nezdinde ayakta tutmaktır. Nasıl ki her kritik dönemeçte CHP, RTE’ye destek oluyorsa, toplumsal öfkenin patlama sınırına dayandığı her kritik dönemeçte de bu sosyal reformist çevreler, CHP’ye destek oluyor, etkiledikleri emekçi kesimleri CHP’nin kuyruğuna takıyor.

Sosyal reformizm, on yıllardır CHP’ye koltuk değnekliği yapıyor. “Kadro”culuk sanıldığından çok daha derin bu ülkede. Görüntü olarak sosyalist saflarda olan epey geniş bir kesim, tüm tarihi boyunca gerçekte CHP destekçisi oldu. CHP destekçiliğini her kritik dönemde ortaya koydu. Dün “faşizmin yükselişine engel olmak” idi bunun adı, bugün “tek adam rejimi”ne karşı olmaktır. Maltepe’de oluşu bir tesadüf değil, eşyanın tabiatı gereğidir. Gelin görün ki koşullar devrimci, emekçi yığınların özlem ve eğilimleri devrimci. Bu yüzden suç mahalline gizlice dönen hırsızlar gibi, gizli saklı gidiyorlar CHP’nin mitinglerine!

Sosyal reformizmin bizzat kendisinin de tav olduğu, arzuladığı, varlık gerekçesi haline getirdiği politik yönelim işte budur. O, CHP’nin dile getirdiği bu “değişimin” savunucusudur. Çarşaf çarşaf yayımlanan seçim anketlerinin yaratmaya çalıştığı “ilk seçimde gidiyorlar”ın emekçi sınıflar arasındaki reklamını yapmaktadır.

Dinci faşizm tepeden tırnağa silahlanır ve “rakiplerini” sandıkta değil sokakta yenmenin adımlarını atarken, CHP ve onun kuyruğundaki uzlaşmacılar, emekçi kitleleri belirsiz bir sandık beklentisiyle avutmaya çalışıyor.

Toplumsal patlamanın, ayaklanmanın aleyhine çalışmak işte budur. Sosyal reformizm, burjuva düzenin emekçi sınıflar arasındaki en büyük destekçisidir, temel ayağıdır.

Devrim güçleri bu uzlaşmacı güçleri tecrit etmeksizin, bu ayağı kesip atmaksızın başarı sağlayamaz.