< < Ansızın Sokaklara İnecekler

Herkese kendi kurallarını kabul ettiriyor açlık, tüm safsataları, yalanları, demagojileri bastırıp, kendi çığlığını egemen kılıyor, manşetlere taşıyor, gündemi yıkıyor ve yeniden kuruyor.

Öfkeyi biliyor açlık, gerilimi büyütüyor. Toplumsal öfke kınına sığmaz oluyor.

Yakın zamanda toplumda biriken gerilimi biraz olsun düşürecek hiçbir gelişme yok, ama tam tersinin olacağına ilişkin çok fazla işaret var. Açlar ordusunun, politikanın karanlık ve gölgeli bölgelerinden çıkıp “siyasete el koyacakları” günler hemen önümüzde.

Dinci faşizmin sonradan görme zenginleri, kısa sürede eriştikleri servetle başları öylesine dönmüş durumda ki ne yaklaşan tehlikeyi görebiliyorlar ne de gerçekten egemen bir sınıf tavrı gösterebiliyorlar. Egemen olmanın koşullarını az çok bilen aklı başında bir burjuva, milyonlar açlıkla boğuşurken şatafatlı sofraların reklamını yapmaz. Böyle davranan bir sınıf ya o koşullardan hiç haberi olmayan “ekmek yoksa pasta yesinler” diyen bir cehaletin ya da kaybedilen egemenlik koşullarını bir daha kazanamayacağını fark eden bir umutsuzluğun, “battı balık yan gider” pervasızlığının kurbanıdır. Öyle ya da böyle, işlerin çok daha kötüye gitmekte olduğunu görme yeteneğini kaybetmiştir dinci faşizm.

Oysa Rusya-Ukrayna savaşının daha da uzayacağı, petrol ve gaz fiyatlarının görülmemiş zirvelere çıkacağı; emperyalist merkez ülkelerin, muazzam miktarlarda birikmiş sermayeyi değersizleştirmemek için faizleri hızla yukarı çekeceği hemen her gün yazılıyor çiziliyor. Tüm bunların içeride kur patlaması, cari açık, hiperenflasyon, borç krizi ve nihayet mali çöküş gibi sonuçlar doğuracağı da gazete manşetlerini süslemeye başladı. Dinci faşizm çareyi inkar etmekte buluyor, çünkü tümüyle çaresiz.

Çalışanlar, işsizler, kadınlar ve gençler için işlerin daha da kötüye gideceği gerçeği çok yakıcı, hatta yaşamsal bir tehdittir. Egemen sınıf ve temsilcilerinin yapacağı bir şeyi yok, ama emekçi sınıfların var. Çünkü bir şeyler yapmak zorundalar, yoksa ayakta kalma mücadelesinin alenen hayatta kalma mücadelesine dönüştüğü bugünlerde insanlıktan çıkıp vahşi hayvan sürüleri gibi davranmaya başlayacaklar.

Yarı aç yarı tok bir yaşama mahkum on milyonların dayanma kapasiteleri sonsuz değil; onlar çoktan sıfırı tükettiler. Tüm çabalarını hemen yarın hayatta kalmaya seferber etmiş durumdalar. Bu yüzden, politik arenanın cafcaflı laflarıyla, parlak gelecek vaatleriyle, biçimsel demokrasinin sorunlarıyla ilgilenmiyorlar. Yani sınıflar mücadelesi arenasının gölgelerinde, karanlık kıyılarında sessiz bir kaynaşma içindeler. Sessizlikleri yaşadıkları dehşeti ifade edecek söz bulamamalarından; sözün eylemini yitirdiği bir dünyada yaşıyor olmalarından. Yakın zamana kadar sokakta onları, yüksek sesle şikayet ederken, öfkelerini dile getirirken görebilirdiniz. Şimdi dile gelebilen öfkenin ötesine geçtiler, soru sorulduğunda yutkunuyor, konuşamıyor, göz yaşlarını zor tutuyorlar. Bu olgu, onların, çırpınarak sarf ettikleri hayatta kalma performansında artık son noktaya geldiklerinin işaretidir. Bundan sonrası, ancak “can havliyle” girişilecek bir çılgınca adımdır. O gün geldiğinde sınıflar mücadelesinin karanlıklarından çıkacak, sahnenin orta yerinde baş rolü koyacaklar. Ve yine ancak o günden itibaren, giriştikleri eylemin politik sözcülerine kulak verecekler, kendi temsillerini aramaya, oluşturmaya başlayacaklar.

Bir de sesleri çok çıkan, ortalıkta dolanıp duran, aceleci arayışlarıyla politikanın “en makul” görünen partilerini şişirip duran başka bir kitle daha var. Bu kitle, henüz sıfırı tüketmemişlerden oluşuyor, ama yakın zamanda tükeneceklerini, abanıp durdukları kredi kartlarında musluğun kuruyacağını biliyorlar. Borçlular; ve ancak borçlar dağını yükselterek ayakta kalabiliyorlar. Borçluluk onların sınıf tutumlarında bozulmalara neden oluyor; kararlı ve net bir tutum benimsemekte zorlanıyorlar. Açlar ordusundaki saf öfkenin yerine, bu kesimlerde öfke ile korku iç içe. Bu yüzden çatlamasız, patlamasız bir parlak gelecek vaatleriyle süslü “en makul” politik çevrelerde arıyorlar seslerini.

Patlamasız çatlamasız bir politik dönüşümün mümkün olmadığını açıkça ilan eden devrimci proletarya, karanlık gölgelerinden; parlak gelecek vadeden bir ajitasyondan çok, “can havliyle” çıkmaya hazırlanan, sessiz ve saf öfkeyle dolu yarı aç on milyonların arayışına cevap olabilir ancak.

Yüksek sesle ve net çizgilerle ifade edilen devrimci proleter çözüm yolu, yani bu düzenin tümden havaya uçurulmasının tek kurtuluş yolu olduğunun açık ilanı, çıkış arayan tüm yoksul kitleleri kendine çekecektir. Böylesine keskin dönemlerde arada derede kalanlar değil, hedefini ve oraya gidecek yolu net çizgilerle ortaya koyanlar güçlenir. Devrimci proleter çizgi, bu netlikte ve bu güvenle ortaya konmalıdır.